Yeni siyasi masa Kürtler olmadan kurulamaz...

Siyasi akıl galebe çalarsa, gelişmeler, gerek muhalefet denkleminde gerek siyasi iktidarın hareket tarzında Kürt hareketinin yeni yer bulabileceği bir limana doğru yelken açabileceğini gösteriyor.

ALİ BAYRAMOĞLU YAZDI

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana Türk siyasetinin yeni bir gerçeği var. Bu gerçek, HDP’nin oy oranının yüzde 10’u aşan bir seviyeye yerleşmiş olmasıdır. 2014’te önce Demirtaş yüzde 9.8’lik bir oya ulaşmış, bu oran takip eden seçimlerde HDP adına yüzde 13.1 (Haziran 2015), yüzde 10.8 (Kasım 2015), yüzde 11.70 (Haziran 2018) olarak devam etmiştir.  

Bu seyir esasen Doğu ve Güneydoğu Anadolu merkezli başlayan, 2011’den sonra Suriye’ye sirayet eden Kürt sorununun, son aşamada Türk siyasi alanına ağırlık koymaya başlamasına işaret eder. Türkiye’nin parçalı seçmen dokusunda HDP seçmeni bugün itibariyle kilit bir öneme sahiptir. HDP, 2014 sonrası oy oranlarıyla AK Parti ve CHP’den sonra Türkiye’nin üçüncü büyük siyasi eğilimi olmuştur. Son genel seçimlerde MHP’yi ve İYİ Parti’yi geride bırakmış, TBMM’in üçüncü büyük grubu oluşturmuş durumdadır.  

Sadece bu tablo bile, Kürt sorununun, anti-Kürt bir ittifaka, beka söylemine ve asayiş politikalarına verdiği yanıtı gösterir. Bu yanıt, alan genişlemesi, ulus sathına yayılma ve dinamik çeşitlenmesi şeklinde olmuştur. 1990’larda Türkiye’nin 10-15 ilini kuşatan bu sorun bugün Suriye’den İstanbul’a uzanan bir hat üzerinde ülkenin ve bölgenin belirleyici bir dinamiğine dönüşmüştür.  

En yakın kanıt son yerel seçimlerde karşımıza çıktı. HDP seçmeni İstanbul’da belirleyici bir rol oynadı, HDP’nin 2018 Genel Seçimlerinde İstanbul’da aldığı, yüzde 12.5’a denk gelen 1 milyon 146 bin oyun dörtte üçü, İmamoğlu’na gitti. Özetle, AK Parti’nin 1994’ten sonra İstanbul’da ilk kez yenilgiye uğramasının ve muhalif Türkiye’de güven yükseltici sonucunun en önemli unsuru, çekimser muhafazakâr seçmenden daha fazla, HDP seçmeni olmuştur.  

Bu tablo, Kürt meselesi ve HDP seçmenin Türk siyasetiyle ilişki bakımından iki hususun altını çizmeyi gerektirir 

İlk husus Türkiye’nin HDP dışındaki tüm partileri kuşatan hakim Kürt politikasıyla Kürt siyasi ağırlığının ters orantılı hali ve bunun muhtemel sonuçlarına ilişkindir.  

Türk siyasetinin, başkanlık sistemiyle ve iki turlu seçim düzeniyle, gerek seçmen gerek siyasi partiler düzeyinde genel bir “ittifaklar siyaseti”ne doğru yol aldığı dikkate alınırsa, Türkiye genelinde yüzde 10-12’lik potansiyele sahip HDP seçmeninin siyasi yelpazedeki rolü görmezden gelinemez.  

Yenikapı mitingine HDP’nin çağrılmamasına tepki vermeyen Kılıçdaroğlu’nun bu kez Samsun için HDP eş başkanı Buldan’ı araması, Beştepe’nin onayıyla Öcalan etrafında yaşanan gelişmeler, Bahçeli’nin “Öcalan avukatlarıyla görüşebilir” açıklaması, Erdoğan’ın beka yerine Türkiye ve birlik söylemini devreye sokması, bu açıdan bir farkındalığa işaret eden çekingen adımlar olarak nitelendirilebilir. Ancak, bununla birlikte sistemde Kürt politikasında hakim rüzgâr, hâlâ, soruna, HDP’ye ve HDP seçmenine ilişkin bir buharlaşma beklentisi ve yok sayan tutumdur.  

Bu, sistemi kilitleyebilecek bir paradokstur ve Türk siyaseti önümüzdeki dönemde bunu şöyle ya da böyle aşmak durumunda olacaktır. Siyasi masayı Kürtler olmadan, Kürt seçmenini dikkate almadan kurmak gitgide zorlaşmaktadır. 

İkinci husus HDP seçmen kitlesinin yapısında yaşanan görece değişimle ilgilidir. 

Kürt hareketinin çeşitli siyasi partileri uzun süre oy oranları yüzde 5-6 arasında değişen, bölge seçmeni üzerine kurulu yapılar oldular. Eşik 2014’te aşıldı. Aşılan eşik sadece oy oranlarına değil, HDP’nin seçmen yapısına da ilişkindi. HDP seçmeni sayısal olarak artarken, seçmen dokusu da çeşitlenmeye başladı. Güneydoğu’daki sosyo-ekonomik gelişme, kentleşme, kentlerde yükselen orta kesim ve kentli sermaye ve bunun HDP’ye yansıması, seçmen çeşitlenmesinin ilk ve görünen verisidir. HDP’nin Güneydoğu dışında, özellikle büyük kentlerdeki seçmen dokusu da gerek köken gerek siyasi eğilim gerek sınıfsal doku açısından heterojen bir yapıda karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede HDP seçmeni ile HDP teşkilat ilişkisi “militan parti-militan müşteri/partili” ilişkilerinin ötesine  geçmektedir. Diğer bir ifadeyle HDP politikaları ile HDP seçmeni arasında ilişki tam bir mütekabiliyet ilişkisi değildir. HDP seçmeni görece olarak kendi başına bir siyasi kategori oluşmakta ve siyasi anlamı bakımından özerk bir boyut taşımaktadır. Bu seçmen,  baskı altındaki Kürt alanına ve HDP’ye sahiplenme bakımından homojen, HDP’nin stratejileri açısından heterojen bir siyasi davranış göstermektedir.  

Çok boyutlu, çok katmanlı muhtemel bir seçmen dokusuna işaret eden bu gelişme hem Kürt sorunu hem Türk siyaseti için yeni bir girdidir. Bu girdinin, Kürt hareketinin sistemin içine, merkeze çekilmesi bakımından bir imkan oluşturduğunu belirtmek gerekir. Bugün ülkede seçmen sosyolojisi bakımından doğmakta olan yeni eğilimlerden birisi, kutuplaşmayla eriyen toplumsal merkezin yeniden kurulması, buna ilişkin siyasetin öne çıkması ise, HDP’nin mevcut seçmen dokusuyla bu çerçevede ve alanda bir rolü olacağını,  Kürt hareketi içinde bu yönde bir siyasi duruşu teşvik edeceğini görmek gerekir. Bu tür bir gelişme Türkiye’de siyasi alanının yeniden kurulması kadar Kürt sorununu çözümü istikametinde önemli araçtır, yeter ki, siyasi aktörler rüzgara karşı yürümekten hızla vazgeçsinler.  

Bu iki hususa başka unsurlar eklemek de mümkün. 

Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede sonrası ilettiği metin ve içeriği buna bir örnektir, en azından siyasi iktidarın Öcalan’ın sesinin duyulmasına yeniden ihtiyaç duyduğunu, en azından bunun test ettiğini göstermektedir. Bu ihtiyacın nasıl ve nereden hasıl olduğuna dair ortada henüz somut bir bilgi yok. İstanbul seçimleri, beka söyleminden kısmi sapış, Ortadoğu’da ortaya çıkan muhtemel baskılar ve pazarlıklar gibi bir çok ihtimalden söz edilebilir. Ancak bugün itibariyle önemli olan Öcalan’ın siyasi iktidar tarafından aktarılmasına onay verilen, dolayısıyla faydalı gördüğü görüşleridir. Bunlar kısaca, “toplumsal uzlaşma, demokratik müzakere, Suriye’nin bütünlüğü, burada Kürtlerin yerel demokrasiyle yetinmeleri ve Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almaları” olarak özetlenebilir. 

Bu haliyle bile söz konusu olan bir pencere açılmasıdır, Kürt sorununun iklimiyle ve siyasi normalleşme beklentileriyle ilgili olarak önemsenmesi gerekir.  

Koşullar oluşursa ve siyasi akıl galebe çalarsa, bir bütün halinde bu gelişmeler, gerek muhalefet denkleminde gerek siyasi iktidarın hareket tarzında Kürtler, Kürt meselesi ve Kürt hareketinin yeni bir yer bulabileceği, dışlanma, beka ve asayiş dışı bir limana doğru yelken açabileceğini göstermektedir.  

23 Haziran İstanbul seçimleri bu açıdan önemli bir sınavdır. Kanımız odur ki, AK Parti adayının kaybetmesi halinde, ilk yarayı Cumhur İttifakı alacaktır ve siyasi kartlar şu veya bu şekilde yeniden karılacaktır. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

Görüşler Haberleri