Kur’an ve Cihad

Şu sıralarda yazımını bitirdiğim Kur’an’ın Geliş Ortamında Ahlâk ve İnsan İlişkileri başlıklı kitapla ulaştığım kendimce önemli sonuçlar var. Bunların ‘cihad’la ilgili olanlarını okuyucumla paylaşmak isterim.

***

Kur’ân-ı Kerîm İslâm’dan önceki döneme ‘Câhiliyye’ adını vermiştir. Uzun bir konu ama şu kadarını belirteyim ki câhiliyye, ‘asabiyet’e (ırkçılığa) ve gücün egemenliğine dayanan; zulüm, şiddet, savaş, baskın ve yağma kültürünün adıdır. Bu anlamıyla câhiliyye, tarihte olup bitmiş bir geçmiş değil, daima tekrarı mümkün olan ahlâkî sapmanın, bugün de insanlığın baş belası olan zihin yapısının adıdır.

Kur’an kategorik bir ifadeyle “Barış (sulh) en iyisidir” der. “Ey inananlar! Hep birlikte barışa (silm) katılın” çağrısı yapar. Ama ne yazık ki insanoğlu hep savaştı ve savaşıyor. Çünkü ‘câhiliyye’ hep var oldu. Onun için Kur’an savaş gerçeğini de gördü. Kendi savaş felsefesini Câhiliyye’ninkinden ayırmak için de ona “cihâd fî sebîlillâh” (Allah yolunda mücadele) dedi. Bu tabir, İslâm’ın ve Müslümanların hayata tutunma çabası verdiği bir dönemin ürünüdür. Bu dönemde putperest Araplar ve zamanla daha başka gruplar, Hz. Peygamber’in başlattığı hareketin dinî, ahlâkî ve insanî öğretisini kendi hegemonyaları için tehlikeli görmüş ve ona karşı şiddeti gittikçe artan bir mücadaleye girişmişlerdi. İşte “cihâd fî sebîlillâh”, bu yok etme faaliyetleri karşısında Müslümanların ayakta kalabilmeleri için harcamaları gereken “büyük çaba”yı, yeterli imkâna ulaştıkları zamandan itibaren de “canları ve malları pahasına” sergilemeleri emredilen ölüm kalım mücadelesini anlatır.

“Cihad fî sebîlillâh”ın amacı hem dinî hem de sosyolojiktir. Yani kaynağında bu cihadın amacı, genç Müslümanlar topluluğunun kendi inançları, ahlâkî ve insanî değerleri, kimlikleri ve idealleriyle birlikte hayata tutunmalarını, varlıkta kalmalarını güvence altına alma gibi çok soylu bir idealdir. Sonuçta “cihâd fî sebîlillâh” Câhiliyye’ye, onun insanlık değerlerini ayaklar altına alan inkâr, zulüm, şiddet, baskın ve talan kültürüne karşı İslâm’ın zaferini sağlama mücadelesidir.

Şu halde Kur’ân-ı Kerîm’in cihad kavramını, belittiğimiz ortaya çıkış şartları, gerekçeleri ve amaçları içinde anlamak gerekir. Savaşla ilgili âyetleri tarihî bağlamlarından, maksat ve hedeflerinden koparıp yalnızca lafız kalıpları olarak okumak ve anlamak bizi Kur’an’ın hem gerçekçiliğinden hem de ahlâkîliğinden uzaklaştırır. Bu lafızcı okumanın bizi götüreceği akıbet, günümüzde Selefî-Vahhâbî teorisyenlerle onların ürettiği “cihatçılar”ın İslâm dünyasını getirdiği bataklığa saplanmamız olacaktır. Yine bu okuma biçimi, Kur’an’ın “cihad” kavramına -ilginç biçimde- Selefîlerle aynı anlamı veren İslâmofobicileri onaylama anlamına gelecektir.

***

Önemli bir husus da nesih meselesi. Farklı zamanlarda inen âyetlerde, savaş hakkında, şartların değişmesine uygun olarak farklı hükümler konulduğunu görürüz. Kur’an bazı zamanlarda savaşmaya “hayır” demiş; bazı zamanlarda izin vermiş; bazı zamanlarda da bitirici bir savaş yapılmasını emretmiştir. Kur’an’ı anlamaya çalışırken bu sürecin bütününü dikkate almak ve farklı durumların tekrarı halinde o şartlarda inen âyetlerin hükümlerine göre davranmanın Kur’an’ın gereği olduğunu düşünmek zorundayız. Bunları görmeden, radikal bir nesih anlayışıyla âyetlerin önemli bir kısmını geri dönülmez biçimde hükümsüz sayıp anlamsız hale getiren yorumlar Kur’an’ın hem gerçekçiliğine hem de ahlâkîliğine aykırıdır. Üstelik bu yorumlar fiilen İslâm dinine ve Müslümanlara zarar vermektedir. Böyle olduğu için –Allah kendi dininin ve inananlarının zarar görmesini istemeceğine göre- bu lafızcı ve nesihçi yorumların murad-ı ilâhîye de aykırı olduğu kanaatindeyim.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum