Umut vaat eden gelişmeler

Türkiye’nin içte de, dışta da çok sorunu olduğu doğru. Sorunların çözümü için yaratıcı yöntemler bulması gerektiği de gerçek. Ama bu doğrular ve gerçekler bazı sorunların çözümü için çaba harcandığını görmemize engel değil.

Suriye sorununun çözümü için önce Astana, ardından da Soçi’de yakalanan ivme göz ardı edilmez. Önceleri sorunun tarafı olan Türkiye yerinde bir tercihle çözümün parçası olmuş, tüm beklentileri karşılanmasa dahi sahadaki ve masadaki etkinliğini korumak imkanına kavuşmuştur.

***

Evet, Suriye için önerilen ve öngörülen çözüm Türkiye’nin beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Beşar Esad muhtemelen bir süre daha Suriye’nin yönetimini elinde tutmayı sürdürecektir.

Ancak Türkiye’nin bu durumu zeminde var olan koşullar ve güç dengeleri dikkate alındığında değiştirebilmesi neredeyse imkansızdır. Ama diplomasi yoluyla ve müzakere zemininde koalisyonlar oluşturarak Esad’ın iktidarda kalacağı süreyi kısaltması mümkündür.

Zaten sürekli atıfta bulunulan BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı 4’üncü operasyonel paragrafında geçiş dönemi öngörmektedir. Ayrıca Bosna’da olduğu gibi bugün Suriye sorununa çözüm bulmak için müzakere edilen Esad’ın yarın insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle yargılanmayacağının da garantisi yoktur.

Türkiye, İran ve Rusya ile uzlaşarak ABD’nin bu ülke üstündeki ağırlığını dengelemiş, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusundaki hassasiyetini pek çok kez kayda geçirmiştir. Rusya’nın Soçi’de yapılmasını planladığı muhalefet toplantısının ertelenmesi Türkiye’nin hassasiyetleriyle ilintili olarak okunabilir.

Her ne kadar elimizde iddiamızı teyit edecek bir kanıt yoksa da, geçtiğimiz hafta gerçekleşen Trump-Erdoğan telefon görüşmesinde PYD’ye verilen destek konusundaki taahhüt de Türkiye’nin izlediği yeni Suriye politikasına bağlanabilir.

Doğal olarak ne Suriye’nin geleceği, ne de PYD’ye verilen destek konularındaki mücadele bitmiştir. Türkiye Amerika’yı da, Rusya’yı da ikna etmek, çıkarlarına ve beklentilerine hassasiyet göstermelerini sağlamak için elindeki imkanları bundan önce olduğu gibi bundan sonra kullanacaktır.

Fakat belli ki her iki ülkeyle olan ilişkilerde de sıçrama gerçekleşmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Meclis’teki grup toplantısında Trump ile ilk defa ortak bir frekans yakaladığını söylemesi bu görüşün tescili niteliğindedir.

***

Umarız devamı gelir ve iki ülke arasındaki tüm sorunlar yönetilebilir boyutlara indirgenir. Türkiye dün Mustafa Karaalioğlu’nun vurguladığı gibi tek tek problemlerle mücadele etmek kadar toplamdaki kaybını da gözden kaçırmayan bir yaklaşım benimser.

Diğer yandan Suriye, Amerika ve Rusya dışındaki ülkelerle olan ilişkilerde de umut vaat eden gelişmeler yaşanmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kral Selman ile yaptığı telefon görüşmesi, Sina’da 305 kişinin ölümüne yol açan menfur terör saldırısı sonrası bir günlük ulusal yas ilan edilmesi Türkiye’nin Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkilerini de normalleştirmek istediğinin kanıtı olarak yorumlanabilir...

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum