Kuyu

Günlük hayatın pratiğinden neredeyse düşse de hâlâ derinlikli bir anlamı var kuyu kelimesinin. Benim de durduk yere onu hatırlamam zihnimde tartıp durduktan sonra söze kaynak kılmam bundan. Nasreddin Hoca hayatımızdan çıkmış en büyük filozof olmayı hâlâ başarıyorsa burada da ‘bir kuyu’ meselesi vardır ya, sormayın. Günün birinde hocaya, minarelerin nasıl yapıldığını sorarlar. O da, tereddütsüz, kuyular var ya, işte minareler onların ters çevrilmiş halleridir deyiverir. Hoca fıkralarında doğaları gereği ilk ve son söz yoktur. Bu cevap karşısında insanların nasıl tepki verdiklerini bilmiyoruz. Diyar-Rum’un latife üstadı sözü her zaman tek mühürleyendir. Öyleyse bu ifade buluşu karşısında şapka çıkarmak ve içten içe tabii tabii diye onaylamak gerekiyor. Hocanın kuyu ile ilgili başka latifesi de var. Kuyudan ay çıkarması görsel zekanın takla atışıdır.

***

Ne var ki ben, bu kuyu ve minare meselesine bambaşka bir yerden eğileceğim. Nasreddin Hoca’nın yaşadığı topraklara çok yakın bir yerde göğe doğru yükselmiş bir kuyu gördüm. Hayır hayır, böyle şey olmaz elbette ama eğer hoca yaşasaydı gördüğünde bu kez kör kuyuya benzeteceğini düşündüğüm neredeyse yirmi katlı bir binaydı bu. Türküleriyle meşhur (Emirdağ) bir ilçemizin girişinde üstelik de kara yolunun tam dibinde yeni bir ‘new life’ apartmanıydı bu. Allah Allah dedim, haydi büyük şehirlerde arsa sorunu ve rant tutkusu bu kuyu, özür dilerim, binaları yükseltiyor, ya bu ölümün bile ıpıssız olduğu genişlikte nedir bu?

Şimdi Anadolu toprağına Malazgirt’ten girişimizi yeniden keşfediyor ve onu kutlamanın peşine düşüyoruz. Atalarımızın asırlardır her anlamda yatay yarattığı ve aşkla yoğurduğu ‘toprak’ uygarlığını hiçe sayarcasına Karadeniz kıyılarından, Marmara, Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca beton duvarlar örmemiz yetmiyormuş gibi, Ahlat’a rahmet okuturcasına Van önlerinde güneşe karşı beton bloklar dikiyor, Uludağ’ın gururunu kırıyor, Ulu Cami’nin ruhunu incitiyoruz ya! Erzurum, Konya Selçuklusu’nu bekleyen akıbet bellidir bu gidişle. Ve içimizden bir yeni Molla Nasreddin çıksa ve ona sorsalar; hocam bu gökdelenler, bu yüksek binalar nedir, hiç şüphesiz göğe doğru dikilmiş kör kuyulardır diyecektir.

***

Türkçe herhangi bir sözlüğe bakıldığında kuyu kelimesinin ne kadar da yaygın bir anlama kavuştuğu görülecektir. Özbeöz Türkçe bu kelime, Doğu’dan, İran ve Araplardan aldığımız kültürel kodlarla sevgilinin çene çukuruna kadar derinleşecektir. Ancak kuyunun geleceğimizi kendi ellerimizle gömdüğümüz bir mezara dönüşme tehlikesi karşısında ürpermemek inkansız.

Anadolu toprağının bir üretim ve hayata bağlanma mayası olmaktan adım adım çıkıp bir tür tarihsel genetik bozulmanın mekanına dönüşmesi üzerine geleceğin tarihçileri umulur ki çokça duracaklardır. Ama bozkırın neredeyse tam ortasına dikilen yirmi katlı ‘new life’ sitesi kültürel gövdemize yapışan maddenin ve insan ruhumuzu içeriden kuşatan tehlikenin çok sert ve pek somut bir sembolü gibi gözüktü bana.

***

Nasreddin Hoca ve onun kuyusuna atıf yaptık ya belki de bu rüya/kâbustan yine işaret ettiği talih sayesinde kurtulur ve göğe bakarız. ‘Hoca bir gün ay ışığında kuyudan su çekmek ister ve kovayı sarkıtır. Bakar ki ay kuyunun dibindedir. Hoca hayret eder. Çekerken çengel bir taşa takılır. Kuvvetle çekince çengel kurtulur ama hoca sırt üstü düşer. Gökte ay’ı gören hoca, çok zahmet çektim ama ay kurtuldu, der’...

Umulur ki bu iştah kabartıp baş döndüren yanılsamadan bir an önce kurtulunur. Emirdağ türküleri göğe yükselen kuyularından daha derin ve kalıcıdır. Her yerde olduğu gibi. Türküler kuyuları da iyi bilir.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum