Garip şiiri modern şiire karşı

Bazıları Garip’i modern olarak, hatta Türk şiirindeki modernliğin başlatıcısı olarak gösteriyor. Bu hem şiirdeki modernliği anlamamak hem de Garip’i açıklayamamak demek bence.

Garipçilerin yayımladıkları şiirler ve dolayısıyla ortaya koydukları yeni şiir anlayışı geleneksel şiir anlayışındaki bütün kalıpları, alışılmış teknik ve biçim kurallarını yıkmıştır. Vezin ve kafiyeyi adeta şiirden tasfiye etmenin ötesinde, mısrayı temel ölçü olmaktan çıkararak teknikte devrimci bir yenilik gerçekleştirmiştir Garip Hareketi.

Ne var ki Garip Hareketi geleneksel şiir anlayışına vurulmuş önemli bir darbe olsa da “Garip Şiiri” modern değildir. Haddizatında Orhan Veli ve arkadaşlarının başlattığı bu hareketin modern şiirin gelişmesine olumlu bir katkısı da söz konusu değildir.

Garipçiler ortaya koydukları şiirsel tavır dolayısıyla 1930 kuşağı ile 1950 kuşağı arasında, yani ilk modernlerle “nihaî” modernler arasında bir köprü değil bir uçurum oluştururlar.

1930 kuşağı Türk şiirinde öncesi olmayan bir tavrı –bir parça Fransız modernlerinden etkilenmeyle- getirmişti. Arada Garip olmasaydı 1950 kuşağı da öncesiz bir şiirsel tavırla çıkamayacaktı. Çünkü ilk modernlerin devamı olacaktı.

Türk şiirindeki modernlik girişimini, -hatta neredeyse şiirsel girişimin tamamını- sıfırlama hareketidir desek yeridir Garip için. Zira öncelikle insan tekinin kişisel tecrübelerinden kaynaklanan bir şiir anlayışına geçit vermez Garip’in önerdiği poetika.

1950 kuşağı –ve onlardan biraz önce Attila İlhan- bu yüzden kendi şiirsel tavrını geliştirirken sıfırdan yola çıkmıştır. (Tabii, onlarda da biraz ‘Fransız’ –yani Anglosakson- etkisi vardır.) Arada Garip olmasaydı onlar da 1930 kuşağının bıraktığı yerden işe başlayacaklardı.

Bu anlamda Garip aslında kolay yolu seçti. Yapmayı değil, yıkmayı. Eskiyi yıktı ama yerine yeni bir şey koymadı.

***

Garip’in gerçek anlamda bir yenilik getirmediğini başlangıçta bu akıma en fazla sahip çıkmış olan Ataç da söylüyor.

“Yeni şiir başka, yeni şair başka... Yeni şiir dıştadır, yani bugün yeni şiir denilen şey, dış bakımdan eski şiire benzemiyen şeydir: değişiklik kalıpta; ama öz olarak değişmemiş olabilir. Yeni şair ise şiire, kendisinden önce gelenlerin eserlerinde bulunmayan bir öz getirmiş olan adamdır. Onun şiiri dıştan bakılınca, eski şiire tıpkı benzeyebilir. (...) Nedim ile Galip edebiyatımızda birer yeni şairdir. Yeni şairin başlıca vasfı eskimemektir. Yeni şiir ise eskir. Bir zamanlar gazel yazmak da elbette yeni, yepyeni, züppelik sayılacak bir şey olmuştur; aradan yıllar geçip de herkes alışınca gazel yazmak eskimiştir.”

Ataç, Garip şairlerinin özde bir farklılık getirmediği için aslında yeni sayılmaması gerektiğini söylüyor:

“Bizim bugünkü şiirimiz neyse eskiler de odur; aralarındaki biricik ayrım, yenilerde uyak kaygısı bulunmamasıdır. Bunun bir delili de bizde yeni yırın kolayca yayılmış olmasıdır; gerçekten anlamayan yok onu. Anlamadıklarını söyleyenler bile anlıyor, gülüp alaya alıyorlar. (...) Bunları yazarken düşündüm; ‘öyle ise bizim aramamız gereken yenilik bu değildir; ozanlarımız böyle yırlar yazmakla gelenekten ayrılmış olmuyorlar; tersine geleneği sürdürüyorlar. Bizde gerçekten yeni yır belki de Yahya Kemal’in Vuslat’ı, A. Muhip Dıranas’ın Ağrı’sı, C. Sıtkı Tarancı’nın Otuz Beş Yaş’ı gibi uzun yırlardır”

Ataç’ın Garip Akımına ilişkin nihai değerlendirmesi şu: “Eski kalıpları bıraktılar, biçimi yenilediler, özü ise kendi sandıkları gibi yenileştiremediler; onları bizim geleneğimize bağlamak zor değildir.”

***

Devrimci gibi görünen bu şiir aslında sonuna kadar konformist bir şiirdir. Teknik anlamda “isyankâr” bir tavır içinde olan Garip’in içerik diye -yani bir söz söyleme diye- bir sorunu olmadığı için ne toplumsal realiteye ne de insanın insan olmaktan kaynaklanan problemlerine, isyanı bırakın, itirazı söz konusu olmamıştır. (Nihilist bile diyemezsiniz bu şiirlerdeki dünya görüşüne. Çünkü insan yoktur. Öznel bir tecrübenin dile getirilmesi anlamında seven, üzülen, acıyan, öfkelenen, nefret eden vs. bir özne yoktur. Çünkü duygu “şairanelik” denilerek kapı dışarı edilince şiir insansızlaşmış ve mekanikleşmiştir.)

Bu problemi gören veya sezen Orhan Veli sonradan sosyalizan bir kısım mesajları şiirine sokmaya giriştiğinde ise bu defa teknik anlamdaki başkaldırı buharlaşmış, burada da çoktan konformist bir çizgiye gelinmişti.

***

Özetlersek: Şiirin vezin, kafiye ve bir takım söz sanatlarının varlığına kayıtlı olmadığını göstermek az bir şey değildir. Bu Garip’in hizmetidir. Ama leğendeki suyla birlikte içindeki çocuğu da sokağa atmıştır Garip.

Şu da var ki Garipçilerin şiire ulaşmaları kendileriyle çelişmeleri sayesinde mümkün olmuştur. Orhan Veli’nin en güzel şiirleri poetikasına en aykırı olan şiirlerdir. Bugün de severek okuduğunuz, arada mırıldandığınız şiirlere bakın, ne göreceksiniz: Söz sanatları, mısra, kafiye ve şairanelik...

Oktay Rifat ile Melih Cevdet’e gelince… Bu isimlerin Türk şiirinde bir yerleri varsa -ki ben olup olmadığından pek emin değilim- bu en azından Garip döneminde yazdıkları şiirler sayesinde değildir.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum