Dindarlar değişimi ve yeni gençliği keşfedebilir mi?

İnsanlar yüzyıllar boyunca fikirlerin ve malların dolaşımını kısıtlayan baskıcı rejimler altında yaşadılar. Ama zaman içinde özgürlükleri için savaştılar ve vahşi diktatörlüklerin yerini demokratik rejimler aldı. Kısacası efendilerine körü körüne itaat etmeyi bırakıp kendi yüreklerinin sesini dinlemeyi öğrendiler.

Modern demokrasiye geçişi kabaca böyle tanımlamak mümkün. 1990 ve 2000’li yıllarda adeta bir özgürlük baharına dönüşen liberal anlatı küresel bir düstur haline geldi. Her ne kadar 2008’lerde yaşanan küresel finans kriziyle birlikte liberal anlatı kan kaybetmeye başlamış olsa da, Yuval Noah Harari’nin ifadesiyle “Sonuçta insanlık liberal anlatıyı bir kenara atmayacak, çünkü elinde başka bir seçenek yok. İnsanlar hiddete kapılıp sistemin karnına tekmeyi atabilir ama gidecek başka yerleri olmadığından eninde sonunda geri dönecekler.” (21. Yüzyıl için 21 ders, s:30)

Ancak bir gerçek var ki biyoteknoloji ve bilişim teknolojilerindeki devrimler, siyasal sistemleri yeni bir değişim iklimine doğru götürüyor. Öyle ki biyoteknoloji alanındaki devrimler insanın iç dünyasının kontrolünü sağlayacak ve bir bakıma insan hayatı üzerinde ‘mühendislik’ yapabilme imkanına kavuşacak bir boyuta taşınıyor.

Dünyadaki yeni bilimsel ve teknolojik devrimlerin penceresinden Türkiye’yi okumaya çalıştığımızda, içinde bulunduğumuz durumun ne kadar trajik bir görüntü oluşturduğunu sanırım daha iyi kavrayabiliriz. Takdir edilecektir ki, hala doğru dürüst bir seçim yapmayı bile başaramayan bir ülke olarak dünyadaki yeni değişim dalgasını yakalamak mümkün değildir.

Küresel ölçekteki değişimden vazgeçtik, ülke içinde yaşanan değişimi bile yeterince okuyamadığımız dikkate alındığında, on yıl sonra bizi nasıl bir Türkiye’nin beklediğini şimdiden görebilmek bile ne yazık ki pek mümkün gözükmüyor. Çünkü her gün farklı bir dünyayı keşfeden, özellikle siyaset yapıcılara göre dünyadaki değişimi daha iyi okuyan yeni bir gençlik geliyor. Bu dinamizmi fark edemeyen ve bu konuda yeni politikalar üretemeyen siyasal yapıların Türkiye’nin geleceğinde olması mümkün değildir.

Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin son 17 yılında iktidarda bulunan AK Parti’nin yeni gençlik dalgasıyla arasındaki mesafenin giderek açıldığını söylemek mümkün. Çünkü genç kuşakları artık ‘itaat kültürü’nün dar kalıpları içinde tutmanın imkan ve ihtimali yoktur. Günümüzün genç kuşakları kendisine dayatılan dünyayı değil, bizzat kendisinin keşfettiği daha özgürlükçü bir dünyayı talep etmektedir. Sorgulayan, hukukun üstünlüğüne inanan, kalitesi yükselmiş bir demokrasi isteyen yeni bir gençlik geliyor, ama ne yazık ki AK Parti bu yeni dünyaya pencerelerini kapatmış bulunuyor.

Oysa 2011 yılına kadar AK Parti’yi dünya ölçeğinde pırıltılı hale getiren de, milletin teveccühüne mazhar kılan da evrensel demokratik değerlerdir, hukukun üstünlüğüdür, özgürlük kalitesinin yükselmesidir. Aslında demokratik hukuk devleti içinde tanımladığımız bütün bu değerler, zaten AK Parti’nin kuruluşunda içselleştirdiği hedeflerdir. Ancak ne yazık ki AK Parti artık bu değerlerle aynı dalga boyutunda ilerlemiyor. Bu yüzden de özellikle genç kuşaklarla arasındaki bağ giderek zayıflamaktadır. Kabul etmek gerekiyor ki artık üniversitelerde, stadyumlarda başka bir şarkı söyleniyor, ama bu şarkıda AK Parti yok.

Dindar kesimlerin her vesileyle dillendirdiği “dindar gençlik” sadece dillerde bir slogan olarak anlam ifade etmektedir, o kadar... Bilelim ki sağlam bir demokrasi kültürü oluşturmadan, hukukun üstünlüğüne olan inancı güçlendirmeden, özgürlükleri ve insan haklarını bir amentü gibi belletmeden bu yeni gençlikle bağ kurmak mümkün değildir.

YORUMLAR (100)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
100 Yorum