Başımızı kaldırıp göğe bakalım

Başımızı kaldırıp göğe bakalım

Travmaların ressamı Edvard Munch’un kaygı dolu insanları betimlediği eserlerine bütün insanlığın koronavirüs endişesiyle dolu olduğu bugünlerde durup bir kez daha bakmakta fayda var. Yeryüzünde korku ve karamsarlığın hakim olduğu bu resimleri incelediğimizde, Munch’un kızıldan maviye bütün renkleri içinde barındıran gökyüzü tasvirleri bize bambaşka bir şey söylüyor.

SALİHA SULTAN/İSTANBUL

Ekspresyonizim yani dışavurumculuk, 1890’lı yıllarda Norveçli Edvard Munch, Avusturyalı Gustav Klimt, Belçikalı James Ensor gibi sanatçıların eserleriyle başlamış bir sanat akımı. Bu sanatçılar, sanatta uyum ve güzellik üzerine tekrarlar üretmek yerine, insanların çektiği acıları ve sefaleti, tutkuyu tuvallerine yansıtmayı seçmişler. Eserlerinde melankoli, korku, kaygı ve ölüm konularını sıkça işleyen Munch bu yönüyle dışavurumcu, görünenin idealleştirilerek ifade edilmesini reddederek gerçekliğin kendindeki yansımasını, içindekinin dışavurumunu sembolik bir anlatımla resmetmesi yönüyle sembolist bir sanatçı kabul edilir.

Çünkü Munch’un çocukluk ve ergenlik yıllarına ölüm hakimdir. Annesini veremden kaybettiğinde beş, ablasını yine aynı hastalıktan kaybettiğinde on dört yaşındadır. Bu yüzden solgun, kaygılı ve ölüm korkusu taşıyan figürler onun resimlerinde ana karakterler olarak karşımıza çıkar. 1908’de bir sinir kliniğinde bir süre tedavi olduktan sonra daha ‘renkli’ konulara yönelmişse de ressamı günümüzdeki ününe kavuşturan, çoğunu 1800’lerin sonu ile 1900’lerin başında yaptığı bu kaygı serisi olarak adlandırılan eserleridir.

İnsanlık olarak bugünlerde biz de, bütün dünyada hayatımızın her alanına sirayet eden koronavirüs salgını nedeniyle kaygı dolu günler geçiriyoruz. Sosyal mesafeyi korurken birbirimizden uzaklaşıyor, evlerimize sığınırken sokaktan, hayattan çekiliyoruz. Ve korkuyoruz. Kendimiz için, sevdiklerimiz için... En çok da, iradesinin elimizden kayıp gittiğini düşündüğümüz, insanlığı nereye götürdüğünü bilmediğimiz gelecek için... Böylesi duyguların pençesinde yaşadığımız bugünlerde Munch’un kaygı serisinde yer alan eserlerine sakince, yeniden bir göz atmakta fayda var. Çünkü Munch yaklaşık yüz elli yıl önceden kaygı, korku ve umutsuzluk dolu insanları resmettiği bu eserler önemli bir detayı da gözlerimizin önüne seriyor. Onun karamsarlığa bürünmüş figürlerinin yeryüzündeki çaresiz yürüyüşünü seyrederken, başlarını kaldırıp bir an bakmadıkları gökyüzü ise kızıldan maviye her şeyin her an bambaşka olabileceğini hissettiren bütün renkleriyle üzerlerinde dalgalanıyor... O halde tam da bu günlerde biz de, İmam Gazali’nin de “Hüzün ve kederi azaltır, korku ve vehmi giderir, kötü düşünceleri azaltır, karamsarlık ve hastalığa iyi gelir” sözleriyle bakmamızı tavsiye ettiği göğe bakalım... Evlerimizde kaygı içinde dünyanın sonunun geldiğini düşünüp durmaktansa, arada balkonlarımıza, pencerelerimize çıkıp göğe bir bakalım ve artık biraz umutlanalım.

1892, tuval üstüne yağlı boya, 84.5 x 121 cm, Bergen Sanat Müzesi Koleksiyonu

KARL JOHAN’DA AKŞAM

Munch’un kaygı içerikli resimlerine en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilen Karl Johan’da Akşam tablosu, Oslo’nun ana caddesindeki kaldırımda yürüyen bir kalabalığı resmediyor. Dönemin burjuva sınıfına özgü kıyafetlerle gösterilen ve yüzlerinde tedirgin ve kaygılı bakışlarla ilerlemeye çalışan bu kalabalık sanki resmi inceleyenin üzerine doğru yürümektedir.

MELANKOLİ

Melankoli Munch’un birkaç farklı versiyonunu yaptığı bir diğer tablosu. Bu resimde Munch, yakın arkadaşı yazar ve tarihçi Jappe Nilssen’i deniz kenarında oturmuş ve düşüncelere dalmış olarak betimliyor. Nilssen’in yaşadığı mutsuz bir aşk macerasını anlatan resimde, figürün durağanlığı, melankolik havası ve karamsarlığına karşı deniz ve gökyüzü yine de parlak ve canlı renklerde.

KAYGI

Kaygı tablosu, Munch’un ünlü Çığlık tablosuna da konu olan Oslo Köprüsü’nde geçiyor. Eserde tedirgin ve çaresiz yüzlü figürler karşımızda. Bu tabloda da sanatçının genel renk kullanımını yansıtan karanlık ve koyu renkler yeryüzüne hakimken, çevre ve gökyüzü yine canlı, hareketli ve parlak renklerle betimleniyor. Tabloda korku dolu ve yalnız bir karakter değil, çaresizliğin hâkim olduğu bir toplulukla karşı karşıyayız.

ÇARESİZLİK

Çaresizlik tablosu, Munch’un yine ünlü Çığlık tablosunun mekanı Oslo Köprüsü’nde yalnız yürüyen bir figürü resmediyor. Resimde umutsuzca yürüyen figür, yanı başından geçip giden iki arkadaşın birbiriyle samimi sohbetinden uzaklaşırken görülüyor. Munc gökyüzünü kızıla boyadığı bu tablosunda belki de bize sorunlarını kimseyle paylaşamayan, yalnız insanların umutsuzluğa mahkum olduğunu söylemek istiyor.

ÇIĞLIK

Dünyanın en ünlü tablosu olarak anılan Çığlık tablosu Munch’un günlüğünde anlattığına göre gün batımında Oslo köprüsünde iki arkadaşıyla yürürken bir an kendini yorgun hissedip trabzanlara yaslandığında duyduğu doğanın çığlığını anlatır. Çığlığı duyan hastalıklardan yorgun düşmüş ressamın yalnız kendisidir, tabloda görülen iki arkadaşı ise her şeyden habersiz yürüyüp gitmektedir.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN