Samiha Ayverdi, Erciyes’in Karları, Dârülaceze...

Şehirlerin de kalbi vardır” demişti Fethi Gemuhluoğlu bir sohbetinde. “Kimi zaman hüzün dolu, kimi zaman coşku.”

Sanıyorum, bazı mekanların da kalbi var.

***

Bayram geçti. Tatilciler dönmeye başladı.

Dârülaceze’nin yorgun, yaşlı pencereleri akıp giden araçları süzüp duruyor... Özlemle bekleyen gözler gibi... Suskun, içine kapanık, şikayetsiz... Bekleyip duruyor arefe gününden beri... Son bir ümitle soruyor: “Acep dönüşte uğrarlar m’ola?”

Aklıma Ahmet Tevfik Ozan’ın dizeleri geliyor birden.

“Erciyes’te kar diyorum bu akşam

Benim kadar terkedilmiş değildir.”

Erciyes’i hiç çıplak gözle görmedim. Terkedilmişlik duygusunu da pek yaşamadım. Ama “Erciyes karları”ıyla sık sık tanış oldum Dârülaceze ziyaretlerimde. TRT’den emekli yaşlı bir saz sanatçısı vardı meselâ. Evli kızlarının vefâsızlığından yakınıyordu: “Kuşlar yuvadan uçup gitti. Yıllardır bir kez bile uğramadılar.”

Sonra titreyen dudaklarıyla bir şarkı mırıldanıyordu:

Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgâr? / Bütün kuşlar vefâsız, mevsim artık sonbahar. “

Yıl 1987... “Bayram Anıları” başlıklı bir TV programı hazırlıyoruz. Bendeniz metin yazarıyım. İlk durağımız, Samiha Ayverdi Hanımefendi’nin Fatih’teki konutu. Yıllar boyunca bu fâni âlemin yolcularını “Yolcu Nereye Gidiyorsun?” diye uyarmaya çalışan, “Bir Dünyadan Bir Dünyaya” taşıyan gönül insanının mütevazı evindeyiz.

Bayram günlerinde ‘tatil beldelerine kaçmak’ yeni yeni moda olmaya başlamıştı o yıllarda. Ayverdi: “Şükürler olsun ki yakın çevremde böyle bir faciaya tanık olmadım” dedi, “ama yeni nesli bir türlü anlayamıyorum. İnsan, bayram günü anne babasını nasıl terkeder?”

Bir türlü kabullenemiyordu bu garip akımı. Mırıldanarak tekrarladı:

“İnsan, bayram günü anne babasını nasıl yalnızlığa terkeder?”

Çay molasında yine aynı bahsi açtı:

“Sen onları terkedersen, başka şeyler de seni terkeder... Bayram gününde veya başka bir günde... Gün gelir, mal imiş, mülk imiş, makammış, servetmiş hepsl terkeder birer birer.”

Yıl 1999... Gölcük merkezli o dehşetengiz deprem!

O günlerde İstanbul’da büyük bir sitede ikâmet etmekte idim. Haftalarca sitenin bahçesinde yatar kalkar olduk. Böyle ortamlarda dostluklar da oluşuyor haliyle. Daha sonraki haftalarda evlerimize tekrar döndük, ama komşularla gelişen dostluğumuz ilerleyerek devam etti.

Yeni dostlarımız arasında en fazla dikkatimi çeken alzheimer hastası Nezih Bey idi. Kapı komşumuzdu. Hastalığın etkisiyle evinin kapılarını karıştırıyor, dışarı çıkarken anahtarı içerde unutuyordu. Sonraları, zaman mefhumunu kaybetmeye başladı. Günleri, haftaları, ayları...

İşin acısı, en yakınları bile hâfızâsından siliniyordu birer birer...

Zamanla kendini de tanıyamaz oldu. Giriş kapısının arkasındaki boy aynasının önünden geçerken, kendi görüntüsüne bağırıp çağırıyordu.

“Yine nerden çıktın karşıma!... Ne istiyorsun?”

***

Bir gün kızı Neslihan gözyaşları içindeydi. Eve gelen doktor, Nezih Beyin en yakını olan üç kişinin ismini saymış. Sonra, yaşlı adamdan bu isimleri tekrarlamasını istemiş. Kızının, eşinin ve torununun isimlerini.

Nezih Bey hatırlayamamış bu isimleri bir türlü. Cevabı, boş ve anlamsız bakışların eşlik ettiği kocaman bir suskunluk olmuş.

Neslihan, bunları söyledikten sonra gözyaşlarını gizlemek için yan odaya kaçarken, eşi Arif sitem dolu bir ifadeyle mırıldandı:

“Aslında bizim kayınpederin en çok sevdiği şey banknotlardı” dedi. Başka hiçbir şeyi sevmedi. Ne eşini ne kızını ne torununu. Hattâ ne annesini ne babasını sevmiş. Sadece ve sadece para! Ne yedi ne yedirdi. Şimdi serveti bize kalacak... kalacak ama gençliğimiz elden gittikten sonra!”

Yılların sitemini kusuyor gibiydi. Anlamlı bir ifadeyle Nezih Beye döndü: “Beybabacığım” dedi, “söyleyeceğim şu üç kelimeyi tekrarlar mısın?”

“Dolar, Mark, Sterlin.”

Nezih Bey baktı... Sadece baktı... Bu kelimeleri daha önce hiç duymamış gibiydi.

Arif tekrar etti: “Dolar, Mark, Sterlin

Yaşlı adam sadece baktı yine; boş ve anlamsız.

***

Nezih Beyin evinden ayrılırken, Ayverdi Hanımefendinin sözleri çınladı kulaklarımda.

“Malmış mülkmüş, makammış, unvanmış, servetmiş hepsi terk eder birer birer...”

Hattâ hâtırâlar da terkedermiş... İnsan, bakıp kalırmış gidenlerin ardından... Ne ses çıkarabilir ne el sallayabilir imiş!

Sadece bakarmış; boş ve anlamsız!

YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum