Sloganların bile kalitesi düştü!

Bir Ramazan’da Kudüs’ün sokaklarında dolaşmıştım. Senesini hatırlamıyorum. On seneye yakındır.

Sanki gökten kippa yağmış.

Kippa, bir nevi takke.

Yani, bir Yahudi, takar elbet.

Bizim ‘ilerici’ler, Türkiye’de irtica derler böyle şeylere. İsrail’dekilere bir şey demezler.

Tel Aviv’de bir kadın... Rusya Yahudisi... Şikayetçiydi ‘softa’lardan. Cumartesileri, gelip sataşıyorlarmış. Kafasını dinlemek için Yafa’ya taşınmış.

Demek, herkesin çeşit çeşit derdi var.

Birkaç ay önce, gece geç vakit, Yafa sahilinde yalnız başıma yürürken, otomobiline oturmuş, bir yandan demlenip, bir yandan Orhan ve Ferdi dinleyen bir Yahudi’ye rastladım. Biraz konuştuk.

Hemşehrimizmiş. İstanbullu.

Türkçeyi az biliyor. Muhabbet ettik.

Resmini çekeyim mi dedim. Çekindi, istemedi. Müziği kaydet beni gösterme dedi.

Tabii, oralar korku yerleri.

Korku yediriyorlar çocuklara, mama yerine.

Dünyada, herkes, istediği yerde dolaşabilsin.

Kızıl Meydan’da veya Bayazıt Meydanı’nda.

Veya Londra’da, Paris’te...

Gittiği yerdeki insanları evinden, yurdundan etmeden.

Öldürmeden.

“İla eyne te’huzuni ya ebi?”

Beni nereye götürüyorsun baba?

“İla ciheti’r rihi ya veledi”

Rüzgarın gittiği tarafa oğlum...

“Evimize kim oturacak bizden sonra baba?

Olduğu gibi kalacak oğlum.”

Bu, Mahmud Derviş’in şiiri.

Belki, gelecekte... Bunu söylemiyor baba... Ama anahtarın elinde olmasına güveniyor.

“Yokladı anahtarını/Yoklar gibi bir uzvunu”

Kalemini Filistin için kullanan iki Filistinli’den biri Naci el-Ali’dir. Çizgisi işgalciyi iyi teşhir ettiği için öldürüldü.

Biri de Mahmud Derviş. O da sürgünde öldü.

“Cezaevindeyken şiirsel bir bakışla işkencecimi bir mahkum olarak görüyordum. Kendimi ondan daha özgür hissediyordum. Çünkü benim sadece özgürlüğümü elimden almışlardı, kendimde ötekini tanıma becerim hâlâ yerindeydi.”

“Kaybedenlerin yanında bir yer seçtim.”

“Bu arada kamplara her yolum düştüğünde ya da televizyonu her açtığımda aynı fotoğrafı görüyorum: Taşıyabildiği eşyalarını ve çocuklarını sırtlamış, Refah, Gazze ya da Lübnan’daki bir kamptan kaçan bir kadın. Bu kadın yıllar önce benim annemdi, sonra kız kardeşime dönüştü ve şimdi belki de benim kızım.”

Bunlar mısra falan değil.

Mahmud Derviş’in sağlığında verdiği röportajlardan alınmış cümleler.

‘Kendisini, işkencecisinden özgür hissetme’ hali.

Olağanüstü.

Biz, kendimizi bize kazık atan, bize yalan söyleyen, bizi işleten, bize işkence eden veya bizi öldüren adamdan veya kadından daha özgür hissettiğimiz ölçüde, özgürlüğü ve köleliği anlamaya yaklaşırız.

Birkaç saattir Mahmud Derviş’le meşgulüm.

Şiirlerini okuyorum, dinliyorum.

Türkçe altyazılı Arapça okumaları tavsiye ederim. Derviş’in kendi sesi çok iyi.

“Defolun toprağımızdan, denizimizden, havamızdan

Buğdayımızdan, tuzumuzdan, yaramızdan

Her şeyden defolun!”

Bu şiir Knesset’te tartışma çıkarmış. Mahmud Derviş’i mahkemeye vermişler.

‘Defol’ dedi diye.

İsrailliler, Yahudi, İsrail gibi kelimeler geçmemesine rağmen, kendilerine ‘defol’ denildiğini anlamışlar!

“Şu yeryüzünde, hayatı yaşamaya değer kılan şeyler var

Nisan’ın tereddüdü

Sabah, taze ekmeğin kokusu

Bir kadının erkekleri çekiştirmesi

Zorbaların şarkılardan korkması”

Naci el-Ali ve Mahmud Derviş’in yokluğu, çok açık hissediliyor.

Bilhassa Filistin’de, kalemimiz ve kelamımız zayıfladı.

Ortalık öyle ıssızlaştı, öyle sığlaştı ki...

Sloganların bile kalitesi düştü!

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum