Meclis, meclis olalı…

Türkiye Büyük Millet Meclisi siyasetçinin her türlüsüne şahitlik etmiştir; duvarları dile gelseydi neler anlatırdı neler?

Parlamentomuz çok değerli, ilkeli, kaliteli siyasetçilere tanıklık ettiği gibi, canı sıkıldıkça parti değiştiren milletvekilleri, çıkarları için futbolcu gibi transfer olanları, bakanlık koltuğu için pazarlık masasına oturanları, liderine yaranmak için kılığını kıyafetini, saçısını sakalını değiştirenleri, liderlerinin önünde el pençe duranları, olmasaydın olmazdık temennasında bulunanları, aklını, fikrini, vicdanını Meclis dışında bırakanları, seçim dönemlerinde reform sözleri verip seçildikten sonra sözlerini reforme edenleri, liyakatsizi, ehliyetsizi, avamını, sakilini, niteliksizini, partileri için prensiplerini, ilkelerini değiştiren yüzlerce siyasetçiyi de görmüştür.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Panorama adlı romanında Tek Parti döneminin politikacılarını anlatır. Tek Parti döneminde biliyorsunuz milletvekillerinin atanması da her konudaki kararlar ve kanunlar için karar veren de Şef’ti. Karaosmanoğlu Ankara’da Karpiç’i ve Anadolu Kulübünü her akşam dolduran, kulakları Köşk’ten gelecek bir telefonda olan milletvekillerinin dramatik hallerini şöyle tasvir eder.

“Vakit vakit garsonlardan biri, onlara doğru yaklaşır veya gözleriyle aralarından birini araştırır gibi oldu mu, hepsinin başı telaşla ondan yana çevrilir. Kimi gözleriyle, kimi kendini tutamayıp yüksek sesle sorar ‘Telefon mu? Beni mi çağırıyorlar?’

Garson bazen cevap bile vermez, bazen de, masa başında oturanlardan bir tanesine sokulup kulağına bir şey fısıldar. Bu zat, elindeki kadehi ya da iskambil kağıtlarını hafif bir titreyişle önüne bırakarak ve ayakları birbirine dolanarak hemen telefona koşar. Bir dakika sonra gözlerinde boş yere gizlemeye çalıştığı bir sevinç parıltısıyla arkadaşlarının yanına döner ‘Beni Köşk’ten çağırıyorlar! Müsaadenizle!’ der. Bunun üzerine, öbürleri melül melül birbirlerinin yüzüne bakakalırlar. Bunlar için artık bütün akşam, içilen rakı bir zehir, oynanan oyun bir işkence olacaktır. İçlerini bir kurt kemirmeye başlayacaktır ‘Acaba neden çağrılmadık, acaba bir yanlışlık mı oldu?’ Hele bunlardan bazısı, birkaç günden ya da bir haftadan beri çağrılmadılarsa eza daha büyük, daha derin, daha devamlı bir ıstırap halini alır. Bir de bu çağrılmamak felaketi, iki aya, üç aya dayandı mı, o felaketzededen artık hiçbir hayır kalmaz. O felaketzede bir karasevdaya tutulmuş gibi sararıp solmaya, eriyip bitmeye başlar ve akıbet, içi boşalmış bir torbadan bir hayaletten farksızdır. Ne şeref, ne ikbal, ne itibar içindeki boşluğu dolduramaz. Ev bark isteği, çoluk çocuk mürüvveti, hiçbir şey ama hiçbir şey o boşluğu dolduramaz.”(Sh. 35-40)

Günümüzde bu politikacı tipinde çıtanın yükseldiği yer, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun yererek tasvir ettiği politikacı mizacını bile daha masum kılıyor.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın termik santral yasasını veto etmesi elbette ki hayırlara vesile oldu. Dün bu yasa teklifini destekleyen iktidar milletvekillerinin bu kez vetoyu alkışlamalarıyla ortaya çıkan görüntü Yakup Kadri’nin anlattığı tablodan daha sorunlu değil mi?

Bu hadise herhalde tarihteki yerini alacaktır.

***

Bacalarından zehir saçan termik santrallere baca filtresi takmadan 2, 5 yıl daha zehir saçmasına müsaade eden bu yasayı Meclis’e getiren CHP değildi, İYİ Parti değildi, AK Parti ve ortağı MHP idi.

Hatırlayacaksınız bu yasa teklifi Meclis’e getirildiğinde sivil toplum kuruluşları ayağa kalkmıştı, CHP kızılca kıyameti kopartmıştı.

AK Parti milletvekilleri de bu zehir saçan yasa teklifinin faydalarını anlattılar, hatta ciddi ciddi savundular, savunabildiler.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan çıktı “İnsanımızın temiz havayı solumasına fırsat vermeyen kuruluşları çalıştırmayız. Siz para kazanacaksınız diye halkımızın zehirlenmesine fırsat vermeyiz. Bir tarafta halkım bir tarafta buradaki sermaye var. Halkım diyor ki ‘Biz burada hava kirliliğinden yaşamakta sıkıntı çekiyoruz’, iş bitmiştir” dedi ve yasayı veto etti.

AK Partili milletvekilleri de çıktı ve yasayı veto ettiği için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür ettiler.

Yani bu durumda sermaye ve halk arasında sermayenin çıkarlarını önceleyen, mevzu sermaye ise halk teferruattır diyen, halkın sağlığını düşünmeyen, öncelemeyen bir AK Parti ve onun, halkın sağlığını düşünen, halkım önceliğimdir diyen bir Genel Başkanı var.

Bir de şöyle bir şey var elbette ki!

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Kasım 2002’de AK Parti’nin ilk Meclis grubu toplantısında yaptığı konuşmada partisinin milletvekillerine şöyle demişti:

“Bizler sadece ama sadece burada milletimizin iradesinin tecellisi nedeniyle bulunuyoruz. Bunu sakın aklınızdan çıkartmayın. Milletvekilliği sadece el kaldırıp el indirme sistemi değildir. Sizler şehirlerinizin sorunlarıyla ilgileneceksiniz ve milletin önünü açan, halkın faydasına olan yasalar çıkartarak halkın çıkarlarını koruyacaksınız. Grubumuzu ne kadar saygın tutarsanız daha fazla saygı ve sevgi görürsünüz. Zira ben bireyselliği gelişmemiş grupların hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığına inanıyorum.”

Şimdi soruyorsunuz değil mi? Nasıl oluyor da bu durumda AK Partili milletvekilleri göz göre göre halkı zehirleyecek bir yasa tasarısını Meclis’e getirebiliyorlar? Halkın canını sermayenin çıkarlarına feda edebiliyorlar? Soruyorsunuz değil mi? AK Parti Genel Başkanı partisinin milletvekillerinin böyle bir yasa tasarısı hazırlamalarına ve Meclis’e getirmelerine nasıl göz yumdu o zaman?

Soruyorsunuz değil mi? Sonra zehir saçan yasa veto edildi diye, koca koca milletvekilleri “yaşasın veto edildik” diye nasıl alkış tutabiliyor?

Nereden baksanız ortada izah edilmesi zor bir durum var.

Hafızalarına güvendiğim tecrübeli siyasetçilerden eski TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek ve AK Parti’nin ilk dönem bakanlarından Sayın Ertuğrul Günay’a TBMM tarihinde böylesi bir örnek yaşandı mı, diye sordum.

İkisi de hatırlayamadı.

AK Partili milletvekilleri, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kendilerini “Züğürt Ağa” gibi hissettirdiğini söylüyorlardı. Galiba yaşanan bu hadise Züğürt Ağa benzetmesini de geride bıraktı.

YORUMLAR (46)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
46 Yorum