Seçime dört nala giderken

Ne kadar civcivli günlerden geçiyoruz be birader.

Ne çok ‘çok önemli’ ikili görüşme ve çoklu toplantılara şâhid oluyoruz.

Ne çok kumpas ihtimali varmış meğerse.

Herkesin kafası nasıl da bir kamuoyu araştırma şirketine dönüşüverdi böyle birden.

Bir aşk oluverdi erken seçim.

Bir de ödül töreni yapıldı bu hengâmenin ortasında.

Seçim atmosferine özenle yerleştirilmiş mayınlı bir alan gibiydi ödül töreni.

Bir geleneğin içinden süzülüp gelen ve merhum bir liderin ismine ithafen gerçekleşen ödül töreninde ödül verilen bazı isimler, nasıl demeli bazı insanlara küçük dillerini yutturuverdi.

Ödül töreninden çok bir ödün töreni gibiydi.

Bir filin günde 200 kilo ot yemesi kimin umurunda bilmem. Ama Zeyrek’te restore edilen Fil Damı acaba ne zaman ziyarete açılacak, merak ediyor insan.

Ve Nasreddin Hoca’nın fıkrasındaki Timur’dan bir fil daha istenmesi gibi bir garabeti daha iyi anlıyor fili tanıdıkça.

Filler ondokuz kilometre öteden alırmış suyun kokusunu. Bizdeki bazı politik figürlerin bazı kokuları alma hassalarının yanında solda sıfır kalmaz mı bu özellik?

Bir sendikanın verdiği rakamlara göre çocuk işçi sayısı 2 milyona yaklaşmış ve bu çocuk işçilerin yüzde 80’e yakını kayıt dışı çalıştırılıyormuş. Hep böyleydi ama böyle mi devam edecek sonsuz 23 Nisanlar ülkesinde?

Başka bir araştırmaya göre de her yedi çocuktan biri elektronik ya da dijital zımbırtılar sebebiyle hiç sokağa çıkmıyormuş. Açık havayla sıfır temas gibi bir şey yani. Peki seçim gümbürtüleri arasında duyulur mu bu tuhaflık? Duyulmaz, çünkü erken seçim havasından önce de durum farklı değildi.

Tekrar seçimlere dönersek…

Sayın Erdoğan’ın karşısında konumlanan veya konumlanması muhtemel Cumhurbaşkanlığı adaylarının hepsinin ortak noktasının “anti Erdoğanist” yaklaşımdan öteye gidememesi nasıl bir siyasal yoksulluktur ya hu!

Hiç mi bir tezi olmaz bu makama tâlib olan birisinin? Bu kadar hazırlıksız, projesiz, önerisiz birini muhtar seçerken bile düşünür insan.

Ve tekrar seçimlerden uzaklaşırsak…

Biliyorsunuz, “Bir ağacı en iyi saklayabileceğiniz yer ormandır.” Ben de sakladım bir çocuğu toplum denen cehennemin içine. Tamam mı?

Suriye için el emeği bebekler

18-04/25/ekran-resmi-2018-04-25-230930.png

Ülkemizdeki bir grup genç insanın, Suriye’deki çocuklar için kendi el emekleriyle yaptıkları bir TIR dolusu bebek Kızılay aracılığıyla Akfırat Lojistik Merkezi’nden yola çıkmış. Anlamlı, içten, harika bir ayrıntı.

18-04/25/ekran-resmi-2018-04-25-231025.png

Bilimin Şekspir’i

18-04/25/ekran-resmi-2018-04-25-231104.png

(…)

Sözcükler oynadığımız hileleri bol olan bir oyun gibidir ve bizim için bu oyunla birlikte bizi kuran dilin kendisidir. Dilin bu nefes alan ve radikal doğası, tehlike anlarında unuttuğumuz bir şeye dönüşüyor, konuşma anında bulanıklaşıyor; örneğin, yazınsal ve bilimsel olan insana dair “iki kültür” arasındaki etkileşimde, sanki ikisi de eşitmiş gibi bir hal alıyorlar. İlginç ve bir o kadar tehlikeli olan tek bir kültür var, o da bilim; bu önemli bir konudur ancak yine de yazınsal çalışmaların kültürle ilgili en can alıcı ve yaşayan yerlere dokunmasının yerini alamaz. Bunun nedeni ise yazının insan durumlarını tasvir edebilme ve anlayabilme eğitimiyle ilgili oluşunda yatmaktadır. Biz, bilim insanları olmadan önce en başta birer insan ve ahlaki varlıklar olarak ele alındığımızda bilimin insan yaşamındaki yeri sözcüklerle anlatılmalıdır. İşte tam da bu nedenledir ki, bir bilim insanını bilmek, Shakespeare’i bilmek kadar önemli olmayacaktır hiçbir zaman. Yine de eklemeden geçemeyeceğim; “bilimin bir Shakespeare”i olsaydı, o kesinlikle Aristoteles olurdu. (…) Iris Murdoch-İyinin Egemenliği- Çev.: Tuğba Gülal-Ayrıntı Yay.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum