‘FETÖ sopası’ iktidara selam çakmak için kullanılırsa…

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hakkında 2016’da “FETÖ üyeliği” suçlamasıyla başlattığı ve rafa kaldırdığı dosyanın tozunu toprağını silerek işleme koydu sonra da Ali Babacan hakkında “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım ettiği” gerekçesiyle soruşturma başlattı.

Soru şu:

İYİ Parti lideri Meral Akşener, MHP milletvekili olduğu 2015 yılında AK Parti hükümetinin 1 Kasım erken seçim arifesinde kurduğu “Seçim Hükümeti Kabinesi” için yaptığı “bakanlık” teklifini kabul etmiş olsaydı...

Veya Devlet Bahçeli, Meral Akşener’i potansiyel rakip olarak görmemiş olsaydı ve 1 Kasım seçimlerinde milletvekili aday listesine ismini yazmış olsaydı...

MHP lideri Devlet Bahçeli, duvar saati 17.25’i gösterdiğinde pilini çıkarttığı makam odasındaki saatin pilini 2016 yılında yeniden takmamış olsaydı ve MHP Fethullahçı terör örgütünün AK Parti hükümetini yıkmaya yönelik 17 -25 Aralık operasyonunun yanında konum almaya devam etmiş olsaydı...

MHP lideri 15 Temmuz darbesi sonrasında AK Parti ile ittifak kurmamış olsaydı...

Akşener MHP’de siyaset yapmaya devam etmiş olsaydı...

Devlet Bahçeli, Meral Akşener’e FETÖ’cü suçlamasında bulunabilir miydi?

Üç yıldır dosyaya elini sürmeyen savcı ne diye suçlayacak. Üç yıl susan bir savcının şimdi söyleyecekleri ne kadar inandırıcı olur.

Dava hakkında gizlilik kararı aldıran savcılık ne diyecek?

Meral Akşener 17- 25 Aralık operasyonuna sahip mi çıktı! AK Parti hükümeti devlete paralel olmuş terör örgütünün “inlerine gireceğiz” diyerek bütün ülkeyi karış karış dolaşırken, dönemin Başbakanı Erdoğan’a “Yolsuzluk yapanların inlerine gireceğiz. 17 -25 Aralık yolsuzları hırsızları sizi gördüğümüz yerde teneke çalacağız. Yargı önüne biz çıkartacağız, kaçamayacaksınız. Ne darbesi yolsuzluk bu” parmağı mı (Bu parmağı sallayan ismi bulun hadi. Yazın Google’a, size kim olduğunu söylesin) salladı!?

Akşener FETÖ’nün 7 Şubat MİT operasyonuna sahip çıkan açıklamalar mı yaptı? Devletin kılcal damarlarına giren bu habis yapıya sahip mi çıktı? Yanlarında mı yer aldı? FETÖ’nün yurtlarında mı kaldı? FETÖ’cülere ablalık mı yaptı, koruyup kolladı mı?! Telefonunda ByLock mu çıktı? 15 Temmuz darbesini yapanlarla bağı, bağlantısı mı var? Ne diyecek savcı?

Peki, savcılık üç yıl neyi bekledi de rafa kaldırdığı dosyayı indirdi?

FETÖ’yle böyle mi mücadele ediliyor?

Ya da şöyle soralım:

Meral Akşener FETÖ ablası değil, telefonunda ByLock çıkmadı. Devlete operasyon yapan FETÖ’cülerin emniyette, yargıda ve asker içerisinde odaklanmalarında rolü yok.

Bunların hiçbiri yok yok ama birilerinin Meral Akşener’i yine de mutlaka “FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı” olduğunu gösterecek bir kulpa ihtiyaçları var! Mutlaka FETÖ ile irtibatlı göstermek istiyorlar!

Neye bakarlardı?

Ülkemizde dinle diyanetle ilgilenen pek çok dindar muhafazakarın yolunun kesişmesi gibi Meral Akşener’in de yolu kesişmiş mi kesişmemiş mi? Mesela Akşener FETÖ olmadığı dönemde Pensilvanya’ya gitmiş olsaydı, FETÖ değil de Fethulah Gülen “hocaefendi” dendiği dönemlerde fotoğraf çektirmiş olsaydı, yurt içinde yurt dışında yaptığı toplantılara katılmış olsaydı, o toplantılarda konuşmacı olsaydı, Fethullah Gülen’e çeşitli vesileler ile övgülerde bulunmuş olsaydı... Mesela, mesela devletin meşru bankası olduğu dönemlerde Bank Asya’ya para yatırmış olsaydı...

Ne olurdu?

Şimdiye kadar yeri göğü inletmezler miydi FETÖ ile bağı var diye?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını bir kenara bırakın... Türkiye’nin dört bir yanındaki başsavcılıklar iktidar kanadının gözüne girebilmek için Meral Akşener’i çağırıp sorgulamazlar mıydı? Açılmış bir dosya üç yıl bekletilir miydi?

Tek bir belge tek bir delil gösterilemedi. Ancak yine de diyorlar ki Akşener FETÖ’cü!!!

Akşener FETÖ’cü olsaydı İYİ Parti TBMM’ye “FETÖ’nün siyasi ayağı, siyasi ayağı diyorsunuz. Hadi araştırılsın” diye önerge verebilir miydi? Verdiği önergeyi MHP’li vekiller reddeder miydi?

Cumhur İttifakı böylesi “gökte ararken yerde bulunan” fırsatı geri teper miydi? İYİ Parti’nin önergesi Meclis’te toptan reddedilir miydi?

***

Soru şu:

Ali Babacan’ın yeni bir parti kuracağı kesinleşmemiş olsaydı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Ali Babacan hakkında “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım ettiği” gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulabilir miydi?

Madem ki Ali Babacan, ne kadar ByLockçu varsa hepsini kuruma yerleştirmiş! Madem ki, önemli görevler için sadece ByLokçu’ları görevlendirmiş! Madem ki “Zaten Babacan’a bağlı 7 bürokrat da FETÖ’den mahkum olmuştu”…

Öyleyse ByLock ilk ortaya çıktığında ve yargı ByLock’u tek başına suç delili saydığı dönemlerde neden Babacan hakkında soruşturma açılmadı?

Ali Babacan hakkında suç duyurusunda bulunan eski Hazine çalışanı 3 yıldır neyi beklemiş? İki yıl önce neredeymiş? Altı ay önce neredeymiş?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bunca zamandır neden Ali Babacan hakkında soruşturma başlatmamış?

***

Biliyorsunuz, altı yıl önce sosyal medyada yaptığı paylaşımlardan dolayı CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında dava açıldı. Kaftancıoğlu 17 yıl hapis istemiyle yargılanıyor.

Altı yıldır dava açılmayan Kaftancıoğlu’na altı yıl sonra dava açılması tuhaf değil mi? Belki de Canan Kaftancıoğlu bile hatırlamıyordur altı yıl önce paylaştığı tweette neler yazdığını. Peki, bu durumda şu soru sorulmaz mı?

Millet İttifakı İstanbul seçimlerini kazanmamış olsaydı Kaftancıoğlu hakkında dava açılır mıydı? Altı yıl boyunca “kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlike” oluşturmayan tweetler ne oldu da şimdi birden bire terör örgütü propagandası oldu, Cumhurbaşkanına hakaret oldu?

Biliyorsunuz, üç yıl öncesine kadar eski TBMM Başkanı Bülent Arınç AK Parti’ye yönelik “işler yolunda gitmiyor” hatırlatmaları yaptığı dönemde “FETÖ’cü olmakla, kripto olmakla, hain olmakla” itham edildi. Linç edildi.

FETÖ damgası yemek ve linç edilmek kolay değil. Sonuçta FETÖ’nün 30 dava açtığı Sözcü Gazetesi patronu hakkında FETÖ’cülükten dava açıldı ve çalışanları FETÖ’cülükten içeriye alınabildi. Böylesi bir ortamda FETÖ’cü suçlamasıyla karşı karşıya kalan bir kişi kendisinin FETÖ’cü olmadığını nasıl ispatlayabilir?

Nitekim böyle olmuş olacak ki Bülent Arınç sustu.

Sonra Bülent Arınç’ın oğlu milletvekili oldu. Sonra da Arınç Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi oldu. Arınç’a FETÖ’cü parmağı sallayanlar, yargılanmalı diyenler sustu bu sefer de.

***

15 Temmuz darbesinin üzerinden üç yıl geçti. AK Parti hükümetine yönelik yapılan 17-25 Aralık emniyet ve yargı kalkışmasının üzerinden de 6 yıl...

Tam üç yıldır da yoğun bir şekilde FETÖ’nün AK Partili siyasetçiler dahil bir siyasi ayağı olduğu konuşuluyor... MHP lideri Devlet Bahçeli her fırsatta “FETÖ’nün siyasi ayağı” olduğunu söylüyor. Ancak Bahçeli daha çok Meral Akşener’i kast ederek söylüyor. İktidara yakın medya da FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda ısrarcı. Ancak iktidara yakın medyadakiler “siyasi ayak” konusunda şöyle ısrarcılar. Diyelim ki 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, diyelim ki eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ya da AK Partili başka bir siyasetçi “demokrasi, hukuk, adalet, temel hak ve özgürlükler” konusunda AK Parti’ye “işler yolunda gitmiyor” hatırlatmasında mı bulundu... Hemen ya FETÖ’den yargılanan birisinin Gül ile Davutoğlu ile ilişkilendirildiği bir haber çıkıyor. Ya da bakanlık yaptıkları dönemde ilgili bakanlıkları FETÖ’cülere teslim ettiklerine yönelik haberler.

Şimdi öyle görünüyor ki buna Meral Akşener, Ali Babacan ve Canan Kaftancıoğlu’na yapıldığı gibi dava açılması mekanizması da eklenecek!

FETÖ gibi devletin bekasını tehdit eden bir dava kişisel hesaplar ve iktidara selam çakmak için kullanılmamalıdır. Bu tür yaklaşımlar sadece yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına halel getirmez. FETÖ ile mücadelenin toplum vicdanındaki meşruiyetini zedeler ve iktidarı haklı davasında haksız duruma getirir.

YORUMLAR (60)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
60 Yorum