Ülkücülerin siyasi ‘hicret’i

2007 seçimleriydi. Durum kritik. CHP’nin hukuk ofisi gibi çalışan Anayasa Mahkemesi, Sabih Kanadoğlu’nun ve o zamanlar kendilerini rejimin sahibi sayan medya-siyaset koalisyonu 367 saçmalığı üzerinde ‘kutsal ittifak’ kurmuş ve Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçen Meclis’in kararını iptal etmişti.

Bu, hayatlarının hatasıydı. Geri dönüp düşünsünler. Eğer, şu anda Meclis’ten geçen Cumhurbaşkanlığı sistemi onlar açısından bir sorun teşkil ediyorsa, sorunu, icat ettikleri 367 garabetiyle kendileri peydah etmiş oldular.

Neyse, konum bu değil.

Başka bir şey.

Seçim arefesinde hem partilerin, hem seçmenin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Bu arada kamuoyu yoklamalarını yakından takip ediyoruz.

***

Aslında hava iyi.

Denge Araştırma’nın başkanı, arkadaşım Hasan Basri Yıldız, ara sıra geliyor, beraber verileri yorumluyoruz.

Hasan Basri, biraz kötümser. Seçimde risk görüyor.

4 partinin Meclis’e gireceğini düşünüyor ki bu düşüncesi doğru. Bu durumda, AK Parti’nin, eskisinden fazla oy alsa bile sandalye sayısının tek başına iktidarı garanti edemeyebileceğini, bu yüzden gevşek davranılmaması gerektiğini söylüyor.

Risk ne?

Bir CHP-MHP koalisyonu.

Olur mu olur.

Allahtan, millet 367 garabetine çok öfkelendi. Abandı AK Parti’ye.

Hatırlar mısınız, o günlerde, CHP’yle MHP birbirine çok yakın görünüyordu.

Tabanları, özellikle Türkiye’nin batısında ve büyük şehirlerde iç içeydi.

Yerel seçimlerde, AK Parti’nin karşısında hangi partinin adayı güçlüyse, CHP ve MHP seçmeni o partide oylarını birleştiriyordu.

Bu seçmen davranışı yerel seçimler sırasında başlamıştı, 7 Haziran 2016 seçimlerine kadar devam etti.

CHP, bu yakınlığı oya dönüştürmek için zaman zaman ‘sağcı kurşun asker’ tiplemesini seçimlerde kullandı.

Mansur Yavaş, bir örnektir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu müştereken aday göstermeleri, bu yöntemin en kapsamlı uygulamasıydı.

7 Haziran seçimlerinden sonra bu eğilim değişti.

Eğilimin değişmesinde birçok faktör rol oynadı.

***

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, tabanın pozitif tutumuna rağmen, AK Parti’yle seçim hükümeti koalisyonu için bile isteksiz davranması bir faktördür.

AK Parti’nin PKK’ya karşı kararlı ve sert bir mücadele yöntemini benimsemesi daha kuvvetli bir faktördür.

Ancak en büyük etkiyi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendine özgü siyasi üslubu yapmıştır.

Nedir bu üslup?

Kararlılık. Kesinlik. Belirlilik. Başatlık. Etkinlik.

Nasıl tezahür ediyor?

Terörle mücadelede kullandığı söylemde, ‘dış güçler’e karşı tutumunda, ‘yerli’ ve ‘milli’ söyleme artık daha çok yaptığı vurguda.

MHP’lilerle, Ülkücülerle karşılaşmalarımda, konuşmalarımda bu etkiyi açık bir biçimde gördüm.

Şunu diyene bile rastladım: Bizim fikrimiz iktidarda.

15 Temmuz darbe teşebbüsü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbenin üstüne üstüne gitmesi de kuvvetli bir etki yaptı.

O gece, insanlar darbeye karşı sokaklara çıktılar.

‘Çekirdek,’ ‘Milli Görüşçü’ diye tanımlanan geleneksel tabandı. Veya onların ikinci, üçüncü kuşağıydı.

Ama, meydanlarda Ülkücüler de vardı.

O Ülkücülerin bir kısmı şu anda ‘Reis’çi. Ve geldikleri yerden memnunlar.

Ne oldu şimdi? Ben ne anlatmış oldum?

MHP tabanının, kısa bir tarihsel süreç içinde, bir siyasi ‘konum’dan bir başka siyasi ‘konum’a hicret ettiğini anlatmış oldum.

Partilerini bıraktılar mı?

Söylenemez. Büyük ekseriyeti MHP’de.

Ülkücülüklerini? Hiç bırakmadılar.

Ama blok olarak, CHP’yle eşleştirildikleri bir konumdan, artık AK Parti’yle daha yakın bulundukları bir konuma geldiler.

Bu, toplumsal olarak önemli bir mevki değiştirme sürecidir.

Önümüzde referandum sandığı var.

Referandum sandığına nasıl yansır bu mevki değişikliği?

Cumhurbaşkanlığı sistemi lehine yansır.

MHP’liler kendileri söylüyor. ‘Bizim tabanın yüzde 80’inin oyu evet.’

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum