Görüşler

Kaşıkçı cinayeti Demokles’in kılıcı

Kaşıkçı cinayeti Demokles’in kılıcı

Cemal Kaşıkçı cinayetinin İran cephesinden nasıl yorumlandığını, akademik çalışmalarını İran üzerine yoğunlaştıran Cemalettin Tasken analiz ediyor.

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürüldüğü Riyad yönetiminin itirafıyla kesinleşse de 2 Ekim 2018 tarihinden beri cesedinin akıbetiyle alakalı henüz net bir bilgi yok. Kaşıkcı’nın, talep ettiği evlilik belgesini alması için Washington’daki Suudi Büyükelçiliği tarafından İstanbul Başkonsolosluğu’na yönlendirildiği iddia ediliyor. Bu yönlendirme ile suç mahalli olarak Türkiye seçilmiş oldu. Ayrıca Riyad’ın Yemen’deki barbarlığına toz kondurmayan Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri medyasının; Kaşıkçı’nın Katar, Türkiye ve Müslüman Kardeşler ile bağlantıları üzerinde durması, bir gazeteciyi aşan bir hesaplaşmayı işaret etmekte. Nitekim Cemal Kaşıkçı, bugüne dek kaleme aldığı yazılarında reform talepleri veya Yemen’deki savaşa olan muhalefeti ile öne çıksa da bağlantıları hakkında yazılanlara bakılırsa kendisi bir gazeteciden fazlası. 

Bu karmaşık olayı anlamlandırmak için cinayetin hem kriminal hem de diplomatik boyutlarını değerlendirmek gerekir. Kriminal boyutuyla işin uzmanları uğraşadursun; olayın diplomatik açıdan hangi ülkeye/ülkelere nasıl bir manevra alanı sağladığına veya hangi ülkenin/ülkelerin planlarını bozduğuna dair kafa yormak önemli. Kaşıkçı cinayetinin, ABD, Suudi Arabistan ve İran arasındaki gerilimi yeni bir aşamaya taşıdığı bir gerçek. Zira İran’a yönelik baskı planında Suudi Arabistan ile ABD arasında yakın bir iş birliği söz konusu. İran’a yönelik geniş çaplı bir baskı planına ortak olan bir ülkenin tüm dünya tarafından bir cinayetin sorumlusu olarak gösterilmesi, ABD açısından kaygı verici. Nitekim Türk polisi tarafından yürütülen başarılı operasyon neticesinde Kaşıkçı cinayetine dair bütün emarelerin Suudi Arabistan yönetimini ve Veliaht Selman’ı işaret etmesi, İran karşısında ABD-Suudi Arabistan birlikteliğine gölge düşürmüş vaziyette. 

Beyaz Saray yönetimi, 4 Kasım’da İran’ın tüm petrol ihracatını durduracak sert önlemleri uygulamaya koyacak. Böyle kritik sürecin hemen öncesinde Suudi Arabistan’ın, Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayında ana fail durumunda olması İran’a yönelik baskı politikasının inandırıcılığını azaltmakta. Çünkü ABD’nin İran’la alakalı planında İsrail ile birlikte en büyük destekçisi Suudi Arabistan. Tahran üzerinde kurulan siyasi ve ekonomik ambargo konusunda Avrupa Birliği’nin de ikna edilmeye çalışıldığı bir dönemde yaşanan Kaşıkçı olayı Trump’ın planını bozmuş vaziyette. Zira İran’a yönelik baskının işe yaraması için Trump yönetimi, İran’ın petrol satışlarını engellemeyi amaçlıyor. Beyaz Saray, küresel fiyatları belirli bir seviyede tutarak petrolün dolaşımını sağlama adına Riyad’la iyi bir ikili olduğunu düşünmekte. Bununla yetinmeyen Trump ve ekibi, 4 Kasım’da İran ile dolar üzerinden para transferi başta olmak üzere petrol ticareti, yatırım ve finans gibi birçok alanda faaliyet gösteren şirketlerin ABD ile iş yapmasını yasaklayan bir yaptırım planı açıklayacak. Bu yaptırımları inandırıcı kılmak için en büyük destekçisi ise Riyad. Ancak Kaşıkçı cinayeti, Riyad’ın teminat gücünü sarsmakla kalmadı. Tahran’ın bölgedeki bütün istikrarsızlıkların ana nedeni olarak gösterilmesi fikrinin de önüne geçti. 

'Tahran, Türkiye’nin cinayete dair kesin kanıtları büyük bir devlet sorumluluğuyla aşama aşama kamuoyuyla paylaşmasını dikkatle izliyor.'

Ayrıca Washington, Tahran’ı Basra Körfezi’nde çevrelemek için Riyad’ı kullanacaktı. Riyad’ın petrol gelirlerinde önemli bir artış elde etme şansını yakaladığı bir dönemde Kaşıkçı cinayetinin meydana gelmesi ve dünya medyasının olaya gösterdiği ilgi, Trump’ın politikalarını sorgulanır hale getirirken Veliaht Prens MbS’nin siyasi geleceğini tehdit edecek boyuta ulaştı. Tam da bu dönemde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesi Riyad’a: “Ya olayı detaylarıyla aydınlatıp gerekeni yap ya da ezeli düşmanın/rakibin İran karşısında elde edeceğin siyasi ve ekonomik çıkarları unut” mesajıydı. Avrupa Birliği başta olmak üzere dünya kamuoyu, Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik katliamların yanı sıra Kaşıkçı cinayetinin faili olmasına rağmen ABD tarafından İran’ın “bölgedeki en büyük tehlike” olarak sunulmasının hatalı bir yaklaşım olduğu görüşünde birleşmiş vaziyette. 

Bu eleştiri ABD’nin bölgeye yönelik politikalarının zeminini de daha kaygan bir hale getirmekte. Nitekim Yemen’de insanları açlığa mahkûm edip, muhalif kesim ve gazetecileri yok etme politikası uygulayan Riyad’ı görmezden gelerek Tahran’ın bölgedeki yayılmacılığına odaklanmak inandırıcı ve adil bir yaklaşım değil. Trump’ın Riyad’ın bölgedeki cinayetlerine göz yumması, senato seçimleri öncesinde hanesine eksi değer olarak yazılmasına neden olabilir. Tüm bu olasılıkların farkında olan Beyaz Saray, Kaşıkçı’nın İstanbul’da vahşice katledilmesinin, gelecekteki İran stratejisine verdiği zararların boyutunu tespit etmeye çalışıyor. ABD’li bakan Pompeo’nun Türkiye’ye olan ziyareti bu kapsamda değerlendirilebilir. ABD başkanlık seçimleri öncesindeki söylemlerinde İran başta olmak üzere bölgeye yönelik dikkat çeken vaatlerde bulunan Trump’ın inandırıcılığı bu olayla bir kez daha sorgulanır hale geldi. Ayrıca Beyaz Saray’ın bölgeye yönelik politikalarında en büyük destekçisi olan Riyad’ın illegal operasyon yapan bir ülke olarak dikkat çekmesi, ABD iç politikasındaki tepkileri arttıracak cinsten.  

Türkiye tarafından yapılan soruşturmanın adım adım ilerlemesi ve konuyu takip edenlerin aşama aşama bilgilendirilmesi, Riyad’a olan güveni yok etmenin yanı sıra İran’ın karşılamaya hazırlandığı baskıyı azaltan bir etken. Türk polisinin olaydaki tüm detayları titizlikle değerlendirmesi, Kaşıkçı olayını unutturmak ve yeniden Tahran’a odaklanmak isteyen ABD ve Suudilerin yol haritasını sekteye uğratmış görünüyor. Türkiye, 4 Kasım tarihine kadar yeni delillere ulaşır ve olayı aydınlatmaya yönelik yeni adımlar atarsa hem Riyad’ın gizli işleri ifşa olacak hem de Tahran biraz daha zaman kazanacak. ABD Başkanı Trump’ın cinayeti bir takım haydutların işlemiş olabileceğini söylemesi, Washington için yaklaşan İran planının, Kaşıkçı olayına kurban edilmek istenmemesi anlamına geliyor. İranlı yetkililerin ise İran iç politikasındaki baskılara rağmen Batı ile yeniden müzakereye açık olduklarını belirletmeleri anlaşmayı korumak adına Tahran’a yeni bir fırsat sunabilir.  

Kaşıkçı olayının İran tarafından nasıl ele alındığına da bakmak gerekiyor. İran basını, Türkiye’nin cinayetle ilgili titiz bir çalışma yürüttüğünden bahsedip çalışmaları “temiz oyun” veya “temkinli ifşa” başlığı ile duyuruyor. Ancak olayın bir de basında olmayan ama kapalı kapılar ardında konuşulan boyutu var. İran’daki siyasi akıl, Kaşıkçı cinayetinin öncelikle Türkiye’nin Suriye politikasını etkileyecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyor. Suriye’de PYD ve diğer terör gruplarına karşı başarılı askeri operasyonlar yapsa da Ankara’nın daha güneye inmesinin mutlaka engellenmesi gerekiyor. Ayrıca Tahran’a göre, Kaşıkçı cinayetinin işleneceği yer olarak İstanbul’un seçilmesi, Türkiye’nin çeşitli istihbarat örgütleri tarafından rahatça operasyon yapılabilecek bir ülke olduğunu gösteriyor. Cinayetle, Türkiye’nin güvenilirliği gündeme getirilerek Riyad-Ankara arasında gerilimli bir sürece girilmesi Tahran’ı memnun eder. Olay, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın arasını açarak Ankara’nın Suriye’deki dikkatinin dağılmasını beraberinde getirebilir. Ayrıca bu gerilim, Tahran’a bölgede yeni manevra alanları sunmasının yanı sıra Rusya’ya daha geniş çevreleme imkânı sağlayabilir. 

Tüm bu beklentilerin üzerine Türkiye’nin olaya serinkanlı yaklaşması ve cinayete dair kesin kanıtları büyük bir devlet sorumluluğuyla aşama aşama kamuoyuyla paylaşması, İran tarafından dikkatle takip ediliyor. Kaşıkçı soruşturması devam ederken Ankara’nın Suriye ve Akdeniz sahasındaki gelişmelerle yakından ilgilenmesi, Tahran’ın gizli ajandasında tuttuğu beklentilerini boşa çıkarmış görünüyor. ABD’nin İran’a yönelik baskı planındaki diğer ortağı olan İsrail’in de bu sürece olan yaklaşımına kısaca değinmek gerek. Tel Aviv, Kaşıkçı cinayeti ile ilgili gelişmeleri sessizce takip etmekte. Bu sessizliğin nedeni İran’a yönelik baskı politikalarında ortağı olduğu ABD ve Riyad’ın başarısızlığı. İsrail, İran konusunda Suudi Arabistan’ın bölgedeki en güçlü müttefiki iken ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması tartışması, Doğu Akdeniz’deki enerji havzası ve Filistin meselesinde Türkiye ile gerilimli bir süreç yaşıyor. Tel Aviv’in Riyad’la alakalı bugüne kadar dile getirdiği olumlu görüşleri ile Türkiye hakkındaki olumsuz düşünceleri, Kaşıkçı olayı nedeniyle alt üst olmuş vaziyette. Zira bir tarafta Kaşıkçı olayının faili Suudi Arabistan diğer tarafta ise olayın aydınlatılması adına sorumlu davranan ve süreci bilinçli bir şekilde yürüten ülke olarak öne çıkan Türkiye. 

Ayrıca Suudilerin, kendi konsolosluklarında bir gazeteciyi öldürme konusundaki rahat tavırları İsrail için endişe verici bir gelişme. Cinayeti titizlikle araştıran Ankara ise bu dehşet verici olayı aydınlatma adına gösterdiği gayretle İsrail’i hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. Bu durumda İsrail’in yapabildiği tek şey sessiz kalmak ve Beyaz Saray yetkililerinin bu işten nasıl sıyrılıp İran’a yönelik baskıyı yeniden gündeme nasıl taşıdıklarını seyretmek. Nihayetinde Kaşıkçı cinayeti, bir gazetecinin öldürülmesinin ötesinde bölgedeki oyunun yeniden kurulduğu bir sürecin başlangıcı olabilir. 

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir