Avrupa notları

Eski defterleri karıştırırken Almanya, Fransa, Hollanda notlarını buldum. Fazla değil birkaç yılı öncesinin notları. Bu pazarın yazısı olsun, gönlünüz neşeyle dolsun.

***

Bugün İngiliz milletinin bir kısmı Alman kökenlidir, Fransızların neredeyse tamamı öyledir, Hollandalılar hakeza… Hepsi yeni bir siyasi kavramın içindeler ancak bir yandan da hepsi Avrupalılar ya da daha üst bir adlandırmayla Batılılar…

Avrupa demek çalışanların ülkesi demek. İşçilerin, fabrikaların, güzel evlerin, yeşil sahaların ülkesi. Hayat düzenli, trafik düzenli, tebessümler vakitlere ayarlı.

***

Bilinçaltlarında “Avrupa merkeziyetçiliği” denen bir kavram var. Sizin kişiliğinize ve kültürünüze saygı duyuyormuş gibi gözükebilirler ama bir ara öyle bir cümle gelir, satır arasında öyle bir imayla karşılaşırsınız ki yani ‘Sen iyisin hoşsun da yüksek medeniyeti yine biz temsil ediyoruz’ derler. Sanat tarihi kitaplarına bakın, yalnızca Orta Avrupa’nın mimarisi, plastik sanatları vs. anlatılır. Bizim sanatımızı, hatta yalnız bizim sanatımızı değil, Mağrip sanatını, Çin mimarisini, Hint sanatını, etnik folklorik kitaplar başlığı altında bulabilirsiniz kütüphanelerinde.

Rahibe Teresa üçüncü dünyanın yoksul ve cahil insanlarına gider, ellerini nasıl yıkayacaklarını, nasıl besleneceklerini, nasıl uyuyacaklarını, nasıl düzenli disiplinli hayata sahip olabileceklerini parmağını sallayarak onlara öğretir. Yabancılarla ilişki içinde olan hemen her Avrupalının içinde bir Rahibe Teresa vardır. Bu feci bir simgedir.

***

Birey sözünü ve otomobili çok seviyor Avrupalı. Tek kişilik otomobil çok yaygın. Sıradan bir Avrupalı, çalışmanın en yüksek erdem olduğuna inanır. Kendi hayatını çalışmaya adar ve sosyal ilişkiler anlamındaki boşlukları da ülkedeki zenginler tarafından finanse edilen kurumlar doldurur. Yılda bir ay ucuz bir yere, paket bir tatile gitmek ve sene içerisinde de çalışmak… Hepsinin yüzleri derin bir acıyla kasılı. Gerçeksiz, inançsız ve hiç ara vermeden refah peşinde koşan insanlar.

***

Onların kafasındaki Türk üçüncü dünyalıdır. Birçok nedenden ötürü Türkiye’nin geçmişte ve bugün sahip olduğu değerler Avrupa’nın bilinçaltında bir tedirginlik yaratıyor. Sizi överken bile satır arasında ‘Evet ama sizde demokrasi yok, siz iyisiniz hoşsunuz da henüz Türklerden bir tanesi Nobel almadı’ derler. (Orhan Pamuk’u kendilerinden sayıyorlar sanırım) Oysa Nobel kim, davulu kim çalar, tokmak kimin elindedir... Ayrıca yabancılar hep koyu tenlidir, yabancılar hep kokarlar, yabancılar hep kamuya açık yerlerde yüksek sesle konuşurlar. Yabancılar çok çocukla yaşar.

***

Milyonlarca yabancı yaşıyor Avrupa’da. Gördüğüm şu: İranlısında, Mısırlısında, Yunanlısında veya Hintlisinde görülmeyen memleket, sıla bağlılığı sadece Türklerde var. Almanya, Hollanda ya da Fransa fark etmez, bu böyle. Otuz senedir, kırk senedir Almanya’dadır, Belçika’dadır, hâlâ Türkiye ile yatar kalkar bizimkiler. (Bu arada, ben de Almancı çocuğuyum, ablam Paris’te, kardeşim Münih’te yaşar) İkinci üçüncü kuşak Almancılar dahi Galatasaray’ın İstanbul’da bir semt adı olduğunu bilmeksizin Galatasaray taraftarıdır. Aynı özelliği bir Mısırlı veya Hintli göçmende göremezsiniz. Bu bizim emperyal geleneğimizden kaynaklanan bir durum da olabilir. Karşıdaki insanın “Sen yabancısın kenetlen bana” şeklindeki talebine karşı bizimkilerin bir emperyal duruşu var. O anlamda memlekete dönük bir özlemi var, bu özlem zihinde, anıda, bir yerlerde cereyan eder, hiçbir zaman gerçekleşmez. Kırk senedir kesin dönüş yapılacaktır, yapılmaz, ama Türkiye ile yatılır, Türkiye ile kalkılır. Bütün evlerde çanak antenler var ve bütün Türk televizyonları izlenir.

Avrupa bundan mı ibaret? Değil elbet.

Tadımlık işte…

Mutlu pazarlar.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum