Orada bir Kırım ve bir de Uygur var uzakta

Görünen o ki Türkiye’nin başta Suriye sahasında öncelikli hale gelen anti-PYD/YPG politikası büyük mesai alıyor. Bununlu bağlantılı olarak ABD’yle gerilimli, Rusya’yla ise yakın ilişkiler, gündemi fazlasıyla dolduruyor. O kadar ki, Ağustos ekonomik krizi sonrası Almanya’yla başlayan yakınlaşmanın heyecanı bile kısa sürede söndü. Devamında Avrupa Birliği bahsi açılır gibi oldu ama nefesi yetmeyip o dosya da kısa sürede kapanıp gitti.

Gayet tabii, Suriye’de sınırın hemen yanında Türkiye’nin istemediği bir devlet yapılanmasıyla mücadele etmek, bunu önlemeye çalışmak ve diplomatik faaliyetleri bu alana yoğunlaştırmak mantıklı bir yol izlemektir. Çünkü, gecikecek her adım telafisi imkansız sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim, Suriye’de yaşamakta olduğumuz bütün problemler de zamanında; yani henüz Rusya sürece dahil olmadan atılmayan adımların eseridir. Atılmayan, atılamayan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin o günkü şartlarda hareket etmeyen yapısının sonuçları. Şimdi, zamanında, daha kolay şartlarda yapamadıklarımızı büyük aktörlerin sahaya iyiden iyiye hakim olduğu yeni denklemde gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Öte yandan, dış politikanın ekonomiyle ayrılmaz ilişkisinin de en yoğun dönemini yaşıyoruz. Dışa bağımlı ekonomi yabancı yatırım ve yabancı sermaye imkanını büyük ölçüde kaybettiği için şimdi hiç olmazsa dış borç servisini döndürebilmek zorundayız. Bunun için de ekonominin kurallarını borçlanmayı sürdürecek seciyede korumak mecburiyetimiz var. Yatırım çekemesek de borçlanmayı koruyacak standardı, maliyetler biraz artsa da koruyoruz.

***

Neticede, ekonominin ürettiği baskı da Türkiye’nin dış politikada elini daraltıyor, hamle gücünü kısıtlıyor. Durum vehamet boyutunda değil ama en avantajlı dönemde değiliz; bunu da ekleyelim.

Dış politikada gözlerden uzak kalan asıl mesele ise şu… Türkiye, geleneksel olarak kırmızı çizgi seviyesinde tuttuğu bazı krizleri ve dosyaları gündeme getirmemeye başladı. Bunların başında da Rusya’nın Kırım’daki aralıksız ihlalleri geliyor. Ankara, Müslüman Tatarların Rusya tarafından gaspedilen hakları dahil bütün olarak bu dosyada enerjisini kaybetmiş görünüyor. Ruslar tarafından ülkesinden yeniden sürgün edilen Mustafa Cemiloğlu dahi sadece hükümetin değil, medyanın bile gündeminden düşmüş durumdadır.

Bir başka mesele, Çin’in Uygur Türkleri’ne yönelik dozu giderek artan çağdışı baskılarıdır. Uygurlara yapılanlar, gündem olmak şöyle dursun konuşulmaz hale gelmiştir. BBC gibi yayın kuruluşları haber yapmasa veya sosyal medyaya sızan bazı bilgi ve görüntüler olmasa orada yaşananlar hakkında bilgi sahibi olabilmek bile imkansızdır. Çin rejimi, Uygurları basit bahanelerde toplama kamplarına gönderiyor ve yine basit bahanelerle art arda idam cezaları uygulanıyor. Şiddet ve acımasızlık ne kadar artarsa artsın yine de bu zulüm gündemimize gelmiyor. 1.4 milyarlık nüfusa hükmeden Çin hükümeti, bir hesaba göre 10 bir başka hesaba göre 15 milyonluk Uygur Müslümanlarına sadece baskı ve zulmü reva görüyor. Tahminlere göre 1 milyon Uygur toplama kamplarında bulunuyor. Herhangi bir yargı kararı olmaksızın hürriyetlerinden mahrum edilenlerin sayısının ise 3 milyonu bulduğu belirtiliyor.

Hem Kırım’ın hem de Uygur’un yaşamakta oldukları her açıdan büyük bir trajedidir. O insanlar sahipsiz kaldıkça zulüm giderek de derinleşmektedir. Bu meselelerin bizim gündemimizden çıkması da bırakın diplomatik ve siyasi gerçekleri, vicdanen taşınabilir değildir.

18-12/06/mustafa-karaalioglu-1544129972.jpg

YORUMLAR (48)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
48 Yorum