Dinî hamaset ve hurâfâttân taharet olmayınca…

Geçen hafta bu köşede “Dinî Hamaset ve Hurâfâttan Taharet” başlıklı bir yazı yazmıştım; fakat anlaşılan o ki bazıları bu yazıyı tersinden anlamış ve alabildiğine hamasete yaslanıp ulusal bir gazetenin köşesinden başta şahsım olmak üzere Prof. Dr. İlhami Güler, Prof. Dr. Ömer Özsoy, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ve Prof. Dr. Ali Köse gibi İlahiyat hocalarıyla ilgili olarak tahkir ve tezyif namına ağzına geleni saymış... Türkiye’de siyaset ve futbol yorumculuğunun yanı sıra genelde İlahiyatçılık, özelde tefsir ve tefsirciliğin de anonim bir meslek dalı olarak icra edildiğine ve bu alanlarda konuşmanın hiçbir alt yapı ve uzmanlık gerektirmediğine epey zamandan beri tanık oluyorduk; fakat şimdilerde yeni bir meslek dalının daha popüler hâle geldiğine tanık olmaya başladık…

***

Bu yeni mesleğin adı İlahiyatçı terbiyeciliği ve İlahiyatçı muhbirliği… Burada söz konusu olan “terbiyecilik” kelimesi öncelikli olarak “had bildirmek” ve “ayar vermek” anlamına geliyor. Bunun yanında söz konusu kelime “muhbirlik” anlamını da içeriyor. Ne var ki muhbirliğin devlet katında duyarlılık yaratması ve fiilî bir karşılık bulması için, ihbar konusu olan İlahiyatçı hocaları bir şekilde “FETÖ” ile de ilişkilendirmek gerekiyor. Dolayısıyla “İlahiyat terbiyeciliği” denilen meslek dalı sözüm ona dini ve sahih itikadı müdafaa adına tepeden tırnağa derin ahlaksızlıkla icra ediliyor.

Yukarıda isimleri geçen İlahiyat hocalarıyla ilgili olarak, “İlahiyat Fakültelerine giden gençlerimizi böylelerinin ellerine teslim ediyoruz! İmam Hatip liselerinde hocalık yapacakları maalesef bunlar yetiştiriyor. FETÖ’nün kucağına da çocuklarımızı zamanında bunlar taşıyordu” gibi ifadeler kullanan muhbir yazar bir taraftan hoparlörle ezan okumanın bidat olup olmadığı gibi konularda Vehhabi meşrep bir kılığa bürünen, diğer taraftan da sahip oldukları televizyon kanallarında kadın sanatçılara çalgılı çengili programlar yaptıracak kadar dünyevileşmekte hiçbir beis görmeyen, keza bir taraftan hurafe ve menkıbe edebiyatını sahih din olarak takdim eden, diğer taraftan da son dönem İslam dünyasında Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’dan Seyyid Kutub ve Muhammed Hamidullah’a kadar birçok değerli ilim-fikir adamını son derece ağır ifadelerle tahkir, tezyif, hatta kimi zaman tekfir edebilecek düzeyde Harici meşrep bir kimliğe bürünebilen “Seadet-i Ebediyye” zihniyetinin kendine sağladığı imkânla sağa sola saldırıp duruyor.

Kendi işini avukata havale edip sırf başka insanların işleriyle meşgul olmayı ve o insanlar hakkında dedikodu yapmayı kendine vazife edindiği anlaşılan bu şahıs da İlahiyat ve İlahiyatçılığın anonim bir meslek dalı hâline geldiğini fark ettiğinden ve aynı zamanda bu mesleğin popülerlik sağlama katsayısı özellikle son zamanlarda oldukça yüksek göründüğünden belli ki İlahiyat alanına dalmaktan kendini alamamış… Hoş, artık Ecdat edebiyatı, Kayı hikâyesi gibi konular geçen yıllarda olduğu gibi pek ilgi çekmiyor… Şayet popülarite virüsü size bulaşmışsa ne yapıp edip geniş ölçekte ilgi çeken konular bulmanız ve o konularda ehliyet/liyakat sahibi olmasanız dahi ahkam kesmeniz bir bakıma kaçınılmaz hâle geliyor.

Pespaye köşe yazısında ilk sıraya ismimi koyup şahsımı hedef alan ve benimle birlikte diğer birçok İlahiyat hocasını Kur’an’a saygısızlıkla suçlayan muhbir yazar hiç utanıp sıkılmadan “FETÖ’nün kucağına da çocuklarımızı zamanında bunlar taşıyordu” diyebiliyor. Bu ifadenin sahibi aklı sıra muhbirlik yaparken, baltayı taşa vurduğundan habersiz görünüyor. Tam bu noktada kendisine, “17-25 Aralık sürecinde FETÖ hakkında herhangi bir şey yazıp çizdin mi? Yahut o süreçte FETÖ aleyhine tek söz söyleme cesareti gösterebildin mi?” diye sormak gerekiyor. Bu arada, 17-25 Aralık sürecinde “Haşhâşî” nitelemesi de dâhil olmak üzere FETÖ hakkındaki en şedit yazıların bu satırların yazarından çıktığını ve birbiri ardınca Star Açık Görüş’te yayımlandığını, keza FETÖ/PDY çatı davasındaki bilirkişi raporunun da yine söz konusu muhbir yazar tarafından “FETÖ’nün kucağına çocuklarımızı zamanında bunlar taşıyordu” diye iftira atılan şahsıma ait olduğunu bu vesileyle hatırlatmak gerekiyor.

***

“Mustafa Öztürk, İlhami Güler, Ömer Özsoy gibi İlahiyat hocaları Kur’an ahkâmının geçerliliğini sorguluyor” mealindeki sözde eleştirilerine karşı muhtemelen kendisinin de çok hürmet ettiği İmam el-Mâtüridî’nin, “Bu ayette ictihad yoluyla Kur’an hükmünün nesh edildiğine delil var” (Tevbe 9/60. ayetin tefsiri) şeklindeki ifadesi ile “Bu ayetteki hüküm insanların (müslümanların) ameli terk etmesiyle birlikte metruk (terk edilmiş) hale gelmiştir” (Mümtehine 60/10. ayetin tefsiri) şeklindeki ifadesini sayın muhbir yazara hatırlatmak gerekiyor. Ayrıca söz konusu yazardan “İmam el-Mâtüridî’nin Kur’an’a Saygısızlığı” gibi bir başlık altında okkalı bir yazı yazması da bekleniyor.

YORUMLAR (54)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
54 Yorum