Dorian Gray’in portresi neyi simgeler?

Oscar Wilde’in “Dorian Gray’in Portresi”nin (Can Yay., 2018) kahramanı Dorian, portresini yapan ressam Basil Hallward’la konuşurken; “Her birimiz Cennet’i de Cehennem’i de içimizde taşıyoruz…” (s. 196) der.

Doğrudur, insanın özünde günah da var sevap da! Dorian da böyledir. Ressam Basil, portresini yaparak ona ideal güzelliği göstermiş, böylece kendi güzelliğini keşfetmesini ve onunla gurur duymasını sağlamıştır. Ancak Lord Henry, “genç adamın içindeki gizli bir tele dokun[arak]” (s. 32) uyuyan arzu, ihtiras ve zevkleri uyandırır, ona haz ve günahın -Cehennem’in- kapılarını açar, narsist eğilimlerini kamçılar, dolayısıyla kahramanı yoldan çıkarıp haz ve günaha sürükleyen Şeytan’ı simgeler. Dorian, daha sonra Henry’nin telkinlerine kapılarak dizgininden boşanan bir at gibi kendini hazzın kucağına atar.
İşte Wilde “Dorian Gray’in Portresi”nde kendini haz ve tutkuların akışına bırakan ve sonra giderek narsist bir kişiliğe bürünen, sonsuza kadar genç ve güzel kalabilmek için ruhunu Şeytan’a satan (s. 238) Dorian’ın iç dünyasındaki çatışmayı anlatıyor.

Bence romanın en önemli figürü Basil’in yaptığı Dorian Gray’in portresidir. Wild’daki icat ve hayal gücünün de kanıtı olan bu olağanüstü portre, Dorian Gray’in işlediği günahların yükünü taşır (s. 116), her günah bu portreye bir leke ve çirkinlik olarak yansır, bu itibarla ona günahlarını gösteren ve hatırlatan bir vicdan ve ibret aynasına benzer.

İşte tam burada şu soruyu sormak gerekiyor: Kendini haz ve arzuların kucağına -bir anlamda ân’a- bırakan insan, yaptıklarına lâkayt kalabilir, hayatını kaygı ve azap duymadan sürdürebilir mi? Romandaki portre, insanın yaptıklarının bir şekilde kendisine/ ruha ve hatta bedene yansıdığını, kişinin yaptıklarından azade olamayacağını gösteriyor; bu bakımdan hem gözetleme (s. 118) hem kayda geçirme hem de gösterme işlevine sahip; yani hem hafıza hem ayna hem de “vicdanın gözle görülen simgesi” (s. 118). Bu nedenle içimizdeki portreden, vicdan azabından kurtulmak, yapıp ettiklerimizi unutmak mümkün değil! Nitekim Dorian’ın da zaman zaman “Anılar, korkunç bir hastalık gibi ruhunu kemirip bitir[ir] (s. 233).

Portrenin eserde bir işlevi daha var; o da günahları ve zamanı yüklenip gençliği, güzelliği ve hazzı delikanlıya bırakması. Böylece Dorian, hiç yaşlanmaz, daima ân’da kalır. Ama yine de portresinden rahatsız olur, onu gizler, hatta nefret eder ondan. Neden? Birincisi, çünkü narsisttir, çirkinliğinin ve yaşlandığının imgesini görmeye ve başkalarının görmesine dahi dayanamaz. İkincisi, bu portrenin, kendisine günahlarını, ruhunun çirkinliğini göstermesi, “başına vicdan kesil[mesidir]” (s. 274) Peki günahlarından dolayı vicdan azabı mı duymaktadır? Bence hayır! Dorian, tam anlamıyla bir narsisttir, portreye saldırması, kendisine iç yüzünü, çirkinliğini, günahlarını ve yaşlandığını göstermesinden dolayıdır. Geçmişinin yükünü ömür boyu taşımamak ve çirkinliğinden kurtulmak için portreyi ortadan kaldırmaya karar verir.

Sonuçta portre ve insan yer değiştirip kendi doğasına döner. Portre sadece bir ân’ı dondurur, statik bir imgedir, yaşama kabiliyeti yoktur; dolayısıyla Dorian’ın gençliğinden bir ân’ı yansıtır. Oysa insan, ne yapsa kurtulamaz zamanın elinden, zaman içinde yaşadıkları, günahları ve sevapları ruhuna ve yüzüne yansır… Ve her insanın içinde bir ‘portre’ vardır, yaptıklarını kaydeden, yansıtan bir ayna! Âyine-i zaman ve vicdan!.. Ondan kimse kaçamaz, Dorian da kaçamamıştır!..

Romanın sonlarında Dorian; “Ben hiçbir zaman mutluluk peşinde koşmadım (…) hep zevki aradım.” (s. 244) der. Doğrudur, zevk içinde ama mutsuz yaşamış, zevkin silinmez lekesi yüzüne mutsuzluk olarak yansımıştır…

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum