TEOG ve ÖSYS’de kafası karışık 3.5 milyon öğrenci

Yukarıdaki sayı size nasıl geldi bilemiyorum. Bunlar birçok yerde birçok kişi tarafından kullanılan rakamlar, karşılığı 2017 yılında TEOG ve ÖSYS’ye başvuran öğrenci sayıları. Bakmayın rakam gibi göründüklerine hepsi pırlanta gibi çocuklar. Bu ülkenin geleceği çocuklarımız. Bu çocuklar zaten sınavdan sınava koşuyorlardı, zaten korkuları vardı, kafaları karışıktı. Şimdi sonucu iyi olsa da kafaları daha çok karıştı, çünkü her iki grubun da gireceği sınav sistemi değişti. Üstelik TEOG yerine gelecek sistem daha belli değil.

***

Beni korkutan başka bir durum ise özellikle üniversite önünde yığılan sayının geçen yıl 2 milyon 100 bin, bir önceki yıl 1 milyon 900 bin, 5 yıl önce 1 milyon 650 bin şeklinde sürekli artması. Her yıl sürekli artıyor. Bu rakam yöneticilerimiz için ne ifade ediyor bilmiyorum ama beni endişelendiriyor. Bu kadar güzel gencimiz olduğu için seviniyorum ama onları eğitemediğimiz için de çok korkuyorum. Üstelik dünyada hiçbir ülkenin açıklayamayacağı bir özel durum da yaşıyoruz. Ne mi; 2 milyon 250 bin öğrenci üniversiteli olmak istiyor, sınava giriyor, puan alıyor. Buraya kadar her şey normal ama tercih yapabileceği halde tercih yapmayan yüzbinler. Hatta 1.5 milyon öğrenci tercih yapmıyor üniversitelerde ve 320 bin kontenjan boş kalıyor. YÖK de soruyor gençlere “Neden tercih yapmadınız?”, cevap: Birincisi üniversitelerin bizi geleceğe hazırlayacağına inanmıyoruz. İkincisi; üniversite bitirince iş bulacağımıza inanmıyoruz.

Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Sınav sistemi ne olursa olsun. Mesele bu ülkenin geleceğini inşa edecek çocukları yetiştirmek değil mi? Peki bu öğrencileri hem kendileri hem de ülkemiz için geleceğe nasıl hazırlıyoruz hiç düşündünüz mü? Biz onları sınavlara alacağız, bu sınavda onlara sorular soracağız, sonra onların ne istediğini, yeteneklerini, ilgilerini, becerilerini sormayacağız. Yani, basit bir sınava girecekler ve en fazla boşluk dolduran sınavı kazanacak. Bu sınavda o kadar önemli ki; önünüze ne kadar soru konursa yapmanız lazım. Peki 2 milyon 250 bin öğrenci arasından sıyrılmak için ne yapmak lazım? “Çok çalışmak” lazım. Çok çalışmak derken, olağanüstü çalışmak lazım. Hele hele taban puanı yüksek bir yeri kazanmak istiyorsanız 9’uncu sınıftan başlamak lazım.

Peki, nasıl hazırlanacağız bu yarışa; sürekli ders çalışarak, test çözerek. Hem de öyle az sayı değil günde 500 soru 3-4 yıl boyunca. Bunu yaparsanız bu sınavda yarışı önde bitirebilirsiniz. Zaten en makbul olan da bu sınava en çok çalışan öğrenci değil mi? Düşünün 9-10-11-12 yani 15-16-17-18 yaş yapmanız gereken test çözmek. Ne için? Sınavı kazanıp üniversiteli olmak için..Peki üniversiteli olduktan sonra ne olacak? Hiç, değişen bir şey olmayacak, lisede dersi öğretmen anlatırken üniversitede akademisyen anlatacak. Sonra yine vize, final, sınıf ders, not ve diploma. Yani lisede geçirdiğin dört koca boş yıldan sonra üniversitede geçireceğin dört boş yıl daha. Sonra eline bir kağıt tutuşturalacak ve “sen artık .....oldun” denecek.

Bu döngü tam 43 yıldır yani 1974 yılından beri böyle devam ediyor. Düşündüm; bu sınavlar bu ülkeye ne kazandırdı, sonuçları neyi değiştirdi. Milli gelirimiz arttı mı? Memlekette ne değişti? Mesela kaç marka yarattılar? Kaç patent aldılar? Ülkenin milli geliri iki katına mı çıktı? Hepsinin cevabı kocaman bir ‘Hayır’. Peki o zaman biz çocuklara bu eziyeti niye yapıyoruz?

***

Baştan başlayalım; liselerde test çözmeye dayalı eğitim yerine, onlara kendi yeteneklerine göre eğitimler sunsak, yani becerilerini geliştirmelerine olanak sağlasak. “Çok çalış, gelecekte aslan olacaksın” demek yerine, onları lisede yetiştirmeye başlasak. En üretken ve verimli dönemlerinde önlerine test kitabı koymak yerine, onları bilinmez bir yığının içine atmak yerine her çocuğu yeteneklerine göre yetiştirsek, buna olanak sağlasak nasıl olur acaba? Üniversiteler de öğrencileri liselerde geliştirdiği bu yetenek ve ilgilerine göre kabul etse. Dolayısıyla lisede beceri kazanan öğrenci üniversiteye girişte de oturup test çözeceğine ‘essey’ hazırlayıp kendini geliştirmeye başlamaz mı? Burada şunu belirtmeliyim ki; ben bu memlekette en büyük eğitim sorununun üniversiteler olduğunu düşünüyorum. Üniversiteler çağın gereklerine uygun değişim gösterse zaten liseler ona göre değişim gösterecektir.

Sayın veliler; ben bunları size yazıyorum çünkü bu işleri yönetenlerin ‘sınav seviciliğini’ biliyorum. Onlar sınav yerine dünyanın gelişmiş ülkelerindeki gibi sistemler getirmeyecekler ama sakın unutmayın “Sınavda birinci olan işe alımlarda birinci olarak alınmıyor”. Bu yüzden size dayatılan bu ‘iyi üniversite’, ‘yüksek taban puan’, ‘geçerli diploma’ safsatalarını unutun. Bugün açın bir insan kaynakları sitesini, şirketlerin işe alımlarda nasıl beceriler istediğine bir bakın ve çocuğunuzu ona göre yönlendirin. Unutmayın asıl hedef, gerçek dünyadır. Ulaşacağınız nihai durağa göre planlar yapın. Şimdi bunları okuduktan sonra herkes bir daha düşünsün ‘biz ne dersek diyelim dünya dönmeye devam ediyorsa’ biz çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlayacağız.

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum