PYD’ye desteğin nedeni

Gün geçmiyor ki medyamızda ABD veya Rusya’nın PYD ya da YPG’ye verdiği desteği gösteren bir haber çıkmasın. Genelde fotoğraflarla da beslenen bu haberlerde Amerikalı veya Rus askerlerini YPG’lilerle birlikte samimi bir ilişki içinde görüyoruz. Metinler ise bu iki güçlü ülkenin PKK’nın Suriye’deki uzantısına silah ve mühimmat verdiğinin, eğitim ve danışmanlık hizmeti sunduğunun örnekleriyle dolu. Ancak bu garip de bir durum… Böyle bir bilgi ilk ortaya çıktığında beklenmedik bir haber gibi sunulabilir… Ama defalarca tekrarlanmasına rağmen, hala bir tür dedektiflik oynarcasına ‘onları yine yakaladık’ edasıyla medyaya yansıtılması bizim bu durumu iyi algılamadığımızı akla getiriyor.

***

Çünkü ortada gizli kapaklı bir durum yok. ABD ve Rusya’nın PYD’yi kollayıp korumaları görünür ilişkiler üzerinden yapıldığı gibi, her iki ülkenin devlet yetkilileri de neredeyse her fırsatta bu ilişkinin varlığını ve devamlılığını teyit ediyorlar. Diğer bir deyişle söz konusu iki ülke bize başka türlü konuşup arkamızdan dolap çevirmiyor. Ne yaptıklarını ve yapmak istediklerini bütün açıklığıyla önümüze koyuyorlar. Türkiye’deki basının sunuş biçimi ise henüz hükümetin bu gerçeği kamuoyu önünde kabullenmek istemediği izlenimini yaratıyor.

Dolayısıyla kendimizi oyalama dönemini bir an önce geçip Suriye gerçeğiyle yeniden tanışmamız gerek. Öncelikle bu ‘işi’ bitirebilecek olan iki süper gücün durumunu ve bakışını anlamaya çalışalım. ABD ve Rusya, Suriye meselesini birlikte çözmeye kararlılar, çünkü aksi halde bunun ‘çözüm’ olamayacağını, buradan barış çıkamayacağını biliyorlar. Ayrıca her ikisi de kendi cenahlarında diğerinin uzanamadığı ve ikna edilmesi gereken partnerlere sahipler. ABD için Avrupa ve Körfez ülkeleri, Rusya için İran…

İlave olarak bu iki ülkenin Suriye algısında örtüşen birçok nokta var ve bunlar taktiksel tercihler değil. Bir, her ikisi de barış olsun ve bu iş bir şekilde bitsin istedikleri için her türlü işleyebilir ateşkes durumunu olumlu olarak görüyor ve birbirine bu konuda destek oluyor. İki, her ikisi de IŞİD’e ideolojik, dolayısıyla kategorik olarak karşılar. Üç, her ikisi de Sünni muhalefetten fazla hazzetmiyorlar. Sünni gruplar arasında işbirliği yaptıkları olsa da son kertede o cenahta örgütler arası geçişliliğin yüksek olması IŞİD ve Nusra’dan net bir kopuş olamadığı algısını üretiyor. Dört, her ikisi de Esad rejimi ve PYD’nin birlikte varlığına dayanmayan bir çözümün kontrolsüz bir Suriye yaratacağından korkuyorlar. Bu noktada ABD ile Rusya arasında bir denge diplomasisi yürüyor. Rusya için rejimin varlığı şart iken, ABD bunu PYD ile dengeliyor. Buna karşılık Rusya, PYD’ye razı bir tavır sergilerken, ABD de rejime aynı alanı açıyor.

***

Bunların ötesinde Suriye denkleminin iki önemli unsuru var: Birincisi çözümün ancak yerli aktörler üzerinden olabileceği. İkincisi ise ana yerli aktörün nüfusun yüzde seksenini oluşturan Sünnilerin olduğu… Bu durum Türkiye için çok önemli bir avantajdı. Eğer Türkiye, Sünni muhalefetin ‘anlamlı’ bir kısmını toparlayabilse ve IŞİD’e karşı tek başına başarılı olabilseydi. Ama bu olmadı… Sünni muhalefetin askeri açıdan güçlü kısmı Türkiye’ye biat etmezken, diğerleri de yeterli askeri gücü gösteremediler. O kadar ki El Bab bile söz konusu ‘diğer’ gruplardan birinden yardım alınarak halledilebildi.

Eklemeye gerek yok ki bu süreçte Türkiye diğer yerel aktör PYD’yi kategorik düşman ilan ederek, onu ABD/Rusya işbirliğinin kucağına itmiş oldu. Bugün şikayet etmek anlamsız ve işlevsiz… PYD’ye destek verilmesini haber sanmak da öyle. Olayı biraz da bizim tercihlerimiz ve ürettiğimiz yöntemin yetersizlikleri bu hale getirdi.

YORUMLAR (29)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
29 Yorum