Devlet adamının inadı

Haftalardır virüs, hastalık, pandemi, kur, dolar, işsizlik gibi konulardan bunaldık. Yani en azından yakın çevremizde çoğu kişinin böyle bir ruh hali içinde olduğunu gözlemliyoruz. O yüzden bugün konuyu değiştirip, bambaşka bir içerik ile devam etmek istiyoruz.

Bugün tarihten bir hikâye paylaşacağız. Devlet adamlarının kişisel kapris ve hırslarının, sabit fikirlerinin kendileri, aileleri ve de yönettikleri devlet için ne kadar acı sonuçlara yol açabileceğini anlatan bir hikâye. Hikâye derken de aslında yaşanmış bir olay, hem de bizim tarihimizden.

Osmanlı tarihinde 1656 ile 1683 arası dönem Köprülüler Dönemi olarak adlandırılır. Bunun sebebi imparatorluğun yönetiminde Sadrazamlık makamında Köprülü ailesinin bulunması ve yaptıkları işler ve aldıkları kararlarla ülkenin tarihine damga vurmalarıdır. O kadar ki yaşadıkları dönemde etki ve nüfuzları neredeyse padişahın etki ve nüfuzunun üzerinde idi.

Bu ailenin dönemi imparatorluğun duraklama devrine denk gelir. Sürekli el değiştiren sadaret, yozlaşmış bürokrasi, yolsuzluk, istikrarsızlık, Avrupa devletlerinin henüz toprak alamasalar da kendilerini toparlamaya başlamaları o dönemin özellikleri olmuştu.

Padişah IV. Mehmet bu durumu düzeltmek için Köprülü Mehmet Paşa’ya sadrazamlık teklif eder. Köprülü Mehmet Paşa ise yapacağı atamalara karışılmaması, düzenleyeceği raporların dikkate alınması, azlolunursa adil bir şekilde yargılanması gibi şartlar ileri sürerek bu teklifi kabul eder.

Osmanlı tarihinde bir ilk olan bu şartların kabulü ile başa gelen Köprülü Mehmet Paşa imparatorluğa birçok yenilik ve reformlar getirir. İlk bütçeyi yapar, birçok lüzumsuz mevki ve makamı lağvederek hem tasarruf sağlar hem de daha hızlı hareket edebilen bir devlet aygıtı oluşturur.

Osmanlı iç sorunlarını kısmen halletmiş, yeniden dış itibara sahip bir memleket haline gelir. Köprülü’nün vefatından sonra da vasiyeti üzerine oğlu Fazıl Ahmet Paşa sadarete gelir. Babasının bizatihi yetiştirdiği, oğlunun aynı reform ve yenilikleri daha da ileri götüreceği düşünülür. Ve nitekim de öyle olur. Ancak Fazıl Ahmet Paşa henüz 41 yaşında vefat eder ve yerine düşünülen oğlu ise henüz çocuktur. Durum böyle olunca sadarete Köprülü Mehmet Paşa’nın damadı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa getirilir.

Merzifonlu daha damatlığının başından kayınpederi ve kayınbiraderine karşı biraz ezik ve mahcuptur. Hep ikinci planda kaldığını, yeterince saygı görmediği hissetmiş, bunu bir kişisel bir sorun haline getirmiştir. Kayınbiraderi ve kayınpederi hayatta değildir. Damat olarak onlara kendini kanıtlayamayacaktır ama tarihin önünde -deyim yerinde ise- intikamını almak istemektedir.
Nitekim sadarete gelince etrafına her ikisinin de adının unutulacağı, hatta Kanuni gibi bir padişahın dahi başaramadığı bir işi başaracağını söylemeye başlar: Viyana’yı fethetmek…

Daha önce Viyana’nın fethine Kanuni döneminde kalkışılmış ama başarısızlık üzerine geri çekinilmiştir. Merzifonlu’ya diğer vezirler, askeri danışmanları ve Avrupa’daki sancak beylerinden verilen bilgi ve raporlar bu işe bir daha kalkışmanın facia ile sonuçlanacağını bildirmektedir.

Böyle bir fethin lojistik olarak çok zor olduğu, askeri olarak artık Avrupa ülkelerinin de kuvvetlenmeye başladıkları kendisine söylenir. Ayrıca Avrupa’nın Viyana’yı kaybetmemeyi bir gurur meselesi yaptığı, Viyana düşerse kıtanın geri kalanının çok kolay kaybedilmesi riskinden ötürü tüm Avrupa milletlerinin ortak bir savunma hazırlayacakları izah edilir.

Ama Merzifonlu’nun hem kayınbiraderi ve kayınpederini hem de Kanuni’yi gölgede bırakma hırsı aklının ötesine geçer. Kör inat ve her şeyin doğrusunu ben bilirim kibiri Merzifonlu’yu bütün bu tavsiye ve ikazları dinlemekten alıkoyar.

14 Temmuz 1683 günü başlayan kuşatma iki ay kadar devam eder ve Osmanlı’ya karşı kutsal ittifakın zaferi ile sonuçlanır. Osmanlı ordusu geri çekilmeye başlar ve imparatorluk gerileme dönemine girer. O gerileme ki 1921 Birinci İnönü Zaferi’ne kadar sürecek ve Atatürk tarafından milletin makus talihi olarak adlandırılacaktır.

Peki Merzifonlu’ya ne olur? Yenilginin ardından idam edilir. Kesik başı Edirne’ye getirilir ve seng-i ibret (ibret taşı) üzerine konur. Köprülü ailesinin dönemi sona erer. İmparatorluğun parçalanma ile sonuçlanacak olan gerilemesi başlar. Avrupa’da bugün bile kısmen devam eden Türk karşıtı ittifak oluşur.

Bir devlet adamının akıl ve mantığı ile değil kişisel hırs ve takıntıları ile hareket etmesi kendisinin, ailesinin ve yönettiği devletin felaketi olur.

Yaşadığımız günlerde virüs salgını, ekonomik sorunlar ve daha birçok sorunla muhatabız, vatandaşından yöneticisine hepimizin akıl ve sağduyu ile hareket etmesi gerekmekte. Tarihimizdeki bu hikaye bize bunu çok güzel öğretiyor.

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum