‘Çağrıya yeniden kulak vermek’

Londra’da yaşayan, İngiltere vatandaşı, Hindistanlı (veya tercih ederseniz Pakistanlı) bir Müslüman olarak bazı şeyler daha zor ve bazı şeyler daha kolay olabilir Ziyauddin Serdar için.

İhvan-ı Müslimin’i, Cemaat-i İslami’yi, Suudi Arabistan’ı, İran’ı, Taliban’ı... (Kelim Sıddıki’nin oralardan finans temin ettiği günlerde değil, finans irtibatı iyice koptuktan sonra) bizden daha rahat eleştirebilir.

‘Biz de eleştiriyoruz’ diyenler çıkabilir elbette.

Ben, burada olanın burayı eleştirmesinden söz ediyorum. Suudi Arabistan’da yaşayıp Suud’u, İran’da yaşayıp İran’ı, Türkiye’de yaşayıp Türkiye’yi eleştirmekten.

Hatta gerektiğinde insanın kendi Müslümanlığını eleştirmesinden.

Ya da İhvan’ın içinde olup İhvan’ı, Cemaat-i İslami’nin içinde olup Cemaat-i İslami’yi, Milli Selamet’in içinde olup Milli Selamet’i eleştirmekten.

İstanbul’dan, Kahire’den, Tahran’dan, Lahor’dan bakınca o kadar sarsıcı olmayan bir şey, her şeyden sarsılan Batılıların arasında yaşayan bir Müslüman tarafından -İmam Humeyni’nin Rüşdi fetvasında olduğu gibi- çok sarsıcı, şoke edici bulunabilir.

Biz bazı olguları birbirimize daha kolay izah edebiliriz. Veya izah ettiğimizi zannedebiliriz. Kendimizle bile tartışmaktan sakındığımız için ikna olmaya dünden hazırız.

Bazı konularda Londra’daki bir grup Müslüman entelektüelden daha kolay kulağımızın üstüne yatabiliriz.

Bütün dünyaya hitap etmek zorunda olduğumuzu hepimiz biliyoruz.

Bütün dünyanın içinde Avrupalılar, Amerikalılar da var.

Öyleyse, bu insanların bakışlarında doğruluk payı olabileceğine ihtimal vermemiz gerekiyor.

Ziyauddin’le aynı sonuca varmasak bile, bu kitapta açtığı tartışmaların hepsinden kendi vicdanımızda veya kendi muhitimizde geçmemiz, o sorgulamaları yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir hakikate sorgulamadan, künhüne vakıf olmadan sahip olmuşsan, sahip olmamışsın demektir.

Bu, bizim temel eksikliklerimizden birisidir.

‘Akletmek’ hiçbir yerde Kitap’ta olduğu kadar tavsiye edilmemiştir.

Fakat Kitap’takinin aksine, dini toplulukların çoğunda insanlara kamil bir iman için ‘akletmemek’ gerektiği öğretiliyor.

Bu çelişki bile fark edilmiyor.

Bu yüzden her biri kendisinin doğruluğundan emin fertlerle dolu, ahireti, bu kitaptaki tabirle ‘Cennet’i garanti etmiş sayısız dini topluluğa sahibiz.

Her biri sanki talimatları aracısız Allahu Te’ala’dan alıyor.

Hiç kimse, Allah’a mahsus olan ve başka hiç kimsenin şeriki olamayacağı bir mevkie acaba ben bir kulu mu koyuyorum diye sorma ihtiyacı duymuyor.

Bir kulu Allah’ın mevkiine koymaktan kimse korkmuyor.

Hepimiz, sorgulamadan cebinde bulduğu hakikatle mutlu olduğumuz için... Cemaat-içi veya cemiyet-içi bir evrimsel süreçte sorgulama melekelerimiz iptal edildiği için, ya da psişik bir operasyonla akıllarımız izale edildiği için, hiçbir sorunun doğru cevabını bilmiyoruz.

Sadece doğrunun yerine ikame ettiğimiz, hiçbir derde deva olmayan kendi sevgili cevaplarımızı biliyoruz!

İstatistiklerde sayısı 1,5 milyarı aşan koskoca bir ümmetin içinden, (iyiliğe çağıran, ma’rufu emreden, kötülüğe mani olan bir topluluk yerine) o muazzam potansiyelden çıka çıka suç istatistikleri, savaş ve can kaybı istatistikleri, mülteci istatistikleri, yoksulluk, yolsuzluk, rüşvet, salgın hastalık istatistikleri çıkıyor.

Ziyauddin’in kitabıyla işim bitti. Kitap 400 sayfa. Ben kitaptaki birkaç konuya değinmekle yetindim.

Fakat bu yazılara başladığımdan beri aklımda olan bir hikaye var. Küçük bir mesele. Biraz haber değeri taşıyor. Tabii ki eski bir haber.

80’lerde çıkan Inquiry, bir defasında Türkiye dosyası yapmıştı.

Kapakta selatin camilerden birinin kubbesi ve minareleri, arka planda dalgalı bir kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız. Üzerinde de ‘Heeding the call again’ yazısı.

Derginin kapağı bile aklımda kalmış.

İçeride de, Ziyauddin Serdar imzalı güzel bir çerçeve yazı.

Kapak elbette, bir ara Türkçeleştirilen ezanın yeniden aslına uygun bir şekilde okunmasına gönderme yapıyor. “Çağrıya yeniden kulak vermek.”

Güzel yazılmış. Ziyauddin Serdar iyi incelemiş.

O yıllarda Inquiry’nin Türkiye temsilcisi olan Ahmet Kot’un dosyanın derli toplu çıkmasında katkısı vardır diye düşünüyorum.

Sonradan öğrendim ki makaleyi, o sıralar muhtemelen Boğaziçi’nde yüksek lisans yapmakta olan Ahmet Davutoğlu yazmış. Sonradan Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığını ve Başbakanlığı’nı yapan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu.

Ziyauddin Serdar da yazıyı kendi imzasıyla basmış.

Belki yazı kendisine böyle bir toleransla gönderilmiştir. O da editör olarak kendisinde yazıya imza koyma yetkisi görmüştür. Bilmiyorum.

Yine de bu hikaye Serdar’ın kitabında okuduğumuz profille çelişiyor.

Elbette bu çelişki Serdar’ın kitabını önemsememe, ortaya attığı meseleleri ciddiyetle düşünmeme, hatta kitabı bizim fikri hayatımıza çok önemli bir katkı olarak görmeme mani olmadı.

‘Çağrıya yeniden kulak vermek’ ‘Peki şimdi ne yapmak lazım’ sorusuna uygun bir cevap olabileceği için, yazımın başlığını bile Ziyauddin Serdar’dan almış oldum.

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum