Medeniyet tasavvurlu domates

Bir zamanlar Allah diye bağıran bir domates efsanesi vardı.

Evet evet, horoz değil domates. Ama bu bir eleştiri klişesi olarak kullanılmıştı.

Temelinde de arıların peteğe yazdığı Allah ibaresi vardı. Seksenli yıllarda hızla dolaşıma sokulan bu fotoğraf üzerinden ne ‘tebliğler’ yapılmadı, ne teoriler öne sürülmedi ki.

Sonra yine bir bal peteğine Karl Marx da yazdırılabileceği çıktı ortaya.

Zamanlar geçti.

Bütün şehirlerimizdeki klasik dokuyu iyice ezdikten, bir anlamda geri döndürülemez biçimde ‘sildikten’ ve yerine de rezidansları, kentsel dönüşüm apartmanlarını diktikten sonra olur olmaz bir ‘medeniyet tasavvuru’ tutturduk gidiyoruz.

Panellerin, söyleşilerin, nutukların olmazsa olmazı oldu medeniyet tasavvuru. Her derde deva, batna cila.

Ama her ne hikmetse çeşmeler akmıyor hâlâ.

Zikredilen medeniyet tasavvuru yavelerini getirip akmayan çeşmelerin üzerine boca etseniz çeşme görülmez olur. Ama bir damla su akar mı o çeşmeden? Akmaz.

Demiyoruz ki medeniyet tasavvuru önemsiz.

Hayır, her kavramın suyunu nasıl bu kadar hızlı çıkartıyor ve anlamdan vareste hâle getiriyoruz, onu anlamıyorum.

Siyasetçileri anlarım, onların işi fikir üretmek değil fikir tüketmektir.

Bugün ‘a’ der, yarın politik şartlar değişir ‘b’ der, onu da anlarım.

Anlamadığım şey, bütüncül tutarsızlık.

Anlamadığım şey, değerler skalasının bugün ‘a’, yarın ‘b’, öbür gün ‘c’ olması ve bunun da ‘okuyan-yazan- tabakada siyasete bağlı olarak zuhur ve cereyan etmesi.

Domatesten Allah’a gitmek isteyen biri domatesin bağırmasını neden bekler?

Domatese dikkatle bakınca domates bağırmadan götürür zaten. Hayır, o götürmüyorsa karpuza bak, limona bak değil mi ama.

Medeniyet tasavvuru olan bir domates efendim. Bir salatalık olması da mümkün ve muhtemel.

Ola ki rastladınız böyle bir domatese. Hemen bir menemen tavasına küçük küpçükler şeklinde intikal ettirmeden önce bir fehmetmeli ve sormalı: Acaba bu menemeni ben mi yersem ihyâ olur bu ülkenin medeniyeti, yoksa bir siyasetçiyi mi hemen davet etmeli?

Bakın yine bilemedim.

Nineler ve torunlar

“Cavun cavgant kök kükregent; cavun cavgant kök kükregent.” (Yağmur yağmış, gök kükremiş; yağmur yağmış gök kükremiş.)

Masal anlatırken, dili arada bir Karaçay Türkçesi’ne kayardı ninemin. O yıllarda hâfızama yer eden bu tekerleme, hayatımın en unutulmaz hâtırâları arasında.

Turhal’daki dayımın yanında kalırdı ninem. Arada bir Sivas’a, bize gelirdi. Evimiz bulunduğu Dikiltaş Mahallesi, istasyona oldukça uzaktı, ama varsın olsun. Onu karşılamak için nasıl da sevinçli bir telaşla koşardık istasyona. Saatlerce beklediğimiz tehirli tren... Kulağımızı dayadığımız raylar...Dakikalar nasıl da geçmek bilmezdi.

Çocuklar, nineleri bu duygular içinde bekler. Ya nineler çocukları?

...

Bayramın ilk sabahı, huzurevinin önündeki banklarda yer kapmaya çalışır yaşlılar. Bakışlar ana kapıya dikilir, ziyaretçiler beklenmeye başlanır. Kiminin ziyaretçisi görünür uzaktan. Yaşlı yürekler pır pır. Gözler nemlenir; titrek seslerle sarmaş dolaş olunur. Ziyaretçisisiz kalan yürek burkulur; bayram boyunca bekler, bekler.

..

O bayram, huzurevindeki ilk bayramıydı Neriman ninenin. Oğluyla gelini neyse ne ama torunu Ayça’yı çok özlemişti. Kocaman bir bebek almıştı ona. Öyle heyecanlıydı ki sabah kahvaltısına bile inmemişti. Elindeki poşete yiyecek birşeyler doldurup banktaki yerini kapmıştı.

Ümitle bekledi saatlerce... Ne gelen var ne giden. Her şeyi hayra yordu. Ola ki beklenmedik bir problem çıkmıştı. Ola ki trafik tıkanmıştı.Nasıl olsa geleceklerdi. Şimdi olmazsa, yarım saat sonra; yarım saat olmazsa bir saat... Bir gün, iki gün, üç gün, dört gün!

...

Ne var ki beklenenler gelmedi bir türlü. Terkedilmişlik, çaresizlik, unutulmuşluk...Umut bir başka bayrama; ömür yeterse tabii. Ama bu, sabırlı yaşlılar için geçerliydi. Neriman nine onlar kadar tahammüllü değildi. Odasına çekildi. Kendini hapsetti hâtırâlarının arasına. Ne televizyon salonuna indi, ne bahçeye. Aylar boyunca sadece bayram günleri çıktı ortaya. Elinde aynı oyuncak bebek. Sessizce banktaki yerini alıp bekledi, bekledi. Ertesi bayram yine, sonraki bayram yine...

...Ve bir bayram çıkmadı odasından; çıkamadı.

...

Büyüklerini ziyarete gelmeyen yaşlı yakınlarına sözüm yok ama diğerlerine diyeceğim bir şey var. Özellikle de evcil hayvanlarıyla gelen ziyaretçilere. Hayvan sevgisi elbette çok güzel ama ilave olarak evinizin bir köşesinde yaşlı anne-babanız için de bir sedir... Hiç değilse, torunlarına masal anlatmak için... Ne dersiniz?

YUSUF ZİYA ADIDEĞMEZ

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum