Doğu Akdeniz meselesi

Son birkaç senedir Doğu Akdeniz ve bu bölgedeki doğal gaz-petrol kaynaklarına dair birçok gelişme yaşanıyor. Bu gelişmelere paralel olarak da Türk, Yunan, Kıbrıs ve de batı medyalarında birçok haber-yorum yayınlanıyor.

Bu tarz yorumların büyük çoğunluğu gerçek durumu izah etmekten uzak, hamasi hatta savaş çığırtkanlığı yapan yorumlar. Gelin bugün rakamlara gömülmeden Doğu Akdeniz’de olan bitene genel bakış yapalım.

Doğu Akdeniz’de bugün birçok yerde doğal gaz-petrol araması yapılıyor, Kıbrıs merkezli bir alanda. Kıbrıs’ın güneyi, İsrail, Libya ve Mısır açıkları da buna dahil. Ve yakın bir zaman önce Türkiye’de kendi karasularında sondaj faaliyetine başladı.

Ancak burada her ülkenin arama yapması ve çeşitli sahalar üzerinde hak iddia etmesi, o ülkeyi petrol ya da doğal gaz zengini yapmıyor. Her şeyden önce bütün bu sahalardan Mısır’ın açıklarındaki Zohr adlı rezerv bölgesi ve bir de İsrail açıklarındaki ve halen üretim yapılan Leviathan bölgesi hariç şu ana kadar bulunmuş olan rezervlerin rantabilitesi, başka bir deyimle karlılığı düşük.

Enerji sektöründen görüştüğüm uzmanlar burada sorunun sadece gazın derinliği ve basıncının düşük olması değil, o gazın Avrupa’ya ulaştırılması için planlanan Kıbrıs, Girit, Mora, Yunanistan petrol boru hattının da aşırı maliyetli olması olduğunu söyledi.
Ayrıca şu anda Dünya’da doğal gaz arz fazlası yaşanıyor ve fiyatlar da bundan dolayı düşük. Hem yüksek arzlı hem de doygun bir piyasaya giriyorsunuz, bu durumda fiyat avantajınızın olması gerekir. Dolayısı ile bugünkü doğal gaz arzı bolluğunda ve düşük fiyatlı ortamda bu kadar yüksek maliyetli gazın çıkarılıp da Avrupa’ya satılması zor.

Doğu Akdeniz petrol-doğal gazının bir handikabı da siyasi sorunların ortasında olması. Bu sorunların başında Kıbrıs geliyor. Malum Kıbrıs bölünmüş bir ada ve adanın kuzeyindeki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) Türkiye’den başka tanıyan yok. Bizim Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK) dediğimiz kısım ise Kıbrıs Cumhuriyeti adı ile tüm Dünya’da tanınıyor ve Ada’nın Dünya siyasetindeki tek meşru temsilcisi.

Konumuz ile doğrudan ilgili değil ancak Kosovo, Filistin, Kafkasya’daki çeşitli cumhuriyetler ülkelerini kurup, Dünya’da -kısmen de olsa- tanıma elde ederken, Kıbrıs Türklerinin hakkı olan kendi vatanında yaşama nedense uluslararası aktörler tarafından vicdansızca göz ardı edilmekte ve dahası Ada’nın kuzeyinde Türkler yine vicdansız bir ambargo ile ezilmektedir. Yazımızda bu hususa değindik zira petrol-doğal gaz konusunda da Kıbrıs türkü benzer bir dışlanma ile karşı karşıyadır.

Türkiye de haklı olarak Doğu Akdeniz’deki enerji satrancına dahildir ve eli kuvvetli bir durumdadır. Her şeyden önce Türkiye bir oldu bitti’ye izin vermeyerek hem kendisinin hem de Kıbrıs Türkünün haklarını gerekirse silah kullanarak koruyacağı beyan etmiştir. Bununla da kalmayarak iki sondaj gemisini Akdeniz’e göndererek petrol ve doğal gaz aramalarına başlamıştır.

Ayrıca KKTC hükümeti dün aldığı bir kararla 1974 Barış Harekatı’ndan bu yana kapalı olan Maraş’ı açacağını duyurdu. Bu bile, enerji satrancının siyasi yönünün ne kadar ağır bastığını gösteriyor.

Türkiye’nin en büyük sıkıntısı bazı dış politika sorunları yüzünden bölgedeki tüm diğer aktörler ile kavgalı olmasıdır. Bu da Türkiye’yi diplomasi masasındaki pazarlıkta zor durumda bırakmakta, hatta Türkiye çoğu zaman masaya oturamamaktadır. Zaten de GKRK, Yunanistan, İsrail ve Mısır’ın bu kadar hızlı bir şekilde bir ittifak oluşturması da bir yerde Türkiye’yi sıkıştırmak ve Türkiye’nin ABD ile arasının bozuk olmasından istifade etmektedir.

Dünya’da nerdeyse tüm enerji satrançlarında masada oturan ABD burada da masadadır ama derdi Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Mısır hatta İsrail bile değildir. ABD’nin amacı Avrupa’ya kendi dahil olduğu ittifaklar dahilinde enerji transferini sağlamak ve Rusya’yı Avrupa enerji piyasasından mümkün mertebe dışlamaktır. Başkan Trump’ın geçtiğimiz günlerde Kuzey Akım’ına yani Rusya’dan Almanya’ya enerji transferine yaptırım düşündüğünü açıklamasına bu gözle bakmak gerekir.

Hiç kuşkusuz Rusya da bu oyunu bozmak için her türlü diplomatik, siyasi, ekonomik hatta belki de askeri enstrümanları devreye sokacaktır. ABD silah sanayinin de ne kadar savaş heveslisi olduğunu hatırlamakta fayda var. Ancak biz yine de olası bir savaşa hiç ihtimal vermiyoruz. Çünkü hem savaşın sonunu kestirmek mümkün değil hem de savaşın maliyeti Doğu Akdeniz’deki kaynakları çıkarıp, transfer etme maliyetine ekleneceği için rezervlerin zaten düşük olan kârlılığını daha da düşürecektir.

Bu durumda geriye sadece diplomasi ve müzakere kalmaktadır. Bölgedeki tüm aktörler hamaseti, şovenizmi ve tarihten gelen düşmanlığı bir kenara bırakacak, mecburen aklın ve ekonominin ışığında ortak müştereklerde buluşacaklardır. Aksi halde Doğu Akdeniz’in altındaki rezervlerden kimseye fayda yoktur.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum