Görüşler

Milliyetçilik mi? Vatanseverlik mi?

Milliyetçilik mi? Vatanseverlik mi?

ABD Başkanı Trump üzerinden gündeme gelen tartışmalardan biri de ‘milliyetçilik ve vatanseverlik’ kavramları çerçevesinde yürüyor. Fuat Keyman, bu iki kavram arasındaki üç temel farkı ele alıyor.

FUAT KEYMAN

Bu yılın başında Washington’da, Türkiye-Amerika ilişkileri üzerine toplantılara katılırken ilginç bir yazı okumuştum. Bu yazıda tartışılan konuya karşı ilginin hem kamusal hem de akademik alanlarda arttığını görüyoruz.  

“Trump, milliyetçi mi vatansever mi?” yazının başlığıydı. Bu sorunun yarattığı tartışma sadece Amerika’yla sınırlı değil; aksine, Brexit’ten ticaret savaşları tartışasına uzanan geniş bir alanda küresel ölçekte, karşılaştırmalı olarak ve başka ülke liderlerine ( Rusya, Çin, Hindistan, Britanya, Polonya, Macaristan, Brezilya gibi) gönderim yaparak genişliyor. 

Akademik alanda da son dönemlerde “vatanseverlik” kavramı üzerine çalışmaların arttığını izliyoruz. Amerika’da son dört yıldır Trump yönetiminin söylemi ve uygulamaları vatanseverlik kavramına ilginin temel nedeni ama çalışmalar ve tartışmaların odağı giderek karşılaştırmalı olarak demokrasinin ve küreselleşmenin geleceğine üzerine kayıyor. 

Trump, milliyetçi mi, vatansever mi sorusuna yanıt şu: Trump, söylem, tavır ve ideolojik olarak vatansever değil, aksine milliyetçi, hatta sert tonda milliyetçi bir liderdir.  

Bu yanıtta ilginç ve önemli olan, klişelerin, genel varsayımların, çarpıtmaların tersine, “milliyetçilik” (nationalism) ve “vatanseverlik” (patriotism) arasında net bir ayrım yapılması; diğer bir değişle, milliyetçilik ile vatanseverliğin, ideolojik, söylem, felsefe, ve uygulama düzeylerinde aynı ve eş anlamı olmadığı savını içermesi.  Daha da önemlisi, milliyetçilik olumsuz, demokrasi, birlikte yaşama, hukukun üstünlüğü ve küreselleşmeye bir meydan okuma ve risk olarak görülürken,  vatanseverliğe, olumlu, yapıcı ve milliyetçiliğe karşı korunması ve uygulamaya sokulması gereken bir kavram, bir ideoloji olarak yaklaşılması. 

Bu tartışmayı, küresel, bölgesel (AB) ve kendi ülkemizle de ilgili olarak önemli ve faydalı buluyorum, bu nedenle de okuyucularla hem bu tartışmanın içeriğini, hem de kendi düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 

İlginç olan; milliyetçilerin vatansever olduklarını söylerken, kendilerini vatanseverlikle meşrulaştırırken ve rakip olarak gördükleri liberalizm ve demokratlık gibi kuram ve yaklaşımları bireyci ve vatansever olmamakla suçlarken, son dönemde yapılan bu tartışmanın, milliyetçilik-vatanseverlik ayrımı üzerinden milliyetçiliğe karşı vatanseverliği savunmak ve desteklemek amacıyla yapılması. 

Tartışmanın yapıldığı tarihsel bağlam önemli ve kısaca ortaya koyalım: Küreselleşen dünyanın bugün içinde bulunduğu, güvenlikten ekonomiye, kutuplaşmadan kültürel şiddete, iklim değişikliğinden işsizlik ve yoksulluğa uzanan geniş yelpazede tezahürlerini gösteren “çok boyutlu kriz ve türbülans” ve bu kriz ortamında dünyanın farklı yerlerinde seçim kazanarak başa gelen “güçlü liderler”in ve onların ortaklaştığı “milliyetçi söylem ve uygulamaları”.  Küreselleşmenin çok boyutlu krizi ve türbülansına karşı “liderler dönemi” diyebileceğimiz liderlerin siyasette, hatta kendi partilerine karşı güçlenmeleri ve yönetim anlayışı olarak milliyetçiliği tercih etmeleri. 

Güçlü ülke, güçlü devlet, güçlü ekonomi, ülkeyi tekrardan büyük yapmak, ulusal birlik, devlet bekası, devlet güvenliği, yabancılara, göçmenlere, mültecilere, farklı olanlara karşı ulusal ya da egemen kimliği koruma, vb. referanslar dünya siyasetinde ön plana çıkmış liderlerin söylemlerindeki ortak paydayı oluşturuyor.  Siyasi, ekonomik, kültürel milliyetçilik, küresel krize, risklere, meydan okumalara karşı yönetim anlayışı ve ideolojisi olarak tercih ediliyor.   

Küreselleşmenin çok boyutlu krizi ve türbülansı milliyetçiliği yükseltirken, siyasette güçlü liderler dönemini yaratıyor.  Bu durum, altını çizelim, hem gelişmiş demokrasilerde ve ekonomiler de (Amerika ve Britanya) hem de gelişmekte olan demokrasilerde ve ekonomilerde yaşanıyor. Güçlü liderler ve milliyetçi söylemleri giderek küresel ölçekte zamanın ruhunu şekillendiriyor. 

Tam da böyle bir tarihsel bağlamda, milliyetçiliğin karşısına liberalizm ya da demokratlık değil, vatanseverlik getiriliyor; güçlü liderlerin milliyetçi söylem ve uygulamalarına karşı vatanseverliğin kuvvetli ve güçlü bir yanıt olabileceği önerisi yapılıyor. 

Trump, milliyetçi ama vatansever değil denilirken şu saptamalar yapılıyor: 1) milliyetçilik vatanseverliği içerir ama ikisi özdeş değildir; 2) her milliyetçi söylem vatanseverliği içermez, hatta ona karşı bile olabilir; 3) vatanseverlik bugünün küreselleşen dünyasında milliyetçiliğe karşı korunması ve tercih edilmesi gereken bir siyasal kuram ve ideolojidir.   

Trump için yapılan bu saptamadan daha akademik alana kayarsak, milliyetçilik ve vatanseverlik ayrımının şu saptamaları da içerdiğini görüyoruz: 

Birincisi, vatanseverlik üzerine ilk çalışmalardan olan Richard Price’ın 1789 yılında yayımlanan “Ülkemi Sevmek Üzerine Bir Söylem” çalışmasında vurguladığı gibi, bir insanın ailesini sevmesi (yakın çevre), ülkesini sevmesi (ulusal çevre), ve dünyayı ya da farklı olanları sevmesi arasında bir çelişki ya da çatışma yoktur. Ülkesini seven biri, dünyayı ya da farklı olanları da sevebilir. Hatta bugünün dünyasında buna doğayı, hayvanları, yani tüm canlıları da ekleyebiliriz. Bu bağlamda da, vatanseverlik, milliyetçiliğin tanım gereği içerdiği “biz ve onlar”  ve “ben ve öteki” gibi ayrımları/karşıtlıkları içermez. Vatansever biri, vatanını severken aynı zamanda kozmopolit olabilir, farklı ülke insanlarını, tüm canlıları ve doğayı sevebilir; 

İkincisi, vatanseverlik, ünlü felsefeci Jurgen Habermas’ın Almanya ve Avrupa Birliği için savunduğu “anayasal vatanseverlik” kavramı gibi;  James Baldwin’in, “Vatanım Amerika’yı dünyadaki ülkelerden fazla seviyorum;  tam da bu nedenle, onu sürekli eleştirme hakkım olduğunu vurguluyorum” sözü gibi, siyasal toplum, siyasal normlar, değerler ve duygularla ile ilintilidir.  Vatanı sevmek onu yönetenleri, yönetim biçimini ve uygulanan değerleri eleştirmek hakkını da içerir.  Buna karşı, milliyetçilik, lidere ve yönetime sadakati, yönetimin normlarını, uygulamaya sokulan değerleri kabul etmeyi ve onları savunmayı gerekli kılar.  Vatanseverlik eleştirel düşünceyi içerirken, milliyetçilik sadakati ve var olanı korumayı ön plana çıkarır. 

Üçüncüsü, vatanseverlik, bu konudaki çalışmalarıyla ünlü felsefeci Alasdair MacIntyre’un önerisine göre, liberalizmin bireye verdiği öneme karşı kendi ülkemize olan sevgiyi ve sorumlulukları ön plana çıkartır ama bu sevgi ve sorumluluk gerekli olarak biz ve onlar ya da ben ve öteki ayrımını içermez.  Sorumluluk vatandaşlık temelinde, sevgiyse,  genel ve kapsayıcı değerler üzerine olabilir. Bu anlamda da, vatanseverlik milliyetçilikten ayrılır. 

Milliyetçilik ve vatanseverlik arasındaki bu önemli üç farklılık, bize Trump’ın milliyetçi ama vatansever olmadığı saptamasının anlamlı kılmaktadır.  Daha da önemlisi, milliyetçiliğin gerekli olarak vatanseverliği içermediğini bize söylemektedirler.  Son olarak da, milliyetçi olmadan da vatansever olunabileceğini ortaya koymaktadırlar.   

Milliyetçi olmadan vatansever olmak bugünün küreselleşen dünyasında ne anlama gelir? Bu soruya bundan sonraki yazımda yanıt arayarak bu önemli tartışma üzerine görüşlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir