Bizim Radyo

Bu köşenin gediklisi okurlar geçtiğimiz hafta yazmadığımı farketmişlerdir. Herkes gibi ben de seçime dalıp o haftaki yazıyı yetiştiremedim.

Arayıp sormayan tüm okurlara teşekkür ederim.

Geçen hafta yazmış olsaydım 1 Nisan 1958'de kurulan Bizim Radyo'yu anlatacaktım.

Tutan mı var, madem öyle bu hafta anlat değil mi? Durun öyle ise başlayayım.

Seçim süreci her şeyden ziyade bir noktanın altını çizdi, bağımsız medya.

Kim ne derse desin, suyun önünü ne kadar almaya kalkarsa kalksın, bugünün dünyasında, internet sayesinde havadisler bir yolunu bulup meraklı kulaklara, gözlere, zihinlere ulaşıyor.

İnternet bağlantılarındaki muazzam hızlar, cihazlarımızın yetenekleri her türlü veriyi işlemeye dünden hazır.

Telefonlarımızla podcastler, radyo yayınları dinliyor; haber bültenlerini Youtube'dan izliyoruz.

Bir vatandaşın Twitter'dan cumhurbaşkanı sayın Erdoğan'a ithafen yazdığı gibi "Bizi televizyon bağımlılığından kurtardığı için ne kadar teşekkür etsek az."

Ne diyordum? Bizim Radyo...

1958'de Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin en büyük kentlerinden Leipzig'de bir evde Türkiyeli birkaç komunist ve yurtseverin buluşması vardır.

Bu buluşmada Zekeriya, Yıldız, Sabiha Serteller, Marat adı ile meşhur İsmail Bilen, Aram Pehlivanyan, Kürt Memo (Abuzer), Hayk Açıkgöz ve eşi bulunmaktadır.

Bu anıyı aktaran Hayk Açıkgöz ve eşi 12 Ocak tarihinde Leipzig'e vardıklarını ve toplantının birkaç gün sonra bir evde tertip edildiğini belirtiyor.

Toplantıya katılan İsmail Bilen nihayet partilerinin (TKP) bir radyosu olacağını, bu radyonun hem TKP'nin ülkedeki çalışmalarına omuz vereceğini, hem de Türkiye'deki yurtseverlerin, sessiz halk kitleleri ve işçi sınıfının sesi olacağını belirtiyordu.

Yıldız Sertel'in eşi, anılarda yeni damat olarak da anılan Kürt Memo hem yarım kalan tahsiline devam edecek, hem de yarı zamanlı radyonun redaksiyon işlerini yapacaktı. Hatta Türkiye'deki kürtlere Kürtçe olarak seslenmek üzere kimi içeriklerin Kürtçe sunulması konuşulsa da "bunlar bölücülük yapıyorlar" denilmesi endişesi ile bu planlarından vazgeçilir. Radyonun yayını Türkçe olarak devam eder.

Radyodaki isimlerden biri de Nazım Hikmet'dir.

Nazım Hikmet'in Türkiye'deki gelişmelere dair yazıları radyoda öldüğü yıl olan 1963'e kadar devam eder. Gündelik bir dille yazılmış bu yazılar kimi zaman politik meselelere, kimi zaman İstanbul'daki ulaşım çilesine dair olsa da Nazım sözü dönüp dolaşıp emperyalizme, NATO'ya, ülkenin belini büken Marshall planlarına getirir. Bana sorarsanız haklıdır da.

İşin ilginç yanı Türkiye'den de bir hayli ilgi vardır bu yayınlara. Kimi zaman dinleyici mektupları, kimi zaman mahlaslar ile Türkiye'den haber bildiren muhabir ağının raporlarına yer verilir.

Radyo spikeri olarak başlarda Aram Pehlivanyan düşünülse de Türkçesi'ndeki "Ermeni aksanı" nedeniyle kabul görmez. Zekeriye Sertel'in "Aram bizim radyonun spikeri olamaz" diyerek kestirip attığı söyleniyor.

Yıldız Sertel ise "sesi cırtlak" olduğu için elenen başka bir isimdir.

Hayk Açıkgöz "Ben okuyayım" dediyse de Varşova Radyosu'ndaki spikerlik günlerinde eskiyen sesini Zekeriye Sertel uygun bulmaz.

Nihayet Bulgaristan'a Türkiye'den kaçak yollarla gelen Fahri Erdinç adında bir isim radyo mütehassıslarından "sesinin mikrofonik olduğu" görüşüyle tam not olarak bu görevi üstlenir.

Fahri Bey'in hem sesi iyi, hem de aksan ve vurguları yerindedir. Aynı zamanda yazarlık tarafı da olan Fahri Bey, redaksiyona yardımcı olma sözü de vermiştir.

Radyoda okunan yazılardan Marat'ın yazdıkları daha çok ajitasyon yazıları iken, Nazım'ın bu konudaki görüşü daha farklıdır. Nazım'a göre radyoyu oluşturan ekip yekpare değildir. Aralarında komunistler olduğu kadar, kendilerini yurtsever, liberal, sosyal demokrat olarak tanımlayan insanlar da vardır. Radyonun hakiki görevi Türkiyeli emekçilerin hislerine, dertlerine tercüman olmaktır.

Uzun dalga radyolar ile Türkiye'den dinlenebilen Bizim Radyo, Türkiye ile Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) arasında sık sık diplomatik krizlere neden olur. Türkiye, parti raporlarında yazıldığı şekliyle, büyük paralar vererek parazit cihazları alarak bu yayınlara mani olmak istemektedir.

21-23 Mayıs 1989'de Türkiye Birleşik Komunist Partisi polit bürosunun yurtdışındaki üyeleri bir toplantı gerçekleştirir. Bu toplantıda alınan kararlardan biri de 31 yıldır yayınına devam eden Bizim Radyo'nun yayınının 11 Haziran 1989 tarihi itibariyle sonlandırılmasıdır. Gerekçe olarak da Türkiye ve Avrupa'daki politik atmosferin değiştiği; legal ve yarı legal çalışmalara uygun bir zeminin mevcudiyeti gösterilir.

Yine uluslararası ilişkiler raporunda radyonun kapanması ile birlikte iki ülke arasındaki (ADC ve Türkiye) ağır bir yükün kalkmış olduğundan, Türkiye Cumhuriyeti'nin radyo yayınlarını gerekçe göstererek ADC ile kurduğu ilişkileri durdurma ve kısmen azaltma yollarına sık sık tevessül etttiği belirtilmektedir.

Yıllarca Türkiyeli dinleyicilerin kulak kesildiği, haberleri farklı bir zaviyeden dinlediği, yasaklı müzikleri dinleyerek duygulandığı Bizim Radyo işte böyle son bulmuştur.

Bugün söyleyecek sözü olan kimselerin ne yabancı bir devletin himayesine, ne de büyük bütçelere ihtiyacı var. Birazcık bilişim okur yazarlığı, birazcık yeni medyanın imkânlarından haberdar olan biri için kendi podcast, radyo ya da TV kanalının yayınına başlamak işten bile değil.

Böyle bir işe niyetlenenler için, işi maddi anlamda sürdürülebilir kılmanın yollarına 3 Eylül 2018 tarihinde yine Karar sütunlarında yayınlanan Cesur Yeni Medya ya da Patronum Olur Musun? başlıklı yazımda değinmiş idim. [1]

Bunun en son örneği Can Dündar'ın kurduğu Özgürüz isimli internet radyosu. Her ne kadar web siteleri üzerinden yayın akışlarına ulaşamasak da Twitter'dan duyurdukları programlar oldukça renkli görünüyor. Coşkun Aral'dan Ayşe Hür'e kadar pek çok isim, radyo tiyatroları gibi 2000 kuşağının belki ilk kez duyacağı yayın kuşakları var.

Teknik olarak bir radyo kurmak, bir TV yayını başlatmak ziyadesiyle kolay olsa da bu kadar özgürlüğün zararlı olduğu düşünülmüş olacak ki yeni çıkan RTÜK yasası ile online radyo, TV ve on-demand (Netflix gibi isteğe bağlı içeriklerin izlenebildiği yayınlar) yayınlar için lisans zorunluluğu şart koşuluyor. Online bir radyo kurmak isterseniz 10 bin TL; online bir televizyon kurmak ya da çektiğiniz içerikleri paylaşmak isterseniz 100 bin TL lisans ücreti ödemek zorundasınız. Bunlar RTÜK'ün son yönetmeliği ile indirime gidilmiş fiyatlar.

Karasal yayınlar için uygulanan yayın karartma ve kamu spotu yayınlama gibi cezai yaptırımlar ise online platformlar için uygulanmayacak; online ortamlar için başvurulacak müeyyide yayın erişiminin engellenmesi olarak düşünülüyor.

Şahsi fikrimi soracak olursanız yasanın her ne kadar internet yolu ile sunulan yayınların kamu faydasına denetimi için hazırlandığı söylense de ben giderek bağımsız yayıncıların tepesinde sallanan bir Demokles Kılıcına dönüşeceğine inanıyorum.

Tabiatı gereği internet yayınlarını da engelleyemeyecekleri malum.

Söyleyecek sözünüz var ise yeni medya imkânları sizi bekliyor.

Ne diyordu Mao Yoldaş "Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın."

Bahçıvanlara da dikkat etmek lazım tabii.

Not: Bizim Radyo hakkındaki bilgilere Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı'nın (TÜSTAV) yayınladığı Bizim Radyoda Nazım Hikmet kitabından ulaştım. (2. baskı, derleyen Anjel Açıkgöz)

[1] https://www.karar.com/yazarlar/ziyahan-albeniz/cesur-yeni-medya-ya-da-patronum-olur-musun-7833

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum