Yeni başkanlıkta doğal istikamet iki partili yapı

On beş yirmi gündür yüreğimizi yakan acımasız terör saldırıları ve Ankara’daki büyükelçi suikastı bütün gündemleri gölgede bıraktı ve başka bir şey düşünemez olduk. Ancak hayat devam ediyor, dolayısıyla ülkenin siyasi ve ekonomik sorunlarıyla ilgili çalışmalar da devam edecek.

Bu çerçevede bilindiği gibi Türkiye’nin en temel gündemlerinden birisi de başkanlık sistemi...Teklif sonunda parlamentoya sunuldu ve komisyonda yoğun bir başkanlık mesaisi var. Birkaç yıldan bu yana nasıl bir başkanlık modeli olacağını, pozitif ve negatif yönleriyle enine boyuna tartıştık. Dünyada ‘tam başkanlık’ anlamında en önemli modelin Amerikan tipi olduğu konusunda çok sayıda görüş serdedildi ve bununla birlikte bütün modellere farklı pencerelerden bakıldı.

Parlamentoya sunulan teklif, Türkiye’nin kendine özgü yapısını esas alan, bir bakıma ‘Türk tipi’ başkanlık sistemi özelliği taşıyor. Malum yeni sistemin kuvvetler ayrılığı, denge-denetleme gibi asli demokratik ilkeleri dikkate almadan hazırlandığı, bu yüzden de evrensel hukuk normlarına göre bir başkanlık modeli olmadığı yönünde ciddi eleştiriler var.

Ancak şu muhakkak ki yeni model kesinlikle bir parlamenter sistem değil. Yeni anayasa referandumla birlikte hayata geçtiğinde yetkiler büyük ölçüde başkanda toplanacak. Dolayısıyla ‘Cumhur-başkanlık’ modelinde yürütmenin önündeki bütün engeller kalkıyor, daha da önemlisi koalisyonlar dönemi tarihe karışıyor.

Nitekim Başbakan Binali Yıldırım da teklifin bu konuda getirdiği yeniliğin altını özellikle çizdi: “Hepsinden önemlisi bu getirilen değişiklik ile artık koalisyonlar dönemine son verilmiş oluyor. Sürekli güçlü siyasi iktidar çıkaran istikrarı da beraberinde getiren bir süreci başlatmış oluyoruz.”

Siyasi partiler başkanlık sisteminin getireceği yeniliklerin henüz çok farkında değiller belki ama, yeni sistem Türkiye’yi nihai olarak iki partili bir yapıya doğru götürecektir. Muhtemelen başkanlık referandumunun ardından 2019’da yapılacak ilk seçimde bunun sonuçlarını çok net olarak göreceğiz.

Artık koalisyonların kapısı kapandığına, yani iktidara bir şekilde ortak olma gibi bir hedef söz konusu olmayacağına göre, özellikle barajı zar zor aşan partilerin seçmenleri doğal olarak başkanlık yarışına giren ana akım partilerine yöneleceklerdir.

Elbette bugünden bakarak geleceğe ilişkin kesin çıkarımlar yapmak mümkün değil, ama şimdilik mevcut partiler üzerinden analizler yapmak durumundayız. Buna göre eğer önümüzdeki iki yıl içinde sürpriz bir siyasi yapı ortaya çıkmazsa, 2019’da yarış AK Parti ile CHP arasında olacaktır.

Dolayısıyla ‘güçlü siyasi iktidar’ çıkarmayı hedefleyen yeni model hayata geçtiğinde MHP ve HDP gibi partilerin tabanı da kendiliğinden güçlü iktidar hedefine göre konumlanacaktır.

Zaten MHP gönüllü olarak girdiği bu yolda kendi tabanını büyük ölçüde AK Parti’ye yönlendirmiş bulunuyor. AK Parti ile MHP tabanları arasındaki doğal geçişkenlik de dikkate alındığında MHP seçmeninin kendiliğinden AK Parti’de bütünleşmesi kaçınılmaz hale gelecektir.

Belki de böylesi daha iyidir, zira aynı karekteristik özelliklere sahip partilerin farklı çatılar altında sürmesi sistem açısından zaaf oluşturabilir. Unutmayalım ki, istikrarı önceleyen yeni sistem hızlı icraat yapmayı hedeflemektedir.

Ayrıca yeni anayasa yürürlüğe girdiğinde göreceğiz ki, yapılacak ilk seçimlerde seçmen davranışları da bu ‘istikrar’ hedefine göre şekillenecektir.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.