Görüşler

Yıldırım Beyazıt Han neden kaybetti?

Yıldırım Beyazıt Han neden kaybetti?

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’ndan Prof. Dr. Ünal Çamdalı “Yıldırım Beyazıt döneminde hızlı büyüme sonucu alınan topraklarla organik bir bağ oluşamamış; Ankara Savaşında bazı beylikler Timur’un yanına geçmeyi tercih etmiştir” diyor.

ÜNAL ÇAMDALI YAZDI

Tarihi olayların değerlendirilmesi pek de kolay değildir. Zira ortaya konulan değerlendirmelerin bilgi ve belgelere dayandırılması gerekmektedir. Bilgi ve belge olmadan yapılan değerlendirmeler ve yorumlar isabetli olmayabilir veya yanıltıcı olabilir. Bu bakımdan tarih demek bir anlamda bilgi, belge veya iz demektir. Olaylarla ilgili yazılı belge olmasa da arkeolojik bulgular da bilgi ve belge niteliğindedir. Geçmişle ilgili bunlar da önemli veri kaynağıdır. Dolayısıyla, verilere dayalı olarak da tarihin karanlığında kalmış olaylar, gün yüzüne çıkartılmaktadır. Bu hususta ne kadar bilgi ve belge varsa o kadar da gerçeklik söz konusu olacaktır.  

Başlıktan da anlaşıldığı üzere önemli tarihi bir olayla alakalı olarak, bir mühendis hocanın çok ilginç tespitlerini, kişisel katkımla da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilindiği üzere, Osmanlı Türk Tarihinde çok önemli bir yeri olan Ankara Savaşı (20 Temmuz 1402), Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt ile Türk Moğol İmparatoru Timur arasında gerçekleşmiştir. Bu savaş, Türk Tarihi açısından çok dramatik sonuçları olan bir savaştı. Aynı zamanda iki Türk devletinin birbiri ile savaşıydı. Adeta Türkün Türk’le savaşıydı. İki devletli bir milletin birbiriyle savaşıydı. İkisi de savaşın millet için hayırlı olmadığını biliyordu. Dönemin pek çok bilge ve âlimleri de araya girerek, savaşı engellemeye çalışsa da savaşa engel olamamışlardı. Zira bir kez ok yaydan çıkmıştı. Geri dönüşü de yoktu. Evreni yöneten entropi yasası da devredeydi… Sonuç çok hazindi. İkisi de çok yara almıştı... Birinin devletinin düzeni bozulmuş, diğeri de şimdiye kadar hiçbir savaşta kaybetmediği kadar askerini kaybetmişti. Savaşta yenilen taraf, bahtsız ve şansız olan büyük sultan Yıldırım Beyazıt olmuştu. Yenilmişti fakat ezilmemişti. Belki de Timur onu ezmemişti. Nihayetinde ikisi de aynı dili konuşuyor ve aynı dinden idi. Timur Yıldırım’ı yenmişti, ancak kader diğer bir ifadeyle entropi yasası da Timur’u yenecekti. Savaşın galibi kimdi bilmem ancak mağlubu Türklerdi… 

Savaş sonrasında Anadolu Türk Birliği bozulmuş, Osmanlı devleti de yıkılma noktasına gelmişti. Tarihte Fetret Dönemi olarak da anılan, savaş sonrası on bir yıllık dönemde (1402-1413), Yıldırım Beyazıt’ın çocukları arasında taht kavgaları başlamış, devletin başında tek bir erk olamamış ve devlet yapısında da karmaşık bir durum ortaya çıkmıştı.  

Savaşın nedenleri ve sonuçlarının yansımaları ile ilgili olarak, sanıyorum tarihçiler oldukça fazla bilgi ve belgelere sahiptir. Bu konular, gerçekten derin konulardır. Zaten tarih, başlı başına uzmanlık gerektiren bir alandır. Alanım dışı olduğu için çok yorum yapmanın da doğru olmadığını düşünüyorum.  

Burada asıl değinmek istediğim husus; tarihsel gerçekliklerin fiziğin ve matematiğin yöntemleri ile de değerlendirilebileceği olgusuyla ilgilidir. Bu olguyu, ODTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Güngör Gündüz tarafından üniversitemiz olan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde verilen Kaos ile ilgili seminerde gördüm. Güngör Hoca, tarihte Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında geçen Ankara Savaşını değerlendirirken; Timur’un Yıldırım Beyazıt’a göre fiziksel güç olarak daha üstün olduğunu ifade etti. Bu üstünlüğü, gerek asker sayısı açısından gerekse de dönemin savaş teknolojisi açısından dile getirdi. Bununla ilgili bazı rakamları da telaffuz etti. Hocaya göre fiziksel olarak her açıdan üstünlük Timur’daydı. Dönemin koşullarına göre, Timur’un muazzam bir ordu ve silah üstünlüğü vardı. Hoca; savaşın kaderini etkileyen en önemli olaylardan birinin de savaş sırasında, Yıldırım Beyazıt’ın ordusundaki bazı askerlerin, Timur’un tarafına geçmesi olduğunu ifade ederek, konuyla ilgili bilimsel bir çalışma yaptığını belirtti.  

Güngör Hoca yaptığı çalışmada; Osmanlı İmparatorluğunun ilk zamanlarından başlayarak sahip olduğu topraklarının artışını, zamana bağlı olarak bir grafikle ifade etmiş. Bu grafikte, devletin topraklarının yıllara göre belli bir oranda artan bir büyüme çizgisi şeklinde geliştiği gösterilmiş. Grafiğe göre devletin toprakları, yıllara göre hep düzgün bir şeklide artmış. Ancak, belli bir dönemde alınan topraklarda hızlı bir artış gözlenmiş. Bu artış, diğer dönemlere göre daha fazla gerçeklemiş. Bu dönemde, normal çizgiden bir sapma söz konusu olmuş. İşte toprakların en hızlı arttığı dönem; Yıldırım Beyazıt dönemi olarak gerçekleşmiş. Hocaya göre Yıldırım Beyazıt dönemindeki hızlı büyüme, hızlı küçülmeyi de beraberinde getirmiş. Ankara Savaşı sonrası, devletin topraklarındaki büyüme oranı, tekrar eski normal eğilimine girmiş.  

Hoca bu hususla bağlantılı olarak, Osmanlı Devletinde bulunan askerlerin bazılarının karşı tarafa geçmesi ile ilgili de bir tespitini ifade etti. Ona göre bir imparatorluk ele geçirdiği toprakları, ülkenin organik parçası haline getiremezse yani fetih edilen yeni topraklarla çok boyutlu bir bütünleşme sağlanamazsa toprakların ve üzerinde yaşayanların, imparatorluğun parçası olması pek de mümkün gözükmemektedir. Zira bu durumda, ele geçirilen topraklar belki de kısa zamanda tekrar devletin elinden çıkabilir. İşte bu yüzden, Yıldırım Beyazıt döneminde, hızlı büyüme sonucu, alınan topaklarla organik bir bağ oluşamamış; Ankara Savaşında bazı beylikler Yıldırım’ın yanında durmak yerine Timur’un yanına geçmeyi tercih etmiş; haliyle de ordu yenilmiş, devlet de hem toprak hem de gelecekte elde edebileceği pek çok şeyi kaybetmiştir. Çünkü tarihin akış çizgisi Osmanlı Türk Devleti için kırılmış ve sonrasında daha farklı bir yöne kaymıştır…  

Bu gerçekten ilginç bir tespittir. Bu tespit, bana daha önce dünyadaki olayları entropi (düzensizlik) bakış açısından değerlendiren bir yazarın, Roma İmparatorluğu ile ilgili bir tespitini hatırlattı. Yazara göre; Roma İmparatorluğunun çöküşünü anlamak için Roma İmparatorluğunun yükselişine bakmak gerekirdi. Bana göre iki tespit de birbirine benzemektedir.  

Hocanın tespitinden esinlenerek, bende de bu konuda bir yaklaşım gelişti. Termodinamiğe göre bir sistemin hacmi artarsa entropisi de artar. Yani, sistemin kaotik yapıya dönüşüm hızı artar. Bu durum, temel entropi yasasının sonucudur. Benzer şekilde, ülkelerin toprakları artıkça, entropisi de artacağından haliyle toprağın kontrolü ve yönetimi de zorlaşacaktır. Ayrıca maliyetler de artacaktır. Hızlı değişimler, hızlı entropi artışı sonucunu doğuracaktır. Bu da devletler için düşük verim, yüksek maliyet ve belki de toprak kaybı gibi sonuçların doğmasına neden olacaktır. 

Tarih ve sosyoloji gibi sosyal konulara mühendislik tekniği ve matematik yöntemleri ile bakış, çok ilginç bir bakış olsa gerek. Bence bu bakış açısı geliştirilmeli hatta yaygınlaştırılmalıdır. Disiplinler arası ortak çalışmalar da daha çok yapılmalıdır. Zira olaylara faklı bakış, sosyal alanda ve tarihteki ilginç gerçekleri de ortaya koyacaktır. Bu noktada sosyal bilimcilerin bizim gibi mühendislerden, bizim de onlardan öğreneceği pek çok konu ve husus olduğunu düşünmekteyim. Bunun gerçekleşmesi için de daha fazla işbirliğine ihtiyaç duyulduğu kanaatindeyim…  

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir