Görüşler

‘İslam tıbbı’ veya ‘İslami tıp’ neyi ifade eder?

‘İslam tıbbı’ veya ‘İslami tıp’ neyi ifade eder?

Ondokuz Mayıs Üniversitesi eski rektörü Dr. Hüseyin Akan “Bu çağda İslam tıbbı değil ama İslami anlayışa uygun bir tıp sistemi inşa etmeye girişilebilir mi?” sorusunu yöneltiyor.

HÜSEYİN AKAN

"İslam tıbbı”, genellikle, Müslümanların ortaçağda ortaya koyduğu medeniyetin en parlak çağında, zamanının ilerisinde tıp bilimi (külliyatı) ve uygulamalarının ortaya konduğu dönem için kullanılan bir tamlamadır. İbn-i Sina, İbnü’n Nefis, Ali İbni Abbas, İbni Zuhr, Mevali, Hunayn bin İshak, El-Zehravi, El-Razi, Ali İbni İsa gibi o dönemin büyük (tıp) bilginleri, tıp alanındaki Yunan, İran, Hint ve Mısır birikimlerini alıp kendi gözlem, deney, uygulama ve yorumlarıyla ortaya koydukları yeni tıp teorik ve pratiğini ifade etmektedir. Bir anlamda, bu bilginler vasıtasıyla tıp daha bilimsel bir safhaya geçmiştir.  

“İslam tıbbı” tamlaması seyrek olarak, tıbb-ı nebevi yerine de kullanılmaktadır. İslam coğrafyasında gelişen tıp tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının bir kısmı İslam Tıbbı veya tıbb-ı nebevi olarak isimlendirdikleri, ayetler ve hadisler ışığında oluşan farklı bir bütün olarak düşündükleri bir anlayıştan yana durmaktadırlar. Peygamberimizin sağlıkla ilgili, ilişkili söz ve uygulamaları temel alınarak sistemleştirilmiş sağlık uygulamalarını içermektedir tıbb-ı nebevi. Karantina, beslenme, oruç, perhiz, temizlik, bitkilerle tedavi, şifalı bitkiler, anne sütü, hacamat, dağlama ve dua tıbb-i nebevi kitaplarında yer alan tıbbi uygulamalardır. 

Modern tıp olarak isimlendirilen, eğitimde ve uygulamalarda küresel boyutta egemen olan tıp anlayışı farklı bir sağlık ve sağaltım yöntem ve anlayışını kabul etmezken, geleneksel tıp uygulamaları yirminci yüzyılın son çeyreğinde önemsenmeye başlamıştır. Dünya sağlık örgütü seksenlerden itibaren gündemine aldığı geleneksel ve tamamlayıcı tıbbı, yirmibirinci yüzyılın başlarında üye ülkelere ulusal sağlık politikaları ve sistemlerine dahil etmelerini tavsiye eder oldu. Geleneksel tıp, yüzyıllardır halk arasında akupunktur, ayurveda, yunani tıp, herbal tıp, fitoterapi, homeopati, kocakarı ilaçları, hipnoz/telkin ve benzeri şeklinde uygulanagelmekteydi. Özellikle, modern sağlık imkanlarının çok kısıtlı olduğu zaman ve topluluklarda yaygın olarak kullanılan geleneksel sağaltım usülleri tek seçenekti. Ondokuzuncu ve yirminci yüzyılda batılı emperyalistlerin sömürgeleştirdiği ülkelerde (Hindistan, Pakistan, Kuzey Afrika ülkeleri vd.) güçle yasakladığı, pozitif bilim dünyasının dışladığı bu geleneksel tedavi uygulamaları, artık sistem içine alınmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), İngiltere, ABD gibi ülkelerin sağlık otoriteleri “geleneksel ve tamamlayıcı tıbbi yöntemlere” kendi ülkelerinde bitkisel ve plasebo etkilerini göz önüne alarak, inanan vatandaşlarına, modern tıbbi tedavileri tamamlayıcı veya destekleyici olarak uygulanmasına yararlı olacağı ihtimaliyle müsaade etmektedir. Modern sağlık hizmetlerini vatandaşlarının tümüne sunamayan ülkelerde, mahrum kesimlere, hiçbir sağlık hizmeti almamalarındansa geleneksel sağaltıcıların hizmet götürmesi makbul görülmektedir. Geleneksel tedavi uygulamalarının sağlık sistemi içerisine alınması tavsiyesi ile, kayıt altına alınarak bir ekonomik değer, bir meta haline getirilmelerinin amaçlandığı kanaatindeyim.  

Akupunktur, Ayurveda, Unani (Yunani) Tıp ve Müslüman topluluklardaki geleneksel sağaltım uygulamaları Çin, Hindistan, Pakistan, Mısır, Tunus gibi modern tıbbi hizmetlere ulaşımın çok yetersiz olduğu kalabalık ülkelerde ve nüfusun % 70-80’inin köylerde ve kırsalda yaşadığı zamanların Türkiye’sinde tüm halkın sağlık hizmeti alabilmesini sağlayan çözümler olarak anlamlıydı. Çin, Hindistan, Pakistan için halen sürdürülmesi elzem olabilir. Ama, nüfusunun nerdeyse % 80’inin şehirlerde yaşadığı ve her türlü sağlık hizmetine hiç vakit kaybetmeden ulaşılan günümüz Türkiye’sinde geleneksel tedavilerin uygulanması, bir ihtiyaca cevap vermek veya bir anlayışın gereğini yerine getirmekten çok, bir nostalji, bir umudun yaşatılması ve modern tıp gibi ticarete konu edilmesidir. 

Ülkemizde, saf niyetle, alternatif/geleneksel tıp bazı kötülükler taşıdığı sezilen, düşünülen modern tıbba karşı tahkim edilmeye çalışılmaktadır. Bu gayretlerin derininde tıbb-ı nebeviyi veya islami tıbbı ihya etmek dürtüsü de kolayca reddedilemez. Ancak bu iyiniyetli girişimler izahı plasebo ve telkin etkisi dışında açıklanamayacak uygulamaların da islami veya nebevi sıfatını alarak kutsallaştırılma tehlikesinin yolunu açmaktadır. Doğru ve dengeli beslenmeyen, çevreden gelen her türlü zararlı etkenlere maruz, sağlıksız sosyal çevrede sağlıksız ilişkilerle yaşayan, en ufak bir rahatsızlıkta sağlık merkezine koşan, sık sık tahlil yaptıran, tomografi, manyetik rezonans ve diğer tetkikleri rutinleştiren birisinin Mısır, Grek gibi antik medeniyetlerden tevarüs edilen ve birbirine zıt hastalıkların da dahil edildiği geniş bir listedeki birçok hastalığın tedavisi olarak takdim edilen hacamatın, otlardan yapılan karışımların bir ibadet, sünneti ihya tadında uygulanmasını bir islami tıp örneği olarak sunmak rahatsız edicidir…     

İbn-i Sina, Ali İbni Abbas, İbni Zuhr, Mevali, Hunayn bin İshak, El-Zehravi, El-Razi gibi Müslüman alimlerin kitaplarındaki ilaç, ameliyat, girişim ve tavsiyelerinin günümüzde tatbik edilmesi de çağımızda islami tıbbın temsili olmayacaktır. Söz ettiğimiz klasik kaynakları inceleyen araştırmacı ve yazarlar haklı olarak, bu dönem islam tıbbının modern tıbbın temellerini oluşturduğunu, halen benzer cerrahi aletler ve yöntemlerin uygulanmakta olduğunu belirtmektedirler. O zaman, neredeyse 1000 yıl önceki uygulamalar yerine, o dönem Müslüman dünyasındaki tıbbın devamı veya takip eden evresi olan modern tıp uygulamalarını tercih etmek daha doğru, daha gerçekçi değil mi? Nitekim, en değerli ve etkili Müslüman tıp alimlerinin yazdığı kitaplara ve uygulamalarına baktığımızda modern tıp dediğimiz yöntem ve uygulamalarla oldukça benzeştiğini görürüz. Anamnez yani hastanın şikayetlerinin dinlenmesi, çevresi ve ailesi hakkında bilgi edinilmesi, görme ve elle muayene (inspeksiyon, palpasyon), hastanın sekresyon ve atıklarının değerlendirilmesi ile teşhise varma. İlaç ve cerrahi girişimlerle iyileştirme ameliyeleri. Bugünkü tıbbın basamakları da, anamnez, muayene, tahlil, görüntüleme, ilaç ve cerrahi işlem ve girişimlerdir. Sonuç olarak adil bir değerlendirme yaparsak, Avrasya coğrafyasında İran, Yunan, Mısır ve Hint kaynaklı tıbbi bilgiler Müslümanlarca geliştirilerek yeni bir safhaya ilerletildi. Avrupa tabipleri ve bilginleri de İbn-i Sina ve Zehravi gibi müslümanlardan edindikleri bilgileri yıllarca tedris ve tatbik ettikleri gibi bu bilgiler temelinde yaptıkları araştırma ve buluşlarla bugüne gelen modern tıbbın temelini attılar. 

Nitekim, bu alimler de kitaplarına islam tıbbı gibi bir isim koymamışlardır: El-Kanun fi’t-tıbb, kitabında İbn-i Sina Galenos, Hipokrat ve Aristo’nun isimlerini zikrederek alıntılar yapmakta, kendi gözlem ve tecrübelerinden oluşan görüşlerini serdetmektedir. O günün bilgileri muvacehesinde anatomi, fizyoloji ve farmakolojik bilgilere yer vermektedir. İlaç terkipleri ve onlarla yaptığı denemeler ve etkilerinden bahsetmektedir. Cerrahi nitelikte girişimlerden söz etmektedir. Zehravi ve Sabuncuoğlu’nun kitaplarında ise birçok cerrahi işlem ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Bu cerrahi işlemleri uygulamada kullanılan cerrahi aletler çizimleriyle birlikte tarif edilmektedir. 

Günümüzde ya da bu çağda islam tıbbı değil ama, islami anlayışa uygun bir tıp sistemi inşa etmeye girişilebilir mi? Böyle bir girişimin başarı şansı var mıdır? İmkansız değilse, nasıl bir zeminde muhtemeldir?  

İslami bir ekonomik hayatı, kapitalizmin tüm unsurlarıyla yerleştiği bir toplumda kısmen de olsa uygulayabilir miyiz? Zekat, faiz yasağı, her türlü israf yasağı, paylaşma, kanaat, emeğin sömürülmemesi, emeksiz kazancın hor görülmesi gibi unsurların belirlediği bir anlayış, davranış ve tutumun bir arada yaşanmasıyla ortaya çıkacak bir ekonomik düzeni, bu toplumda uygulamaya teşebbüs edersek, ortaya “faizsiz bankacılık” adı verilen ve kapitalist sistemin yabancılamadığı bir acayip uygulamadan daha öte bir şey çıkmaz. 

Kapitalist sistemin insanların anlayış, davranış, dünyayı algılama, hayatı anlamlandırma ve tutumlarını belirlediği ve her alanda yerleşmiş uygulamalarla egemen olduğu bir toplumda, ana akım tıp (modern tıp) sistemin biçimlendirdiği ve sistemi işleten ve güçlendiren bir yapıdadır. Nasıl ki, kapitalist sistem içinde islami bir ekonomik düzen gerçekleştirmek imkansızsa; aynı şekilde, sağlık sistemiyle, hizmeti sunan ve alanıyla, bu yapı ve anlayıştaki egemen tıbba yüzyılı aşkın süredir teslim olmuş bir toplumda “islam tıbbı” veya “islami tıp” olarak nitelenebilecek bir sistemin ortaya konması da ihtimal dahilinde görünmüyor.  

  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir