Davut peygamberin şarkısı...

Son yıllarda belediyeler kültürel faaliyetler konusunda kelimenin tam anlamıyla bir fukaralık yaşıyorlar. Bu açıdan bir hakkı teslim etmekte yarar var; mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi özelinden baktığımızda Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu dönem kültürel anlamda belediyecilik tarihimizin en pırıltılı dönemidir. Sanat-edebiyat ve kültürel anlamda farklı kesimlerin, farklı renklerin yer aldığı bir dönemdir o yıllar... Erdoğan’dan sonra belediyelerimizde böylesine geniş açılımlı örnekler olmadı ne yazık ki...

Şimdi yeni dönemde belediyelerin önünde yeni bir fırsat var. Mesela İstanbul Büyükşehir’in yeni belediye başkanı Ekrem İmamoğlu eğer farklı kesimlerin rengini içinde barındıran kültürel bir açılım sağlayabilirse, toplum da, İstanbul da bundan kazançlı çıkacaktır.

İlçe belediyeleri düzeyinde güzel örnekler de yaşanıyor elbette... Bu çerçevede özellikle Zeytinburnu belediyesinin çalışmalarını bir yere not etmek gerekiyor. Geçtiğimiz dönem belediye başkanı olan Murat Aydın’ın başlattığı kültürel çalışmalar yeni başkan Ömer Arısoy döneminde de devam ediyor.

Zeytinburnu belediyesinin çıkardığı “Z” dergisinin son sayısı var elimde. “Z” dergisinin her sayısında belli bir kalite standardını yakalayan yazılar ve de sıra dışı konular yer alıyor. Örneğin son sayısı müziğe önem veren birisi olarak beni yakından ilgilendiriyor. 500 sayfanın üzerinde olan bu sayıda müziğe dair hemen her konuda bilgilendirici yazılar var. Yazıların belli bir bölümünün akademik nitelikte olduğunu da belirtmem gerekiyor.

Dergideki “Davud Peygamber ve Müzik” başlıklı yazıyı okurken 5-6 yıl önce yazdığım bir şiirimdeki şu dizeleri hatırladım:

/Kuşların Cebrail’i tavus’a

kandım diye

taşla ateş arasında kaldım

Şarkılarıyla aşk Zeburu’nu okuyan

Davut gibi nağmelerim yandı./

Bu dizelerin temelini oluşturan duygu, Davud Peygamberin gençlik yıllarında müziğe verdiği önemden kaynaklanıyordu.

Dergide, Wol.jw.org’da yayınlanan bir yazıdan derlenerek hazırlanan yazıda dikkat çekici tespitler yer alıyor. Mezmurların yarısından fazlasının Davud Peygamberin müzisyenliği ve şairliği ile ilgili olduğuna dikkat çekilen yazıda, “Çocukken bir çoban olmasından dolayı koyunlarını otlattığı Beytullahim çayırları, çayların şırıldayarak akışı ve kuzuların meleyişi gibi doğal ‘müziğin’ güzelliğinden etkilenen genç Davud lirle çaldığı melodiler eşliğinde yaratıcısına şükrederdi” deniyor.

Kutsal metinlerde, neşeli bir mizaca sahip olan Davud Peygamberin canlı ve hareketli müzikleri sevdiği belirtilir. Kralken ahit sandığını Sion Dağı’na getirttiğinde bu sevinçli olayı oynayıp zıplayarak kutladı. Metinlerden anladığımız kadarıyla o sırada çok hareketli bir müzik çalıyordu. Eşi Mikal oynadığını görünce onu küçümsedi, fakat Davud buna aldırış etmedi. Yehova’yı çok seviyordu ve bu müziği duyunca yüreği öyle sevinçle dolmuştu ki Tanrı’nın önünde oynayıp zıplamak istemişti. (2. Samuel, 6:14, 16, 21)

Eğer zihin dünyamızı belli ideolojik kalıplara hapsetmeden deruni bir idrakla insanlığın ortak sesi olan müziğe bakabilirsek, eminim ruh dünyamızı zenginleştirmeyi de başarabiliriz.

Ancak ne yazık ki her meselede olduğu gibi insanoğlunun kadim kültürel geleneği olan müziğe karşı ya dini, ya da kapıları dünyaya kapalı “milli” gerekçelerle geliştirdiğimiz reddiyeci anlayıştan bir türlü kurtulamıyoruz.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.