Cihan Aktaş: İslami camianın kültür anlayışı şiir geceleri

Cihan Aktaş: İslami camianın kültür anlayışı şiir geceleri

‘Hayaller Ötesi’ kitabında İslamcı camianın 1980’den sonra sermaye ile tanışmasına rağmen sinemada varlığını ortaya koyamadığını söyleyen yazar Cihan Aktaş “Sinema alanına emek vermenin kısa vadede başarı garantisi yok. Kültürel alanlar hep fonksiyonel oldukları ölçüde hatırlanıyor yetki ve imkân sahipleri arasında. Kültür İslami camiada öncelikle şiir olarak anlaşılıyor, dergi faaliyetleri, şiir merkezli geceler her zaman ilgi görmüştür” diyor.

SEDAT PALUT- KARAR

Yazar Cihan Aktaş 2020’yi kendisinde iz bırakan filmleri kaleme aldığı ‘Hatırladığım Filmler’ ve sinemanın kendine has imkanları üzerine düşüncelerini ele aldığı ‘Hayallerin Ötesi’ kitapları ile karşıladı. Sinema, mimari gibi konulardaki inceleme ve araştırmalarının yanı sıra, öykü ve romanlarının toplamı ile Türk edebiyatı kitaplığımızda ciddi bir külliyata sahip olan yazar Aktaş ile sinema, kültür ve hayatın değişimleri ekseninde KARAR okuyucuları için sohbet ettik.

Cihan Hanım sinemaya bir şekilde ciddi ilgi duyan insanların ortak bir özelliği var: Çocukluğunda sinema ile tanışmaları. Sizin de Erzincan/Refahiye’de başlıyor bu hikâyeniz.

Şunu merak ediyorum. İnsanın çocukluğundaki görüntüler daha berraktır. Görsel hafızası daha belirgindir. Sizin sinemaya ilginizde bu görsel belleğin ne kadar etkisi var?

Sinema benim için okula hazırlıktı, okuldan önce sinema vardı ama daha önce çizgi roman ve masal geliyor. Belleğimizde yığılı imgelerin tek bir kalıbı yok. Bir filmi ya da masalı zihninizde yeniden kurgulamaya çalıştığınızda görsel bir çalışma yapmış oluyorsunuz. Hoş zaten çocukluğumuzun imgeleri hayat boyu besliyor benliğimizi, onları koruduğumuz sürece.

‘Hayaller Ötesi’ kitabınızda yakın geçmişte İslami camianın sinema ile ilgisini, algısını tartışan yazılarınız var. Özellikle 80’den sonra bu camianın sermaye ile tanışmasına rağmen bu sektörde varlığını ortaya koyamamasını, sadece tüketici pozisyonda olmasını nasıl yorumlarsınız?

Önceliklerle ilgili sanırım, sinema alanına emek vermenin kısa vadede başarı garantisi yok. Kültürel alanlar hep fonksiyonel oldukları ölçüde hatırlanıyor yetki ve imkân sahipleri arasında. Kültür İslami camiada öncelikle şiir olarak anlaşılıyor, dergi faaliyetleri, şiir merkezli geceler her zaman ilgi görmüştür. Mesut Uçakan’ın yalnızlığını ve buna rağmen koruduğu tutkuyu çok düşünürüm, İranlı yönetmenler ulema tarafından teşvik edilirken Uçakan filmlerini cevaplanamamış soruların baskısı altında yapıyordu. 1998’de ‘Şark’ın Şiiri İran Sineması’nı yayımlattığımda “Başka işiniz mi yok, bir sürü problemimiz var” şeklinde tepkilerle karşılaşmıştım. Artık her şey daha farklı olabilir, genç kuşaklar bambaşka şartlar altında yetişiyor.

Selçuklu ve Osmanlı’dan kalan yüzlerce yıllık bir kültürel mirasla yaşıyoruz. Bu miras, ideolojik olarak siyasi alanda yer almasına rağmen, mimari, estetik ve kültürel anlamdan neden günümüze kadar seyretmemiş ve neden günümüz insanın algısında bir çimento görevi görmemiş?

Birçok sebebi var bu yoksullaşmanın. Her şeyden önce geçtiğimizin yüzyılın büyük bölümü ulusalcı ideolojinin reddi mirasa dayalı bir kültür, bir toplum oluşturma yönündeki mühendislik çalışmaları ve bunun karşısında kimliğini koruma çabalarıyla geçti. Tutunulan kurtuluş yolu ise çözüm değil tekinsizlik üretiyordu. Tutarsız ve içtenlikten yoksun olunca da estetik uyumu gerçekleştiremiyorsunuz. Batı’yı taklit, atalarımızı taklit... Atalarımız kendi çağlarında yüksek bir kültür oluşturacak bir verimlilik ortamı sağlamayı başarmışlardı, biz ise sürekli onlarla övünüyor veya sadece reddediyoruz. Mantıklı, dinamik bir sürekliliği sağlayamadık ne yazık ki... Kopuşlar nostaljiyle veya özünü tahkirle sonuçlanıyor.

‘Hatırladığım Filmler’ kitabınızda Kemal Tahir’den bir alıntınız var: “Biz kendi insanlarımızı yazmaya başladığımız zaman onları hiçbir zaman Batılı insan gibi tek başına bir köşeye sıkışmış bulamıyoruz, diyorum. En sıkışık sırada, kendi kendini var gücüyle gayret ederek sıkıştırmış durumda bile olsa Doğulu insan toplumun yardımından büsbütün uzakta kalamıyor. Yakın çevresinin yahut daha uzak çevresini hiç olmazsa manevi yardımını görüyor ki, bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu ancak Batılılar idrak edebilir.” Kemal Tahir’in ifadeleri ışığında günümüzde toplumsal merkezli Türk filmlerinin çekildiğini düşünüyor musunuz?

Küreselleşmenin sloganlarından biriydi güvenlik, vehimlere boğulma sebepleri insanları türdeşleriyle yüksek duvarların arkasına sığınmaya götürüyor. Ucuza mal edilen konforların bedellerini elbette birileri ödüyor, dolayısıyla Kemal Tahir’in sorusunu akla getiren sahneler hiç eksik olmuyor. Bodrum katlarda yaşama savaşı veren mülteciler, dile getirilmeyen yoksulluklar, işsizlik, kadın cinayetleri, yalnız anneler, anlatılmalı. Gerçek yalıtım bir de bu, diye düşündüm Ali Aydın’ın son filmi ‘Kronoloji’yi izledikten sonra. Bu çiftin hiç mi akrabası, eşi dostu yok arayıp soran? Metropolde bu tür yalıtık hayatlar az değil ama hâlâ toplumsal yapımızın başat gerçekliğini yansıtmıyor. Derviş Zaim’in ‘Rüya’sı, Ali Vatansever’in ‘Saf’ı imar inşa, kentsel dönüşüm istismarlarını konu alan kıymetli filmler. Semih Kaplanoğlu ‘Bağlılık Aslı’da çekirdek ailelerde genç annelerin yaşadığı yalnızlığı çok yalın bir dille ortaya koydu. Nitelikli toplumcu filmler elbette var ama çok daha fazlası olmalı.

BİZİM KUŞAK ÇOK BÜYÜK BİR HİKAYE YAŞADI

Kitabınızda Necdet Subaşı’nın bir ifadesini kullanmışsınız: “Çocuklarımız bizim hikâyelerimizde yaşamak istemiyor.” İslami kesimin çocuklarının aile geleneklerini çok da devam ettirmek istemediği ve yaşamadığı bir dönemde bu çocukları yakın gelecekte nasıl bir ‘hikâye’ bekliyor?”

Her şey çok hızlı yaşanıyor içinde bulunduğumuz dünyada, bu hız benliklerimizi yoruyor bir yandan. İnsanların sanat ve edebiyatta sükunet araması, bu sükuneti de sılaya yönelik düşüneceği geliyor akla, bir çalkantılı dönemin ardından. Bir fasit daire kapanır mı, kapanmaya çalışırken bambaşka fasit dairelere açılır mı, öngörmek zor. Subaşı’nın sözünü şöyle yorumluyorum. Biz kuşak olarak çok büyük bir hikaye yaşadık ve çocuklarımızdan da bu hikayeyle yetinmelerini istedik. Oysa onlar da kendi hayatı kendi bakış ve duyuşlarıyla tarif etmek, bu hayatın sorunlarına müdahale etmek istiyorlar. O açıdan bakılacak olursa her kuşak eksiktir ve o eksiğin peşinden gitmedeki cehtleriyle bir fark ortaya koyabilir.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN