41 dereceden 39,5’a

Dolar 7 lirayı geçince başkalarını bilmem, ben şaşırdım.

Böyle günlerde, ‘ben zaten biliyordum’cular, ‘bekliyordum’cular hatta ‘demiştim’ciler çok çıkar.

Evet, ekonomimizde bazı yapısal sorunlar var ve bu sorunlar sebebiyle milli paramız değer kaybedebilir.

Bu kadarına ben de ‘biliyordum’ diyebilirim.

Fakat iki üç gün içinde yüzde 25’lik bir değer kaybını ne tahmin ediyordum, ne de biliyordum.

Biz vatandaşız. ‘Para’ denilen acayip nesnenin sırrına erecek vesaite sahip değiliz.

Parayla ilişkimiz gündelik ihtiyaçlarımızla sınırlıdır. Paranın ruhunu okuyamayız.

Fakat, mesleği paranın ruhunu okumak olanlar var.

Rahip krizinin patlamasından itibaren birkaç gün, Dolar kafasına göre inip çıkarken, mesleği paranın ruhunu okumak olan uzmanların memleketimizde mevcut olup olmadığından şüphe ettim.

Evet, sorunun arkasında siyasi sebepler var. Sadece paranın ruhunu okumak yetmez.

Ama, para da, devletin olduğu yerde bu kadar serazat olamaz. Bu kadar başıboş inip çıkamaz.

Böyle düşünüyordum.

Neyse ki, Pazar günü bazı adımlar atıldı.

Yapılan teknik işleri tahlil etmek benim işim değil.

Anladığımı söyleyeyim.

İşten anlayanlar, Doların vanasıyla oynadılar.

Finans aleminin endişelerini izale edecek müdahalelerde bulundular.

Piyasaya, ‘bu iş sahipsiz değil’ izlenimi vermeyi başardılar.

Pazartesi günü, İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’nin ekranlara çıkıp Türkiye’nin mali durumunu rakamsal verilerle analiz etmesi, sorunun ‘spekülatif’ karakterini teşhis etmesi de olumlu etki yaptı.

Aynı analizleri resmi bir devlet yetkilisinin veya bir devlet bankası yöneticisinin yapması aynı derecede etkili olmayabilirdi.

Bir şey daha oldu.

Dünya için ‘global köy’ demiyor muyuz?

Türkiye’nin maruz kalacağı finansal ‘tazyik’ler başka ülkeleri de etkileme potansiyeline sahip.

Türkiye’ye kar yağarsa başka yerlerde de hava bozar. Bu aşikar.

Bu ihtimali gören bazı ülkeler, ABD’nin saldırıları karşısında Türkiye’nin yanında olduklarına dair açıklamalar yaptılar.

Sadece İran, Rusya, Pakistan, Irak gibi ülkeler değil.

Batıdan da mantıklı tepkiler geldi.

Mesela, İtalya Dışişleri Bakanı Moavero, Türkiye’yle dayanışma çağrısı yaptı.

Daha önemlisi, ilişkilerimizin zaman zaman limonileştiği Almanya Başbakanı Merkel bile Trump’ın Türkiye’yle ilgili kararlarını -alüminyum ve demir ithalatında gümrük vergilerini iki katına çıkarmasını- eleştirdi.

Trump bu eleştirilere kulak asar mı? Çok zayıf ihtimal.

Fakat bu açıklamaların Türkiye kamuoyuna en azından ‘moral’ etkisi oldu.

Sorun bitti mi?

Bitmedi. Ama ateşi düştü.

Diyelim, 41 dereceden 39,5’a indi.

Gerisi siyasetin ve diplomasinin işi.

***

Bu gürültüde araya kaynamasın diye şuna da değinmek istiyorum.

Trump seçildiği günlerde Türkiye’de bir beklenti üretildi. Biraz korumaya alındı sanki. Açıkça telaffuz edilmedi ama, ‘sesinizi çıkarmayın, iyi şeyler olacak’ havası bir süre teneffüs edildi.

Günü gününe uymadı Trump’ın.

Suriye’de Obama’dan farklı davranacağını düşünüyorduk. Gerçekten de, birkaç ‘sorti’ yaptı. Fakat, ABD’nin PYD’yi müttefik ittihaz edinme politikasında bir değişiklik olmadı.

ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması aslında ABD politikaları açısından bile bir taşkınlıktı.

Fakat yaptı bunu.

Trump seçileli neredeyse iki sene olacak.

Türkiye’de üretilen beklentiler doğrultusunda bir gelişme olduğu söylenemez.

Beklentiler, Rahip Brunson kriziyle tamamen bitti.

Trump’ı Trump olarak görmek mümkün hale geldi.

Bu, eskisine göre sağlıklı bir durum.

Hayalleri değil de gerçeği baz almak daima iyidir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.