Şahsiyet

Haluk Bilginer, yönetmenliğini Onur Saylak’ın üstlendiği, senaryosunu Hakan Günday’ın yazdığı “Şahsiyet” dizisinde canlandırdığı “Agah Beyoğlu” karakteriyle, ABD dışındaki TV yapımlarına verilen Uluslararası Emmy Ödülleri’nin en önemlilerinden biri sayılan “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı.

Haluk Bilginer’in ödül törenindeki konuşması dikkat çekiciydi. Şunları söyledi başarılı oyuncu:

Şahsiyet dizisi, adaleti ve hafıza kaybını işliyor ama bir kişinin hafıza kaybını değil, daha tehlikeli ve zararlı olan toplumun hafıza kaybını konu alıyor. Lütfen içinde yaşadığınız toplumun hafıza kaybı yaşamadığından emin olun!”

Doğrusu, diziyi seyretmeden önce, bu sözlerin törende söylenmek üzere çalışılmış, afili -ama arkası boş- laflar olduğunu düşünmüştüm. Ancak diziyi seyredince hiç de öyle olmadığını anladım.

Toplumu insana benzeterek anlamaya çalışma, yaygın bir yöntem aslında.

Zihnimiz, toplum gibi çok boyutlu, çok değişkenli yapıları kavrayabilmek için indirgiyor, basitleştiriyor, genellemeler yapıyor.

Yapılan genellemeler, bir uzman analizinin gerektirdiği inceliklerden yoksun olsa da toplumun mahiyeti ve gidişatı konusunda genel bir kanaat oluşturma noktasında işe yarayabiliyor.

Bir insanın Alzheimer oluşundan yola çıkılarak Alzheimer semptomlarını gösteren toplumun masaya yatırıldığı dizinin adının “şahsiyet” konulmuş olması çok önemli.

“Şahsiyet”, ömür boyu edinilen tecrübelerin hafızada bıraktıklarıyla teşekkül ediyor.

Eğer hafızanızı yitirirseniz şahsiyetinizi de yitirmiş oluyorsunuz. Fiziki varlığınız, kaşınız gözünüz, eliniz ayağınız değişmese bile bambaşka bir insan olup çıkıyorsunuz.

Bizi biz yapan, şahsiyetimizi büyük ölçüde belirleyen şey hatıralarımız çünkü.

Peki ya hiç hatırlamak istemeyeceğimiz şeyler yaptıysak ne olacak?

Bizi uyutmayacak, durmadan vicdanımızı kanatacak büyük kötülükler, cinayetler işlediysek, iftiralar attıysak, haksızlıklar yaptıysak?..

En iyisi unutmak, yaptıklarımızı zihnimizden çıkartıp atmak olurdu değil mi?

Böylece yitirdiğimiz zihin konforumuzu tekrar elde edebilir, geçmişe bir sünger çekerek huzursuzluk ve vicdan azabıyla dolu günlerden, kabusların uyutmadığı gecelerden kurtulabilirdik.

Ama o zaman şahsiyetimizi de kaybetmiş olmaz mıydık?

Olurduk…

Belki hafıza kaybıyla şahsiyetsizliğin, şahsiyetsizlikle kötülüğün arasındaki kuvvetli yakınlığın sebebi bu.

Beşer şaşar. Herkes hata yapar.

Şahsiyetli insan, hatalarının vicdanına yüklediği ağır yükü hafifletmek için kefaret vermeye, açtığı yaraları sarmaya, verdiği zararları tazmin etmeye ve en önemlisi tövbe edip aynı hataları bir daha tekrarlamamaya çalışır.

Cürümlerini hatırlamayan insanın kanayacak vicdanı da yoktur.

Bu tabloyu toplum seviyesine ölçeklediğimizde karşımıza çıkan manzara daha da dehşet verici hale gelir.

Toplumsal seviyede amnezi olabilir mi demeyin! Olur…

Ne büyük travmaları hafızasının derinliklerinde yok etti toplumumuz.

Mesela 1955 yılının 6-7 Eylül’ünü hatırlayan var mı? Kışkırtılıp sokağa dökülen kimseler, kendi komşularının, dostlarının, ev sahiplerinin, iş verenlerinin dükkanlarını, evlerini yağmalamış, yakıp yıkmıştı.

Ya seksen darbesi? Gençlerimiz birbirine düşürülmüş, sayısız insanın hayatı söndürülmüş, üstüne insanlarımız, bizzat devlet memurlarının elinden ağır işkenceler görmüşlerdi ama toplum bunu yapanları ortaya çıkarıp mahkûm etmek, cezalandırmak yerine unutmayı seçti. Darbeci zorbalar, işkenceciler de toplumsal hafızanın boşluklarında huzur içinde yaşayıp ömürlerini tamamladılar.

1993’te Madımak’ta bir otele sıkıştırılmış, etrafları sarılmış, kaçma ya da kendini savunma imkânı olmayan insanlar yakılarak katledildi. O korkunç katliama, psikolojik harp hevesleri çerçevesinde hazırladıkları provokasyonlarla zemin hazırlayanlar da sloganlarıyla, meşaleleriyle alet olanlar da bu korkunç hatırayı hafızalarından siliverdiler.

2013’te Elazığ’ın bir köyünde, yirmi kişinin senelerce tecavüz ettiği sekiz yaşında bir çocuğun haberlerini okuduk. O yirmi “şahsiyetsiz”, felaket gün yüzüne çıkana kadar hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmişlerdi.

Devam etsek böyle kaç “unutulmuş felaket” sayarız…

Şahsiyet’in yapımcılarına bir teşekkür borçluyuz.

Bize toplumsal seviyede de “hafızasızlığın” da “şahsiyetsizlik” olduğunu hatırlattıkları için.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum