Eğer kendimizi onaracaksak...

Kulağımızın ‘dışarı’ya açık olduğunu, fakat ‘içeri’ye yeterince dikkatli bakmadığımızı söylemiştim.

Bu, ‘Diriliş Mektebi’nin cemiyetteki görünürlüğünü sınırlamış olabilir.

Ama derinlere işleyen güçlü etkisini haleldar etmemiştir.

Diriliş, sanatta, edebiyatta, fikirde nitelikli bir kuşağın yetişmesinde gerçek bir ‘mektep’ vazifesi ifa etmiştir.

‘Mektep’e devam etmeyenler bile, Diriliş çeşmesinden içmiştir.

Geçen sene, ‘Şehirli Müslüman’ kavramı etrafında biraz dolaşmıştım.

Sezai Karakoç’un ‘Medeniyet’ tezi, ismiyle müsemmadır. ‘Şehir’ ve ‘şehirlilik’ mefhumunu en çok içeren, en çok yansıtan fikir mektebi herhalde ‘Diriliş’tir.

Bir fikir ve edebiyat adamı olarak Sezai Karakoç, hemen tamamı ‘taşralı’ bir kuşağın yüksek bir fikir ve sanat iklimini teneffüs etmesine vesile olmuştur.

Bu, bir tür şehirleşmedir.

Şehirleşme, ama burjuvasız, sade...

‘Burjuvasız’lığı, isteyen bir eksiklik, isteyen bir fazlalık olarak yorumlasın.

Neticede, kendi köklerini yeniden keşfederken Doğu’yu da Batı’yı da tanıyan, üstelik küçümseyerek, karikatürize ederek değil, nüfuz ederek tanıyan bir kuşak yetişmiştir.

Bu kuşak sağa sola dağılmış olabilir.

Enerjisini tek bir yöne teksif edememiş olabilir.

Ama çoğu, Türkiye’deki Müslüman Düşünce’nin içinde bir seviyeyi, bir derinliği temsil ederler.

Bazen, Diriliş’in ‘miri malı’ muamelesi gördüğünü düşünüyorum.

İsteyen herkes ondan bir şey alıyor.

Kimse aldığı şeyin kaynağına bari bir selam gönderme ihtiyacı duymuyor.

Sezai Karakoç’un katkısı olmasa, şimdi olduğumuzdan kat be kat fakir olurduk.

Fikren, şimdikinden çok daha züğürt olurduk.

Bundan eminim.

Tek bir şiirinin hakkını herhangi bir dünyevi değerle ödeyemeyiz.

Ona borçlu olduğumuz halde, onun kesesinden har vurup harman savurmaya devam ediyoruz.

Başkasının kesesinden harcarken ne kadar da müsrifiz!

***

Diyeceklerim bitmedi.

Her şeyin alınıp satıldığı bir zamandayız.

Fikir, zikir, edep, haya, insan, tarih, din, iman, her şey...

Dengine getirip satıyoruz, dengine getirip satın alıyoruz.

İyi düşünün, bakın, böyle bir ‘piyasa’ var. Yılışık, sırılsıklam bir piyasa...

Ekonomi sayfalarında yeşil ve kırmızı oklarla gösterilmiyor.

Borsa gibi, döviz gibi, enflasyon, işsizlik gibi grafiklerle analiz edilmiyor.

Ama var, böyle bir piyasa...

Sezai Karakoç o ‘piyasa’ya hayatının hiçbir döneminde, hiçbir şekilde düşmedi.

Ne müşteri olarak, ne bezirgan olarak.

Modern insanın tapındığı çeşit çeşit putlara tapmadı...

Gücün, kudretin, maddenin, beşeri hiçbir şeyin önünde eğilmedi.

Hızır’la Kırk Saat’te söylediği gibi, putların her gün bir tanesini patlattı.

Bu nitelikleriyle, ‘münzevi’dir.

Bir kenara çekilmiş, cemiyetle alakasını kesmiş bir münzevi değil.

Niteliklerinin istisnailiği bakımından münzevi.

Yoksa, Sezai Karakoç parti bile kurdu.

Meydanlarda miting bile yaptı.

Yani, ‘Meydan’a çıktı ve insanları çağırdı.

Bir fikir ve sanat adamının parti kurmasını yadırgayanlar olmuştur.

Kendisi de, ‘tipik’ bir parti adamı değildir ve bunu defalarca söylemiştir.

Şu, benim tahminim: Çerçevesini çizdiği fikir ve aksiyon, başkaları tarafından kuvveden fiile çıkarılamayınca, sorumluluğunu yerine getirmek, bir ‘kul’ olarak, takati ölçüsünde her şeyi yapmak ve gerisini Külli İrade’ye bırakmak için kurmuştur Diriliş Partisi’ni.

Eğer biz, kendimizi onaracaksak, kendi ilkelerimize yeniden sarılacaksak, bize şifa olacak eczanın terkibine ulaşabileceğimiz menbalardan biri Diriliş’tir.

Eğer böyle bir niyetimiz varsa.

Niyetimiz yoksa mevzu kapanmıştır.

(‘Yegane menba’ demedim. Çünkü Allahu Teala’nın Rahmeti hudutsuzdur.)

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum