Çin Seddi’ni bilmemek, fazilet olabilir mi?

Çin Seddi’ni bilmemek, fazilet olabilir mi?

Big Ben nerededir?

Tabii ki Londra’da.

Şu memlekette İngilizce öğrenmeye teşebbüs eden herkes, Londra’ya giden ecnebi bir yolcu ile arkadaşı arasındaki diyaloğa maruz kalmıştır.

Arkadaşı, uçak Londra üzerinde dolaşırken Big Ben’i gösterir.

Big Ben, malum, Londra’daki tarihi saat kulesi. Aşağı yukarı 200 senelik.

Ben, İngilizce öğrenmeye uğraşırken Picadilly’nin adını bile duymuştum!

Kimse kimseye dilini bedava öğretmiyor. Yanında kültürünü de veriyor.

Piza Kulesi nerededir?

İtalya’da, Pisa şehrindedir. Yamuk duruşuyla ünlüdür.

Time Square nerededir?

Tabii ki New York’ta.

Hürriyet Abidesi? O da New York’ta.

Central Park? O da...

Fuji Yama, Japonya’da. Vezüv İtalya’da. Van Gölü, Van’da. Sibirya, Rusya’da.

Kabe? Mekke’de. Mescid-i Nebevi Medine’de.

Mescid-i Aksa? Hadi bunu da bilin bakalım.

Filistin’de.

Çin Seddi? Çin’de.

Bu bilgiler, -cevabı Filistin olan dışında- öğrenmek için özel bir gayret sarf etmeye gerek olmayan bilgiler.

Sokakta dolaşırken öğrenirsiniz. Sosyal medyada, televizyonlarda, orada burada, bu bilgileri gözünüze sokarlar.

‘Gözünüze sokarlar’ dediğime bakmayın. Ayıp değil bunları bilmek. Tabii ki, şu yeryüzünde yaşıyorsun, dünyadaki ‘müşterek’ kültürden haberin olacak.

Bilmesen ne lazım gelir?

Hiçbir şey lazım gelmez. Bilmiyorsan, bilmezsin.

Fakat bilirsin. Uyuyarak yaşıyorsan bile, iletişimin ağzımızdan girip burnumuzdan çıktığı bu devirde, illa ki bu bilgileri kafana hiçbir şey bulamasalar enjektörle sokarlar.

Televizyonda, ‘Kim milyoner Olmak İster’ yarışmasında bir kız Çin Seddi’nin nerede olduğunu bilememiş. Bilmiş de, neden sonra bilmiş.

Önce seyirci jokerini kullanmış.

Seyircinin yüzde 51’i “Çin’de” diye cevap vermiş.

Geride kalan yüzde 49’a kızın kafası takılmış.

Yüzde 49, siyasette de önemli, bu yüzden, yadırgamamak lazım.

Telefon jokeri kullanmaya karar vermiş.

Güvendiği bir arkadaşını joker olarak kaydettirmiş. O arkadaşına soruyor.

Çocuk, kısaca ve kendinden emin bir şekilde “Çin” cevabını veriyor.

Kızımız, arkadaşının verdiği cevabı stüdyoda tekrarlıyor ve sorunun cevabını bilmiş oluyor.

İnsan halidir, olur böyle şeyler.

Bazen, çok iyi bildiğimiz konularda kötü bir şekilde yanılırız.

Sizi bilmem, ben yanılırım.

İnsanlar, böyle bir vakayla karşılaştıklarında hemen kendi hayatlarıyla eşleştirirler.

“Ben olsam bilirdim.”

Tabii ki bilirdin.

“Aaaa! Bilememiş!” “Aaaa! Çin Seddini bilemedi!”

Eğitim sistemimiz bozuk!

Evet, eğitim sistemimiz bozuk. Fakat, bu hikayenin eğitim sisteminin bozukluğuyla ne kadar alakası olabilir?

Bu bilgiler, gökten dökülüyor, yerden bitiyor.

Sorunun içinde cevabı da var, nasıl bilemez?

‘Nasıl bilemez’ kısmına ben de ilgi gösterdim.

Şu enformasyon çağında, Çin Seddi’nin hangi ülkede olduğunu bilememek, fazilet bile sayılabilir.

Demek ki, bütün alemde kurulu, bütün efradımızın cebine, hatta yatağına kadar giren ‘network’ten, şu mucizevi ağdan kurtulmayı başarmış!

Bu, marifettir. Değme yiğit başaramaz.

Hepimizin kafasında yerle gök arasını dolduracak kadar kalabalık malumat varken...

Hepimiz, Google’ın, Twitter’ın, Instagram’ın, Facebook’un askeriyken... Kolay mı bilmemek?

(Hadi biraz nazik olalım, ‘askeri’ demeyelim de ‘personeli’ diyelim.)

Hüsnüniyet gösterdim.

İçimden, Çin Seddi’nin hangi ülkede olduğunu bilmeyen kızcağızı takdir etmek geldi.

Sonra merak ettim. Yarışmanın bahsi geçen bölümünü seyredeyim dedim.

Ben biraz fazla hüsnüniyet göstermişim. Hayal kurmuşum.

Gördüm ki alelade bir ‘bilmeme’ vakası.

Gördüm ki, bütün dünyayı kuşatan ‘şebeke’den kurtulan yokmuş.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum