Shakespeare’den Çaycı Zekeriya’ya...

Bahar güzel... gece güzel... Emirgan sahilinde çay bir başka güzel...

Az ötedeki Çam Sokak’ta ikamet eden rahmetli Nasibe Halam geliyor aklıma. Balkonda demlediği çaylar nasıl da şefkat dolu, huzur doluydu... annemin çayları gibi... daha ilk yudumda Yahya Akengin’in dizelerini hatırlardım.

“Bir gurbet dönüşü içilen çayda/ Bin yıllık huzuru demlemiş annem.”

Bin yıldır huzur arayan bir coğrafya... bir bardak çayda bin yıllık huzuru demleyen anne.

Kerâmet şairlerin muhayyilesinde mi, annelerin yüreğinde mi... demeye kalmadan telefonumun ekranında bir mesaj beliriyor. Tanıdık bir hanımefendi bir kalp krizi sonucu vefat etmiş!

Enteresan bir hayat serüveni vardı merhumenin. Shakespeare’den soneler çevirirdi. Sonraları Talat Sait Halman’ın teşvikiyle Yunus Emre çevirilerine başladı. Daha sonraları bir ölüm hadisesinden etkilenlerek tasavvufun kapılarını araladı ve Şeyh Galib’e yoğunlaştı.

Bir ara tv yapımcılığıyla da ilgilenir olmuştu. O yıllarda, antika eşya tutkunu bir zatın hayatından mülhem bir dizi yazmakta idim. Üstad Mustafa Kutlu pek sevmişti bu projeyi. Adını kendisi koymuştu: Antika Adam.

Yarıda kalan bu diziyle ilgilenmişti merhume. Bu vesileyle daha sık görüşür olduk. Son zamanlarda vicdanını rahatsız eden bir konudan ötürü fevkalâde mustaripti. Shakespeare’den bir dize okuyarak dertlenirdi:

Macbeth gibi uykuyu öldürdüm. Masum uykuyu öldürdüm. Vicdan azabından uyuyamıyorum.”

Ne yapmıştı Macbeth? Bir psikolojik kriz esnasında cinayet işlemiş; sonra da vicdan azabından uyuyamaz olmuştu. Ama merhume, cinayet işlemek şöyle dursun, karıncayı bile incitmekten kaçınırdı.

***

Peki neydi uykularını zehir eden?

80’li yıllarda büyük bir belediyemizde danışmanlık görevinde bulunmuş, verimli olamadığını anlayınca da sekiz ay sonra istifa etmişti.

“Sekiz ay boyunca hakkım olmayarak maaş aldım. Aldığım bu maaşlar, vatandaşların su parası, çöp vergisi. Şimdi ben bu insanlarla nasıl helalleşeceğim? Üç kişi, beş kişi olsa kolay. Bulurum kendilerini, öyle veya böyle gönüllerini alırım. Lâkin milyonlarca insanla nasıl helalleşeceğim? Üstelik fakiri var, fukarası var, emeklisi var...”

Bu sözler bendenize yıllar önce yaşadığım bir hadiseyi hatırlattı. Çatalçeşme Sokağı’nda cereyan eden bir tuhaf olay!

Bu ilginç sokağın en renkli simalarından biri hiç kuşkusuz ki çaycı Zekeriya idi. Sokağın “Zekeriya Ağabey”i!

Efendim, döviz üzerinden bir koperatif dairesine borçlanmıştı yaşlı çaycımız. Yıllarca bu borcu ödemek için çalıştı. Dolu çay tepsisiyle altı katlı binanın merdivenlerini tırmanıp durdu: “Ah şu evin borcu bir bitse... Ah şu evin borcu bir bitse...”

Bir gün garip bir hadise oldu. Elinde bir piyango biletiyle geldi. Geceleyin Üsküdar Vapuru’ndan inerken piyangocunun biri, bir bilet düşürmüş. Beriki, alıp uzatmış. Biletçi demiş ki: “Amca bu senin şansına...”

Uzatmayalım, olan oldu. Piyangoyla miyangoyla alakası olmayan Zekeriya Ağabeyin çeyrek biletine büyük ikramiye vurdu.

Eee nolacak şimdi?

Esnaftan teklif üstüne teklif!

Ama dizgici Hasip diğerleri gibi düşünmüyor: “Bu para emek karşılığı değil. Bu parada milyonlarca kişinin hakkı var. Sadaka olarak bile dağıtamazsın.”

Hasip’in sözlerinin etkisi altında kaldı çaycımız. El süremedi ikramiyeye. Sadaka olarak bile veremedi. Vicdan muhasebesi yaparak bir süre bekledi. Lâkin paranın değeri de hızla düşmekte. Esnafın akıl vermesiyle bir daire satın aldı; ama taşınmadı. Daha doğrusu taşınamadı. Vicdanı rahat etmedi bir türlü. Kafasında Hasip’in sözleri çınlayıp duruyor: “Bu para emek karşılığı değil. Bu parada milyonlarca kişinin hakkı var. Sadaka olarak bile dağıtamazsın.”

Gün geldi, kooperatifin borcu bitti. Tapuyu aldı. Yine akıl verdi birileri: “Yeni evine taşın. Piyango parasıyla aldığın evi de kiraya ver. Ahir ömründe gül gibi geçin git.”

Cevap vermedi. O gün akşama kadar düşündü durdu.

***

Ertesi sabah çay ocağına uğradım. Yüzünde anlamlı bir gülümseme. “Hayrola?” dedim.

“Piyango parasıyla aldığım ev dün geceki depremde yıkıldı.” (1999 Gölcük Depremi.)

Elinde çay tepsisiyle merdivenleri tırmanmaya başladı gülümseyerek.

Ev gitti, ama vicdanı rahat.

Sanıyorum o gece deliksiz bir uyku çekti yaşlı adam. Uykuları kaçıran vicdan muhasebesinden habersiz.

Rahat vicdan, yumuşak yastık!

Çay muhabbeti bi’ yana, Zekeriya Ağabeyi de özlüyorum doğrusu. Huzuru demleyen insanlar bir başka.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum