Yükselen “Atatürkçülük” ve Emine Şahin

Milleti Batılılaşmaya zorlayan ve Türk müziğini yasaklayan “Atatürk”, yerli ve milli siyasetin istinatgâhı!

İstiklâl Mahkemeleri vasıtasıyla mevcut ve potansiyel muhaliflerini tasfiye eden, Takrir-i Sükûn kanunuyla basını tek sesliliğe (iktidar sözcülüğüne) zorlayan, bizzat kendisinin kurdurduğu muvazaalı muhalefet partilerine bile tahammül edemeyen “Atatürk”, demokratik hukuk devleti davasının, özgürlük ve adalet mücadelesinin sembolü!

Şehir meydanlarına kendi heykellerini diktiren ve şerik kabul etmeyen “Atatürk”, tek adam kültüne isyanın bayrağı!

Çelişkilerden çelişki beğen!

Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti, hem de onlardan yaka silkenler “Atatürk”e sığınıyor.

FETÖ de “Atatürk”e sığınıyor.

FETÖ’den yaka silkenler de “Atatürk”e sığınıyor.

Hep beraber “Anıtkabir”e koşup birbirlerini “Atatürk”e şikâyet ediyor bunlar.

Aralarında şöyle bir konsensüs var sanki: Her şeyi tartışabiliriz, her konuda kıyasıya kavga edebiliriz, ama “Atatürk”ün hepimiz için geçerli olan “ulu önder”liği ve “ebedî şef”liği müstesna!

***

Eski milletvekili (AK Partili) Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal diyor ki:

“Tam ülke normalleşiyor, tabularını yıkıyor, konuşulmayanı konuşuyor derken bir bakıyorsunuz Kemalizm mevzi kazanmış, daha muhkem olmuş. Masal gibi ülkeyiz. Az gittik, uz gittik, gece gündüz yol gittik, hepsi hepsi bir arpa boyu mesafe katettik.”

Aslında bu konuda bir arpa boyu bile mesafe kat etmedik.

Bilakis geriye gittik.

Eskiden, bırakın soruşturma safhasını, dava sürecinde bile “Atatürk’e hakaret”ten kolay kolay tutuklama kararı verilmezdi (Mahkumiyet kararlarından sonraki tutuklamalar ayrı); meselâ ben 28 Şubat sürecinde “Atatürk’e hakaret”ten mahkemelik oldum ve üç sene yargılandım, ama bir tek gün bile tutuklu yargılanmadım (Sonunda mahkûm olup altı ay hapis yattım, orası da ayrı).

Şimdilerde ise daha soruşturmanın en başında tutuklama kararı vermek adet oldu.

Yargı bu konuda öyle asabi ki, sırf sosyal medyada Kemalpaşa tatlısıyla ilgili bir espri yaptı diye Uğur Koç’u anında hapishaneye tıkabildi.

Emine Şahin de sırf “Atatürk”ün putlaştırıldığını düşündüğünü ifade ettiği için aynı akıbete uğradı.

Mahkemenin tutuklama kararının gerekçesi inanılır gibi değil: Emine Şahin’in evinde suçluluğunu kanıtlayan CD’ler filan olabilirmiş, onları imha etmek suretiyle delilleri karartma tehlikesi varmış, onun için tutuklanması icap edermiş…

Bazı ezik dostlarımız ‘O da provokasyon yapmasaydı kardeşim!’ diyerek bu acayip karara hiç utanmadan çanak tuttular, Emine Şahin aleyhinde bin dereden su getirerek komplo senaryosu yazanlar bile oldu; neyse ki ‘Olmaz böyle şey!’ diyenler ağır bastı da Emine Şahin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. (Emine Şahin’e özgürlük kampanyası başlatanlardan ve bu kampanyaya katılanlardan, bilhassa o idealist avukatlardan Allah razı olsun.)

Uğur Koç da salıverildi.

Ne yazık ki bu tahliyelerde sevimsiz bir ayrıntı var: Emine Şahin ve Uğur Koç, adlî kontrol şartıyla serbest bırakıldı; haftada iki gün karakolda imza vermeleri gerekecek ve yurt dışına çıkışları yasak.

Bu tedbirleri gerektiren bir olağanüstülük var mı ortada?

Yok. (Zaten mahkemelik bir şey de yoktu.)

Öyleyse bu hukuki süreçlerin sıhhatine nasıl güvenebiliriz?

Hiç güvenemeyiz.

Tahliye kararlarından duyduğumuz sevinç bizi rehavete sevk etmemeli, bu işlerin peşini bırakmamalıyız.

***

Ve bu vesile ile bir kere daha:

Yürürlükte olduğu 60 küsur senedir fikir ve ifade hürriyetine karşı tepe tepe kullanılmaktan başka kayda değer bir ‘faydası’ görülmeyen 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” kaldırılmalıdır!

YORUMLAR (154)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
154 Yorum