Ekonomik sorunları aşabilmek

Dünya yeniden derin bir ekonomik krizde. Gelir dağılımındaki aşırı bozukluk 1900’lerin başına yeniden döndüğümüzü gösteriyor.

Gelir dağılımı bozulunca toplumların bekleyişleri ve tercihleri de bozuluyor. Daha radikal arayışlar ve radikal liderler gelir dağılımı bozulduğunda ortaya çıkabiliyor.

Hatta radikal arayışların sonucu silahlarında daha çok kullanılır olduğunu 80-90 yıl önce görmüştük.

Elbette radikal liderler radikal kararlar almakta daha muktedir olabiliyor.

Gelir dağılımı üzerine “21. Yüzyılda KAPİTAL kitabı ile Thomas Piketty” önemli bilgiler veriyor. Ama asıl sorun görünüşte kriz olmamasına rağmen derin krizin sürdüğü tablodur. Bu konuda da Paul Krugman önemli tespitlerde bulunuyor.

Özellikle hızla artan GSYH’ye rağmen fakirleşen sabit gelirli çalışanlar meselesi. Toplum zenginleşiyor görülürken aslında bozukluk alttan alta ilerliyor. 1950’lerde - 60’larda bir çalışanın tasarrufu ile 10 yılda bir ev ve araba satın alma süresinin bugün 40 yıla yaklaştığını izah etmesi önemli bir tespit.

Dünya maalesef bir uçtan bir diğer uca hızla sürüklenebiliyor.

29 büyük buhranı üzerine Franklin D. Roosevelt önemli ekonomik adımlar atmıştı. Bir taraftaki teneke evlere karşılık, diğer taraftaki 15-20 odalı malikaneleri vergilendirdi. Sosyal adalet ve eşitlik üzerine Keynesyen politikaları uyguladı. Ekonomik sorunları aşabilmek için alt gelir gruplarının gelir yaratmasına dayalı ücret artışlarını destekledi. Makineleşen üretim artışını, çalışanın ücret artışına dayalı talep artışı ile dengeledi.

70’lerde tıkanmaya başlayan sisteme 80’lerde Thatcherizm ve Reagenizm damga vurdu. Gelir artışı temelinde çalışanı desteklemek yerine, borçlanmaya dayalı tüketim modeline dönüldü.

Çalışanın geliri değil, artık borcundaki artış üretimi karşılayacak talebi oluşturacaktı. Böylece devasa bir finansallaşma süreci ortaya çıkıyordu.

Görüntüde ülkelerin GSYH’leri hızla büyüyor ama çalışanların payı ise hızla geriliyordu. Fark ise borçlanma yolu ile kapatılmaya çalışıldı.

Finansallaşma ve borçlanma modelinin de sonuna yaklaştığımızı aslında 11 yıl önce hep beraber gördük. 2008-09 küresel kriz yine aynı politikanın daha sert uygulanması ile aşılmaya çalışıldı ama maalesef işler hala iyi gitmiyor.

Gelir dağılımı bozukluğu dünyada radikal arayışları hala sürdürüyor. Radikal arayışlar ve radikal liderler ve de radikal çözüm modelleri...

Şu noktaları artık görmemiz gerekiyor.

Dünyada para politikası ekseninde belirlenen ekonomik modeller işlevini giderek kaybediyor. Bugün ABD’de ve AB’de işsizlik oranı tarihi dip seviyelerinde olmasına rağmen ekonomik sorunlar aşılamıyor.

Negatif faiz politikasına rağmen artmayan reel gelirler nedeniyle borçlanarak tüketim modelinin de sonuna gelindi. Çare ne?

Aslında bu konuda Fransa’dan cılız sesler epey yükseldi. Özellikle Hollande vergi konusunu gündeme getirdi. Ülkeden ilk kaçan ise ünlü sinema oyuncusu Gerard Depardieu oldu.

ABD’de ise artık finansal zenginlerden ses geliyor. Bu yılın haziran ayında ABD’li milyarderler herhangi bir partiyi desteklemediklerini açıklayarak, kendilerine ek vergi getirilmesi için çağrıda bulundular.

***

“Her arz kendi talebini doğurur”

Ünlü Say yasası olarak ifade edilen bu kural ne kadar gerçekçi. Jean Baptist Say tarafından ifade edilen ve 80 sonrası uygulanan arz yönlü iktisat kuralları vergi gelirlerinin indirilmesine dayalıydı.

Talep tarafının (yüksek ücretler) terk edilerek arz tarafına odaklanan (zengini daha zengin etki üretim artsın) bu politika, bugün yaşadığımız bir başka çıkmaza bizi taşıdı.

Arz arttı ama aynı zamanda bu arz artışını karşılayacak talep tarafı da azalan gelirinden dolayı borç batağına saplandı.

Bozulan gelir dağılımı sonrası toplumların radikal arayışları ve radikal liderlere yönelişleri bize yeniden 1920-30’lu yılları hatırlattı.

Sorun nasıl çözülecek?

Artık yeni partiler ve çözüm modelleri borcun kapatılması için alt gelir gruplarına vergi salamaz noktaya geldiler. Eğer yeni vergi ve zamlar olacaksa bu sıkıntıyı örtbas etmek için demokratik dönemlerin “Yumuşak Güç Kullanımı” yerine otokratik dönemlerin “Sert Güç Kullanımı” öne çıkmak durumundadır.

Oysa Joseph Nye’nin “Yumuşak Güç” kitabında değindiği gibi gerçek ve kalıcı başarı yumuşak güç kullanımı ile sağlanabiliyor.

Bugün yumuşak güç kullanımı asıl ekonomide dünyaya lazım.

Aşırı vergi baskısı, aşırı borç baskısı, aşırı düşük ücret baskısı sert güç kullanımı ile bastırılması imkansız hale gelmiş durumda.

İşte o nedenle yeni bir ekonomik paradigma gelişmek zorunda. Özellikle sosyal adalete dayalı daha sol bir ekonomik model gerekiyor. Ve de para politikasının yerine maliye politikası...Devam ederiz....

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum