Görüşler

Son viraj

Son viraj

Tüm veriler, Türkiye seçmen davranışının ortak belirleyenlerinden birisi olan adalet ve vicdan saikı üzerinden vatandaşın adaletsizliğe itiraz edeceğini gösteriyor

Önümüzdeki sınav İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerine ilişkin değildir. Asıl olan, İstanbul seçmeninin sandığa, demokrasiye, iradesine yapılan fütursuz müdahaleye ne yanıt vereceğidir. 

Bu anlamda, Türkiye, demokrasi tarihinin kritik anlarından birisine doğru ilerliyor.  

İki kutup arasında bu denli yakın seyreden bir siyasi yarışmada sonuçlarla ilgili tahmin yürütmek zordur. Ne var ki, bu kez seçim sonuçlarıyla ilgili tahmine bile gerek olmadığını sanıyoruz. Sahadan gelen tüm bilgiler, tüm araştırmalar, tüm gözlemler, Türkiye seçmen davranışının (muhafazakarlar başta olmak üzere farklı eğilimlerini kuşatan) ortak belirleyenlerinden birisi olan adalet ve vicdan saikının varlığı ve tarihsel örnekleri, vatandaşın iradesine sahip çıkacağını, adaletsizliğe itiraz edeceğini gösteriyor.  

Kendi adıma kestiremediğim tek husus, aradaki muhtemel oy farkıdır. Ancak bu fark siyasi iktidar aleyhine ne denli yüksek olursa, tepkinin demokratik niteliğinin de o denli kuvvetli olacağı ortadır. Ayrıca kayda değer bir oran farkı durumunda, 23 Haziran seçimlerinin Türkiye siyasetinin ana damarlarını ve ittifaklarını etkileme gücü olacaktır.  

23 Haziran, her şeyden önce, AK Parti’nin ve Erdoğan’ın sahnesidir. 

Durağanlığı ve statükoyu politik dil olarak benimseyenlerin, siyasi okumaları ve siyasi stratejileri de durağanlaşır. Güç ve sayısal üstünlük üzerine kurulu kimlik politikalarının arkasındaki toplumsal tasavvur zamanla birçok yönüyle hayali bir topluma tekabül etmeye başlar ve gerçek toplum arasındaki makas açılır. Çok parçalı bir toplumda böyle bir siyaset, kaçınılmaz olarak birbirini derinleştiren hatalar üzerine oturmaya başlar.  

Erdoğan’ın 31 Mart’a ve 23 Haziran’a ilişkin okuma ve stratejileri bu duruma tipik bir örnek oluşturuyor. 

AK Parti lideri her şeyden önce, 31 Mart seçim sonuçlarını yanlış okudu. Oy davranışı açısından kemikleşmiş, yani değişmeyen, AK Parti’den (ya da Cumhur ittifakından) başka oy mecrası olmayan, kendi içinde türdeş bir muhafazakar çoğunluk varsayımından yola çıktı. Gerek bu varsayım gerek ona bağlı seçim sonucu değerlendirmesi, ortalama değer temsili, siyasi istikrar ve toplumsal merkez ilişkisi, adalet, vicdan, sahicilik, siyasi kibre mesafe, aile ve siyaset ilişkisi, kültürel kimlik - kamu yararı etkileşimi, ekonomik kriz gibi Türk seçmeninin ortak tarihsel hassasiyetlerini dikkate almadı.  

Bu sadece siyasi bir hata değil, AK Parti’nin son  yıllarını tanımlayan “siyasetsizliğin” ta kendisiydi.  

Nitekim 31 Mart’ta yaşanan oy kaybını, AK Parti teşkilatının muhafazakar seçmenle yetersiz olan ilişkisine ve küskünlüğe bağladı. Özellikle İstanbul başkanlık seçimini kaybetmesi varsayımına göre hem makul değildi, hem büyük fiili ve simgesel iktidar kalesinin kaybı anlamına geliyordu. 

Seçimlerin yenilenmesi girişimi, değişmez, ama biraz ihmal edilmiş çoğunluk varsayımının, kayıp endişesinin muhafazakar seçmenin “beklenen-doğru” istikamette harekete edeceğine yönelik özgüvendi bir sonucu olarak yapıldı.  

23 Haziran seçim stratejisini de bu okumadan hareketle üretti. Teşkilatın tüm gücüyle sahaya inmesi, özellikle küskün muhafazakar seçmenle temas kurulması, onun ikna etmesi bu stratejinin ilk ayağıydı. İkinci ayak, teşkilat-seçmen ilişkisini siyasi lider değil, aday ve alt birimler üzerinden yürütmek, boşlukları böylece doldurmaktı. Buna üçüncü ayak olarak tam benimseyemediği, ama siyasi danışmalarının istediğine uyararak bir miktar yerine getirdiği beka söyleminden uzaklaşma çabaları eklendi. Kendisine beka söyleminin hem muhafazakar Kürt seçmen üzerinde hem genel olarak sivillik iddia ve imajı üzerinde olumsuz etkilerde bulunduğu söyleniyordu. Ancak İmamoğlu’nun karşısına Yıldırım’dan çok, tahripkar diliyle, beka söylemi ve otoriterlik bağını tam temsil eden tonuyla bir başka anlayışın temsilcisi, İçişleri Bakanı Soylu çıktı. Çok geçmedi, Erdoğan spontane tüm konuşmalarında siyasetsizliğin, statüko politikalarının kaçınılmaz dili olan bu söyleme geri döndü.  

Bunlara paralel olarak, belki de bunların doğal bir sonucu olarak, Erdoğan ve AK Parti, alttan gelen, itirazla iç içe girmiş, yeni dalgayı da göremedi.  

31 Mart seçimlerinde Cumhur ittifakının 2 puanlık kaybının yanında, sonuçlarının satır aralarında, özellikle büyük kentlerde, metropollerde ortaya çıkmakta olan bir eğilim vardı. Bu eğilim, hem kutuplaşmaya, kutuplaşma siyasetine yönelik tepki, hem kutuplar karşısında siyasi ve toplumsal merkezin yeniden oluşması ilişkin talepten oluşuyordu. İmamoğlu’nun seçmen gözünde ilginç kılan hususlardan birisiydi buydu. 

Siyasetsizlikte durağanlık, durağanlıkta siyasetsizlik kurucu unsurdur. 

Erdoğan stratejisinin işe yaramadığını gördü, ancak okumasını, varsayımını, paradigmasını değiştirmedi. Adaylar arasında televizyon tartışmasına onay vermesinin nedeni, ilk anketlere göre kan kaybının devamıydı. Temas ve ikna yetmeyince, Yıldırım’ın performansına umut bağladı. O da olmadı, son çare olarak yeni stratejisini tümüyle ters yüz ederek sahaya çıktı.  

Ancak sahadaki söylemi bildik. Meydan okuma, kutuplaşma ve siyasetsizlik üzerine oturan bir söylem. Kendi belediye başkanlığını hatırlatma, kutuplaşmaya tekrar el atma, İmamoğlu’na ölçüsüz, çatışmacı, dışlayıcı bir dille yüklenme, Erdoğan kullandığı son araç. Ne var, bugüne kadar kan kaybının yaşamasına yol açmış bir araç. 

Bu hafta içinde yaptığı konuşmalardan örnekler şöyle: 

-“Biz İstanbul’umuzu bu yalancılara teslim edemeyiz...” 

- “Veri kopyalama FETÖ sanatıdır...” 

-“Yarın basında bunun başka görüntüleri çıkacak...” 

- “Biz ne valimize it dedirtiriz, ne de polisimize şerefsiz dedirtiriz. Utanmıyor mısın ya, bunların hesabını soracağız. Herkes yerini haddini bilecek...”  

- “Bize Mursi’yi hatırlatanlarla mı biz şimdi yarışıyoruz? Evet… Şu anda unutmayın, Pazar günü yapılacak seçimde bir tarafta bize Mursi’yi hatırlatanlar var, diğer tarafta adaletle bu yolda yürüyecek olanlar var. Onun için şu 5 gün çok önemli...” 

- 23 Haziran bir yönüyle belediye başkanlığı seçimidir. Ama dışarıdan böyle bakılmıyor ... Bu seçim bizden ziyade Türkiye’yi hedef alanlar için hayati öneme sahiptir ...  

- “Bu seçimi 1453’ün rövanşı olarak görenlere Osmanlı tokadı patlatmaya hazır mısınız?” 

Erdoğan,31 Mart öncesi ayarlarına dönmüş bulunuyor. 23 Haziran gecesi seçmenin yanıtını hep birlikte göreceğiz. 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir