Otistik çocuklar ve anne-babalarına dair

Cahit Külebi ne güzel anlatır Anadolu’yu.

Dizeleri arasında gezinirken, bazen Niksar’daki evinizin bahçesinde küçük bir serçe gibi hissedersiniz kendinizi.

Bazen, Sivas yollarında ağır ağır giden kağnıların arasında yoksul bir köylü.

Bazen de sevimli bir bebekle dertleşen hüzünlü bir yürek.

“Benim doğduğum köyleri / Geceleri eşkiyalar basardı, / Ben bu yüzden karanlığı hiç sevmem / Konuş biraz.”

Şair muhayyilesi bu. Minicik bebeleri de konuşturur elbet.

Ama her şey şiirlerdeki gibi olsa keşke.

***

Konuşma çağına geldiği halde çocuğunuz suskun… Bir anlam veremiyorsunuz önceleri... Sorup duruyorsunuz kendi kendinize.

“Nesi var, neden böyle?”

“Niçin böyle kayıtsız sorularıma?”

“Neden ‘anne’, ‘baba’ diye seslenmiyor bir kez olsun?”

Bir süre sonra buluyorsunuz cevabı. Tarifi imkânsız duygularla dolu o tek kelimelik cevabı:

Otizm!

***

Önce şaşkınlık... Sonra, birazcık isyan karışımı sorular:

“Neden benim çocuğum?”

“Neden bizim çocuğumuz? “

Bir noktadan sonra bu nevi soruların anlamı kalmıyor artık. Gerçeği kabulleniyorsunuz.

***

YIL 1990.

Devlet Bakanlığı Aile Kurumu’nun sipariş ettiği dizilerimizden birinin setindeyiz.

Yeşil bir alan... Senaryo gereği Sarıkız isimli ineğimiz de başrollerden birinde. Çocukluk yıllarımdan bir hatıra canlanıyor birden gözümde... Süt sağımı esnasında kovayı deviren boz ineğin buzağısı... Rahmetli Çiçek Yengem biraz öfkelenmişti ama ne sevimli sahneydi o!

Sarıkız’la şakalaşıp duruyorum. Yapımcı Ahmet Beyazıt:

“Başrol oyuncumuzu fazla şımartma, kapris yapıp diziyi yarıda bırakıverir sonra” diye takılıyor.

Tam bu sırada biri dokunuyor koluma. Dört yaşlarında sevimli mi sevimli bir kerata. Bakıp duruyor Sarıkız’a... Dokunmak istiyor ama biraz korkuyor gibi.

Elini tutuyorum. Birlikte Sarıkız’ın boynuna dokunuyoruz... Küçük afacan geri çekiliyor birden. Biraz sonra tekrar dokunuyor Sarıkız’a. Sonra bir daha, bir daha... Keyifleniyor. İki hecelik bir sevinç çığlığı atıyor.

Aynı anda bir kadın sesi duyuyorum. Dünyalar kendisinin olmuş gibi çığlık çığlığa sesleniyor:

“Babasıııı, Ali konuştuu!.. Babasııı, Ali konuştuu!..”

Anlıyorum gerçeği. Bizim afacan otistik!

Kadın sevinç çığlıklarına devam ediyor:

“Babasıııı, Ali konuştuu!.. Babasııı, Ali konuştuu!..”

***

Ali’nin annesi ve babasıyla bu vesileyle tanış oluyoruz.

Piknik yapmaya gelmişler. Eğitimli, genç bir karı-koca. Seramik işiyle uğraşıyorlar. A’dan Z’ye kendileri üretiyor, kendi mağazalarında satıyorlar.

Kısa bir süre içinde dostluğumuz ilerliyor.

Otistik bir çocuğun anne-babası olmak?... Kelimeler kifâyet etmese de anlatmaya çalışıyorlar. Önce baba söz alıyor.

“Çocuğunuzun otistik olduğunu öğrenmek... ilk duyduğunuzda şoka giriyorsunuz. Uçsuz bucaksız okyanuslarda seyahat etmeyi düşlerken, bir anda toprağa mahkûm olmak gibi bir şey. “

Sigarasından derin bir nefes çekiyor.

“Tıpkı benim hayat hikayem gibi. Okyanusları, gemi kaptanı olmayı hayal ederdim hep. Ne var ki bir kaza sonucu toprağa mahkûm oldum. Sonra da bir tesadüf sonucu seramikçiliğe yönelip ekmeğimi topraktan kazanmaya başladım... Kader...”

Anne, gülümseyerek oğlunu işaret ediyor; söze giriyor:

“Toprağa mahkûm oldun; ama bu arada tıpkı okyanusların güzelliği gibi, toprağın güzelliklerini de keşfetmeye başladın.”

Baba onaylıyor. Oğlunun saçlarını okşayarak devam ediyor.

“Ali’yle iletişim kurmak, toprağın gizemini, güzelliklerini keşfetmeye benziyor. Adım adım ilerleyen bu keşif bambaşka bir heyecan, bambaşka bir coşku... Ancak tadan bilir.”

Anlamlı bir ifadeyle iç geçirerek devam ediyor:

“İnsanız nihâyet...arada bir hüzünlendiğim de oluyor tabii... Ama artık şu gerçeğin bilincindeyim: Denizleri hayal edip durursan...”

Oğlunun şefkatle kucaklıyor:

“Toprağın da aynı derecede büyük bir bereket kaynağı olduğunu gözden kaçırırsın.”

Anne, belirgin bir mutluluk ifadesiyle giriyor söze:

“Bir zamanlar, bereket deyince aklımıza yalnızca para gelirdi. Oysa huzur da mutluluk da bereketlenirmiş. Bütün bunları Ali’yle keşfettik.”

***

Otistik çocukların anne-babaları... “Anne”den, “baba”dan daha öte bir isim vermeli onlara... Ama onların buna ihtiyacı yok.

Tek beklentileri, otizm konusunda biraz farkındalık!

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum