Antep’te acıkmak...

Antep’te acıkmak mümkün değildir, hele misafirseniz… Bu şehirde bir öğün yemek yemişseniz, en azından üç günlük tokluk hissedersiniz.

Antep yazısına yemekle başlamak bizim için dahi zaruret haline gelmişse varın gerisini hesaplayın! Antep dünyanın gastronomi şehri olmuştur. Bir şehrin böyle anılması ticarî açıdan fevkalade iyidir. Yeme içme temel bir ekonomik saiktir, fakat köklü bir şehrin buna takılıp kalması iyi bir şey midir, o tartışılır.

Şimdi gastronomi (eskiden şikemperverlik derdik) festivalleri yapılıyor. Her halde katılım yüksek seviyededir. Şehrin yeme içme mekânları dikkate alınırsa, iktisadî bir canlılık da sağlıyordur muhakkak. Bu durumda şehre gelen tarih veya arkeoloji meraklıları için ikinci ilgi alanı gastronomidir. Sırf şikemperverlik olsun diye gelenler de olabilir elbette.

Biz şikemperverlik edecek değiliz, Gaziantep mutfağı hakkında konuşacak halimiz yok. Hakkını teslim ederiz o kadar. Tatlısı da iyidir, acısı da; ev yemekleri de yahşidir, kebapları da. Bu itminan bizi Gaziantep sınırlarına girdiğimiz andan itibaren kuşatır ve kendimizi tok hissederiz.

Karın tokluğu mühimdir, temel saiktir beslenme. Doyduktan sonra ancak insanoğlu başka ihtiyaçlarına yönelir. Bilmek ihtiyaçtır, ilim öğrenmek insan için gerekliliktir. Çevresini güzelleştirmek aynı şekilde insanların insanca varlıklarının tezahürüdür.

Mesele şu: Yeme içmede kalırsak, her şeyi bunun etrafında tanzim edersek, insaniyetin alt basamaklarında takılıp kalmak kaçınılmazdır.

Ayıntab, insanlığın en eski ve meşhur yol hikâyesinin bölgedeki önemli duraklarındandır. İnsanlık tarihi yolların tarihi ile başabaştır. Yollar ki şehirlere uğrak vermek için açılmıştır. Her yol sonunda bir limana ulaşır. Oradan yeni bir yol açılır, denizden başka bir limana varılır…Yollar birbirine ulanır, uzar gider.

Antep kuzey güney, doğu batı istikametinde bir kavşak noktasıdır ve şehrin tarihi bu yüzden hayli eskilere gider. Antep 16. Yüzyılın başından itibaren Osmanlı. Mimarî itibarıyla Selçuklu sonrası Zengi, Eyyübî ve Memlûk havası Osmanlı devri eserlerinde de devam etmiştir.

Ayıntap her ne kadar Haleb’in gölgesinde kalmışsa da kendine mahsus bir ilim, sanat/zenaat ve edebiyat şehridir. Zaman zaman şehre “Küçük Buhara” denilmesinin sebebi çok sayıda medreseye sahip olmasındandır. Şehrin bağ bahçe hayatı, sanat, edebiyat ve mûsıkisi de “küçük Şam” olarak anılmasına yol açar.

Antepte bir Antepli’yi yad etmek için bulunuyorduk. Mütercim Âsım, İslâm dünyasının üç medeniyet yapıcı ve taşıyıcısı dilini (Arapça, Farsça ve Türkçe) mükemmel bilen bir ilim adamı. Elbette dilci olarak yetişmemiş, fakat iki önemli sözlüğü Türkçeye çevirerek dilimize büyük hizmet yapmıştır. Farsçadan çevirdiği Burhan-ı katı ve Arapçadan çevirdiği Kamusül-muhit, tercümeyi aşan, hatta telife varan eserler kategorisindedir. Âsım Efendi, iki zengin dilin kelimelerine karşılık bulurken şehrinin, bölgesinin sözlerini kullanmaktan çekinmemiştir. Düşünelim ki Antep Arapça ile Türkçenin sınır hattında bir şehirdir. Güçlü bir ilim geleneği vardır ve İslâmî ilimler Arapça üzerinden yürür. Buna rağmen şehirde Türkçenin ne kadar güçlü olduğunu Âsım Efendi’nin eserlerinden çıkarabiliriz. Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde Âsım’ın hizmetini öğüyor ve onun eserleri esas alınarak 19. Yüzyılda yapılacak bir Türkçe sözlüğün dilimizin ve edebiyatımızın gelişiminde oynayabileceği rolün altını çiziyor.

21. yüzyılda iktisadî bakımdan daha da önem kazanmış bir şehirde ciddi bir ilim ve kültür alt yapısı olduğunu nasıl anlarız? Geçmişini ihmal eden şehrin geleceğini inşa ederken büyük bir noksanlık çekeceği açıktır. Noksanlık şimdinin geçerli olan arkeolojik miras ve yeme içme kültürü ile kapatılır. Toplantının Antepli konuşmacılarından birinin gençler arasında yaptığı basit anketten çıkan sonuç: Mütercim Âsım denilince Antep’te bir cadde akla geliyor! Bir de imam hatip ortaokulu varmış, galiba yeni ki, fazla bilen yok.

Neden bir lise olmasın, hatta Üniversite’de bir araştırma merkezi? Gaziantep Üniversitesi değilse de Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde Mütercim Âsım kütüphanesi varmış.

Gaziantep kütüphanece de zengin bir şehir değil. Belediyelerin kütüphane ile kitapla pek ilgilenmedikleri anlaşılıyor. Eğer semt kütüphaneleri olsa idi, birine, hatta en büyüğüne Mütercim Âsım ismi yakışırdı. Kütüphane’den kitaba gidelim: Gaziantep bu büyük evladı hakkında kitap yayınlayarak veya kitaplarını yayınlayarak borcunu eda etmiş olabilir mi?

Gerçi mahiyeti meçhul, bir kitap ismine rastladım, hem de Şehid Kâmil Belediyesi basmış: Dünya Çapında Dil Alimi Mütercim Âsım Efendi. 2001’de basılan kitapla ilgili müellifinin Numan Yazıcı olduğundan başka bilgiye ulaşamadım. Her halde bir “kitapçık”. Mütercim Asımla ilgili bizim bildiğimiz tek kitabı da hemşehrisi Ömür Âsım Aksoy yazmış. Baskı tarihi 1962.

Anlayacağınız Gaziantep’te, kitaba acıktım, kütüphaneye acıktım, kültür ve edebiyat muhitlerine acıktım…

Bu açlığı Antep’te gidermek mümkün görünmedi pek.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum