Biz isyan ederken dünya uyuyor mu?

Siyaset gündemi ve ülkenin kendi özel konuları yoğun bir tartışma konusu haline geldiğinde en çok dünyayla ilişkileri sağlıklı bir şekilde tartışmak imkansızlaşıyor. Sadece Türkiye ile herhangi bir ülkenin ikili ilişkileri değil, topyekün dünyada olup bitenlere bakış zayıflıyor. Çünkü, zaten can yakıcı sorunlarımız var üstüne bu sorunları konuşurken de birbirimizin canını yakmakta beis görmüyoruz. Hal böyle olunca yani, bütünüyle sübjektif ve militanca bir saflaşma hali tezahür ettiğinde uluslararası sahada yaşananlara karşı tedirgin, önyargılı ve bir noktadan sonra da komplocu bakmak kaçınılmaz hale geliyor. Zira, siyasette bazı izahları yapmanın en kolay yolu denkleme uluslararası sistemi katmak ve tabiatıyla bu sistemin karanlık oyunlarından bahis açmaktır. Ki, bu yeni değildir ve esasen Türkiye’ye özgü de değildir. İslam dünyasından Latin Amerika’ya, Asya’dan Uzakdoğu’ya kadar benzer bir analiz sistemi, bütün modern zamanlar boyunca egemen olmuştur.

***

Abartılı tartışmalar sadece böyle bir yolu açmıyor beraberinde hassasiyet alanlarımızın ufkunu da daraltıyor. Filistin meselesi, Suriye iç savaşı, Irak’ta yaşananlar, Kırım’ın ilhak, Afganistan’ın bitmeyen trajedisi, Mescid-i Aksa’da yaşananlar ve en nihayet Arakan Müslümanlarının yeniden katliamlarla karşı karşıya kalması…

Bütün bu konularda sadece Türkiye değil, bütün İslam dünyası ve hatta Avrupa’da geleneksel bir hassasiyet vardır. Nitekim, Mymmar’da yaşanan drama ilişkin en sağlıklı bilgiler ve rakamlar Avrupa merkezli insan hakları izleme örgütlerinden geliyor. Ama konumuz bu değil…

Konu, kendi içimize kapandığımızda, ilgi gösterdiğimiz dosyalarda uluslararası hassasiyet ve tepkilerin oluşturduğu birikimden istifade edememektir. Her konuda tepki gösteren, isyan eden veya birşeyler yapılması için çağrıda bulunan tek ülke biziz zannediyoruz. Gerçek öyle değil… Yeterli olmayabilir veya bazen çok politik davranışlar da olabilir ama birçok ülke yaşananlara tepki gösteriyor ve çeşitli kanallardan diplomatik çabalar örgütleniyor. Bu sahada tek değiliz ve dolayısıyla yalnız da değiliz. İçeride kabaran bulutlar ve yükselen sis bazen yalnız hissettirse de gerçek böyle değil.

Türkiye’nin süreçlere katılımda bu gerçeği ıskalamaması isabetli olacaktır.

Sadece baskı altında ve mağdur ülkelerle ilgili olanı değil, Avrupa’dan ABD’ye bütün dış politikayı iç tartışmalardan biraz olsun arındırmak verimliliği ve fonksiyonu da artıracaktır. Özellikle de sürekli şikayetçi olduğumuz küresel duyarsızlığı tersine çevirmek için…

“Dünya uyuyor…” la başlayan manşet ve açıklamalar hepimize rahatsızlık verecek boyuta geldi de geçti. Bütün İslam aleminin ortak problemi ve isyanı budur. Muhtemelen bütün bu coğrafyada “dünya uyuyor” veya “dünya seyrediyor” cümlelerinden daha sık kullanılan başka bir slogan yoktur. Biz dahil her ülke kendisi dışında kalan bütün ülkeleri aynı kefede zannedip bunu söylüyor. İslam dünyası toplumları, küresel iletişim zenginliğinden nasibini alamamış halde, hâlâ eski dönemlerin seviyesinde emekliyor. Böyle olduğu için de kimsenin parmak kımıldatmadığı zannedilen dünyada hiç olmazsa isyan etmenin bile yeterli olduğu duygusu ülkeleri tatmin edebiliyor. Oysa herkes kendi kendine ses yükseltiyor ve sonra yeni bir krize kadar mikrofonlar kapanıyor. Sarmal da budur.

***

Mucizevi çözümler yok ama yapacak çok şey var… Başta Türkiye olmak üzere, Suudi Arabistan, Malezya, Ürdün, İran hatta Mısır gibi ağırlık sahibi ülkelerin sabırla bu sarmalı kırması ve ortak sorunlara karşı yeni diplomatik ve politik modeller denemesi gerekiyor. Yoksa dünya uyuyor sloganı dönüp dolaşıp İslam dünyasının başına kalacak…

YORUMLAR (30)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
30 Yorum