Neleri tartışıyorduk-3

Kimi okurlara, sıcak bir iç ve dış politika gündemi içinde, eski yazılarımı paylaşıyor olmam gereksiz ve anlamsız görünüyor olabilir. Ama eskiden neleri tartıştığımızı hatırlamanın tam da şimdi gerekli olduğunu düşünüyorum. Bugün aktaracağım eski Yeni Şafak yazım 26 Haziran 1999 tarihli:

***

“Türkiye, uluslararası konjonktür açısından, ne zaman risklerle (ve elbette bu risklerin barındırdığı nice fırsatla) dolu bir döneme girse, yapılan değerlendirmelerde iki temel eğilim ön plana çıkıyor. Bunlardan ilki, hepimizin pek aşina olduğu, güdülme ve iradesizlik yaklaşımıdır: Buna göre, Türkiye nice on yıllardır dünya üzerinde belli güç odaklarının, bir takım belirleyici ülkelerin dikte ettiği planları uygulamaktan başka seçeneği olmayan, yönsüz ve kendi milli çıkarlarını korumaktan yoksun bir ülkedir. Kimi zaman sezdirmeden, kimi zaman ise belli bir zorunluk ağı kurarak bizi belli senaryolara sürükleyen ülkeler siyasi ve milli irademizin üstündedir. Bu yaklaşım birbirini tamamlayan iki tutum barındırıyor: Teslimiyet ve onaylama. Bir yandan ‘Bize dikte edilen senaryoları değiştirmeye, etkilemeye gücümüz yetmez; yapacak bir şey yok!’ deniyor; diğer yandan da bu senaryolara karşı aslında oldukça heveskar bir bakış seziliyor. Mevcut ittifaklar ve milli çıkarlar sistemine karşı çılgınca bir direniş nasıl imkansızsa, Türkiye’yi böyle bir kaderciliğe ve teslimiyete mahkum etmek de o kadar imkansızdır. Şunun ya da bunun gönlünden bu tür senaryolar geçse bile, Türkiye’nin dinamikleri buna izin vermeyecek kadar güçlü bir ülkeyi yansıtıyor. Türkiye, milli iradesi ve çıkarları açısından, sanıldığı kadar zaaf içinde değildir.

Bu son cümleyi ikinci yaklaşımı savunanlara karşı da kullanabiliriz. Neyse ki bu ikinci yaklaşım ilki kadar iç karartıcı değil: Buna göre, Türkiye gerçekten önemli bir potansiyele sahiptir, ama dünya üzerindeki etkinliği bu potansiyeli yansıtmamakta, performansı çok alt düzeyde kalmaktadır. Türkiye kendisi için kendi eliyle sorunlar yaratan bir ülke izlenimi vermekte ve uluslararası düzlemdeki konumunu gereğince kullanamamaktadır. Buna cevap olarak, Türkiye’nin sanıldığı kadar zaaf içinde olmadığını tekrarlayıp kimileyin şu an için çok heyecan verici görünen bazı adımların uzun vadede istenen sonucu sağlamayabileceğini, hatta tam tersi gelişmelere yol açabileceğini belirtmekle yetinelim. Bunun anlamı hiç risk almamak, mevcut konumunu olabildiğince korumak değildir. Gerçek bir güce ve potansiyele sahip ülkeler, yalnızca ilk elde ve mevcut tablo açısından anlamlı görünen seçeneklere değil, uzun vadede ortaya çıkabilecek yeni denge ve oluşumlara kafa yormak ve bunlara uygun senaryolar üretmek zorundadır. Dış politikada, uluslararası strateji düzleminde gerçek kayıplara her zaman acelecilik ve üzerinde yeterince düşünülmeden atılan adımlar yol açmıştır; Anadolu coğrafyasındaki bin yıllık tarihimizin bizi bu açıdan gereğince ve yönünce deneyimli kılmış olması beklenir. Bu coğrafyanın kapsadığı dairenin ‘merkezi’ her zaman bellidir, ama dairenin sınırları da her zaman esnektir; dairenin genişleyip daralma dönemleri gereksiz kaygılarla ya da gereksiz heyecanlarla tüketilemeyecek kadar kritiktir. Diğer deyişle, ‘teslimiyet’ yaklaşımı bize ne kadar uzak ve gerçekdışıysa, ‘gücümüzü kullanamıyoruz’ yaklaşımının doğurduğu kaygılara fazlasıyla kapılıp kalmak da o ölçüde iradesizleştirici ve yıpratıcıdır.

***

Yine de bu ikinci yaklaşım önemli bir doğruya işaret ediyor: Türkiye’nin, sahip olduğu potansiyeli en üst düzeyde kullanamamasının ardında, siyasi iradenin milli iradeye uygun bir performans sergileyememesi yatmaktadır. Türkiye bir türlü arzu edilen siyasi iradeyi ortaya çıkaramıyor. Türkiye’nin potansiyeline uygun bir performansı en üst düzeyde sergilemesi isteniyorsa, bütün taşların yerine oturması gerekiyor. Bu sancılı süreç, siyasi irade için en uygun vasatı oluşturacak, başka seçenekleri gereksiz ve gerekçesiz kılacaktır.”

O günün arayışı böyleydi. 2002’den bu yana söz konusu siyasi irade sorununun üstesinden aşama aşama geldiğimiz kanısındayım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.