Türk milliyetçiliğini güncellemek

Milliyetçilik bir fikir hareketi veya bir siyasi tutum olmanın ötesinde bu ülkenin hâkim toplumsal zihniyetinin en önemli bileşenidir. Her siyasi partinin ve her toplumsal kesimin bünyesinde çoğu zaman adı konulmadan temsil edilen bir anlayıştan söz ediyoruz. Milliyetçi olmadığını altını çizerek söyleyenlerimizin bile yeri geldiğinde milliyetçi refleksler verdiği sıkça görülebilen bir ülke burası.

Türkiye’nin özgün tarihi tecrübesinin ve özgün kültürel yapısının ürünü olması bakımından Türk milliyetçiliğinin tek bir ekseni vardır: “ülkenin/milletin bütünlüğü.” Bunun dışındaki konuların tamamı ikincil derecede önem taşır. Ancak bu bütünlüğü korumak için ortak kültür değerlerinin geliştirilmesinden ekonomik kalkınmaya ve eğitime kadar birçok alanda “yardımcı politikalar” gereklidir tabii.

En başta da toplumdaki millet bilincinin korunması ve geliştirilmesi çerçevesinde Türk milletinin son “Kızılelma”sı diyebileceğimiz “modernleşme hedefi”nin aynı zamanda milletleşme sürecinin olmazsa olmazı olduğu unutulmamalı. Zira -her ne kadar uluslararası literatürde kullanıldığı anlamlarda millet ve milliyetçilik terimlerinin bizim toplumun zihin dünyasındaki karşılığı yoksa da- modern anlamda millet ve bir siyasi ideoloji olarak milliyetçilik sosyolojik modernleşmenin bir aşamasında ortaya çıkıyor. Şehirlileşme aşamasında eğitimin, meslekleşmenin ve vatandaşlık bilincinin gelişmesi mümkün oluyor. İşte bu süreçler sağlıklı işlemediğinde milliyetçilik batı toplumlarında olduğu gibi “çocukluk hastalığı” şeklinde tezahür edebiliyor.

***

Türkiye’de milliyetçiliğin en önemli handikabı siyasi partilerden birinin temsil ettiği bir siyasi görüşe indirgenmiş olmasıdır. Başka bir partinin İslam kimliğini temsil etmesi, bir diğerinin “Atatürk’ün partisi” olması gibi…

Milliyetçiliği siyasi bir öğreti olarak savunan aydınların ise kendi görüşlerini tek parti devrinin -milli kimlik inşa siyaseti başarısız olmuş olan- resmî ideolojisinden ayrıştırmakta ve batıdaki ırkçı hareketlerle karıştırılmasına engel olmakta yetersiz kalmaları diğer problem kaynakları.

Sözgelimi bugünlerde mülteci karşıtlığının milliyetçilik diye adlandırılması ve zaten milliyetçi kimlikli siyasetçilerin de -savundukları görüşün haklılığı veya haksızlığı bir tarafa- bundan başka dertleri yokmuş gibi görünmeleri sağlıklı bir durum değil.

Burada “siyasi parti tekeli”nin yol açtığı iki büyük travma var: Türk milliyetçiliğinin Soğuk Savaş şartlarında ülkemizin karşısına çıkan komünist yayılma tehdidine karşı antikomünizme indirgenmesi, bir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Sovyetlerin dağılmasıyla Türkî cumhuriyetlerin ortaya çıktığı 90’lı yıllardan itibaren ise MHP’nin PKK karşıtlığı dışında bir siyaset üretememesi ve hem bu yüzden hem de Türk milli kimliğini etnik kimliğe indirgeyen dili aşamaması yüzünden “Kürt düşmanlığı” etiketinin üstüne yapışması, iki.

Gerçi, hakkını teslim edelim, MHP bu ikinci süreçte kendi tabanının paramiliter güç gibi kullanılmasına izin vermedi ama Kürt meselesinde “sivil bir çözüm” üretmeye de hevesli olmadı. Çünkü milliyetçilik toplumsal zihniyetimizin temel bileşenlerinden biri olmasına rağmen işlenmemiş, ham haliyle siyasete aktarılmıştı. Yukarıda söylediğim şehirlileşme ve vatandaşlık bilincini geliştiren sosyolojik şartlar ne kadarına izin veriyorsa o kadar.

***

Neticede “milliyetçi siyaset” Türk milli kimliğinin etnisiteler üstü bir siyasî/kültürel kimlik olarak konsolide edilmesi yolunda çaba içinde olmadı. Milli kimlikle etnik kimliği birbirinden ayırma gereği duymadan “Türkler ve Kürtler” diye konuşan bir kadrodan bunu beklemek zaten yanlış olurdu. “Türkler ve Kürtler” diye konuşan siyasetçiye milliyetçi aydınlar da “Millet kimliğiyle etnik kimliği eşdeğer görüyorsanız PKK’nın veya HDP’nin neyine karşısınız” diye sormadı.

Bugün MHP’nin temel konulara yaklaşımında AK Parti’den ne farkı olduğu belirsiz bir husus. (Keza AK Parti’nin de MHP’den farkı…) Ne var ki MHP’den ayrılan siyasetçilerin kurduğu İYİ Parti’nin de MHP’den farkı pek belirgin sayılmaz. Nispeten daha eğitimli şehirli bir tabana sahip görünen bu partinin Türk toplumunun beklentilerine cevap verebilmesi için Türk milliyetçiliğini fabrika ayarlarına güncellemesi gerekir.

Türkiye’nin bütünlüğünü korumanın ve dünyada itibarını temin etmenin, milletin maddi ve manevi değerlerini geliştirmenin yolunun hamaset ve slogan olmadığını, etnik kimlik milliyetçiliği de olmadığını deklare edecek bir siyaset bu alandaki boşluğu doldurabilir çünkü.

Sözgelimi, milliyetçiliğin amacının milletin geleceği için eğitimde, sanatta, ekonomide somut ve dünya standartlarında hedefler ortaya koymak olduğu ifade edilemezse yarının Türkiye’sinde “milliyetçi siyaset”in geleceği olamaz.

YORUMLAR (72)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
72 Yorum