Prof. Dr. Naci Görür Kahramanmaraş için 3 yıl önce uyarmıştı: Deprem komisyonuna ben ve Celal Şengör çağrılmadık

Prof. Dr. Naci Görür Kahramanmaraş için 3 yıl önce uyarmıştı: Deprem komisyonuna ben ve Celal Şengör çağrılmadık

Kahramanmaraş'ta meydana gelen 7,7'lik depremin ardından Jeolog ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür, Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında yaptığı açıklamalarda "Bundan sonra gelen hükümetler birinci önceliği yol, havalimanı olmamalı." dedi. Görür, "TBMM'de Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu. Herkes çağrıldı bir ben ve Celal Şengör çağrılmadı. Ben siyasetle ilgilenmiyorum. Bilim adamlığının dürüstlüğü ve doğruluyla net konuşan insanlarız." diye konuştu.

Prof. Dr. Naci Görür, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından HaberTürk TV'de Fatih Altaylı'nın Teke Tek programına katılarak açıklamalarda bulundu. Görür, "Ne AFAD ne de herhangi bir yerden bana bir talep geldi. Ben zannediyorum ki, onların nezdinde biz yaşamıyoruz. TBMM'de Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu. Herkes çağrıldı bir ben ve Celal Şengör çağrılmadı. Ben siyasetle ilgilenmiyorum. Bilim adamlığının dürüstlüğü ve doğruluyla net konuşan insanlarız." dedi.

Kahramanmaraş depremiyle ilgili olarak Görür, "Ne yapacağımız belli. Deprem dirençli kentler yapmak zorundayız. Bundan sonra gelen hükümetler birinci önceliği yol, havalimanı olmamalı. Elbette onlar da yapılmalı. Ama birinci özelliği halkın can güvenliğini sağlayacak deprem dirençli kentler yapmak." ifadelerini kullandı.

Görür, Erzincan ve Bingöl'e de dikkat çekerek "En ağırlıklı olarak Erzincan, Bingöl, Karlıova arasında Yedisu fayının bulunduğu yer var. En son 1790'larda olmuş. Burası yakında kırılır. Çok beklemeyeceğimizi düşünüyorum." diyerek uyardı.

Prof. Dr. Görür'ün açıklamaları şöyle:

Gerçekten bu olan olayları hazmedemiyoruz. Doğal felâkettir başımıza geldi demek pek de mümkün değil. Bu doğa olayını afete dönüştürmede bizlerin katkısı küçümsenmeyecek ölçüde maalesef. Bu deprem belki çok küçük hasarla atlatamayabilidi. Büyüklüğü fazla biraz; 7.6. Ama depremi felaket olmaktan çıkanmış, yerleşim alanları deprem dirençli hale getirmeyi becermiş toplumlarda bu afet; yani çok az sayıda can ve mal kaybıyla atlatılabilirdi. Bizim ülkemizde büyük felaket.

Deprem tarihine bakarak düşünüyorum. Osmanlı'ya gitmeye gerek olmadan. O zaman bina yoğunluğu ve insan az. 1939'dan bu yana alıyoruz. O deprem 7.9 diye düşünülüyor. Burada da 7.7. Orada biz 33 bin insan zayiat veriyoruz. Burada korkarım ki, rakamlar fazla olacak. 39'dan bu yana ders almış olsaydık. Jeolojinin, inşaat mühendisliğinin gelişmesi farklı. Biz ders almış olsaydık gerçekten, özellikle devlet olar ve özellikle de millet olarak. Devletini ve hükümetlerini yöneten, onları gözeten, denetim altında tutabilen toplum bilincinde olsaydık, bu ülkeyi deprem dirençli hale getirebilirdik. 39, 42, 43, 44, 57, 67, 99, 2011, 2020, 2023. Gördünüz mü ne kadar deprem saydım. Yöneticilere sormazlar mı? Hiç mi ders almayız. Tarih ders alınsa bu kadar tekerrür etmez. Büyük ölçüde kabahati milletten çok yönetimlerde, yöneticilerde buluyorum. Bu ülkeyi yönetenler milletin can güvenliğini birinci derecede sağlamak zorundadırlar. Öncelikle bunu, birinci tercih olarak, tartışmasız bunu yapmak zorundadırlar.

"MARAŞ'TAKİ DEPREMİ BEKLİYORDUK"

Ülkemizde yer bilimleri camiası hem sismologlar, hem jeologlar hem yer bilimciler. Araştırmanın içinde olanlar. Literatürü takip eden insanlarımızın mutabakat sağladıkları bir konuydu. Maraş depremi bizim için gelmekte olduğunu bağıran depremdi. Sebebi de ilk kez Elazığ depremi olduğu zaman 6.8 başka arkadaşlarım da söylemiştir. Ben ilk kez kendi medyamda, yani Twitter attım hem de çıktığım televizyonlarda 'Doğu Anadolu fayı uyandı' diye. Doğu Anadolu Fayı ile Kuzey Anadolu Fayı Bingöl Karlıova'da birleşiyor. İki fay da doğrultu atımlı karakterli. Birbirine sürtünerek hareket ediyorlar. Elazığ fayı uyandı dedim ve dikkatli olmak lazım. Elazığ fayının bir anlamda kardeşi Kuzey Anadolu Fayı, bütün enerjisini 20. asırda boşalttı, Marmara hariç. Jeolojik dönemlerde, tarihi dönemlerde zincirleme depremler ürettiğini biliyoruz.

Doğu Anadolu Fayı'nda bir korkum olduğunu söyledim. Karlıova'dan başlayıp Akdeniz'e kıra kıra gidecek dedim. Doğu Anadolu'yu depreme boğup öyle enerjisini boşaltacak, dikkatli olalım dedim. Elazığ depremi, Maraş tarafına, Erkenek, Hatay tarafına enerji transfer etmiş olabilir. Mevcut biriken enerjiyi artırmış olabilir. Dolayısıyla deprem yaratabilir dedim. Bu uyarıyı ilk 2020'de yaptım. Her gün her ay ne zaman imkan olduysa söyledim. Bu ülkede gün geçmiyor ki, 4 veya 4'ün üzerinde deprem olmasın. Maraş'taki depremi bekliyorduk. Çok komplike düşünüp, bilim adamı pozlarına girmeye gerek yok. Doğrultu atımlı faylar enerjisini boşaltırken, yüzde 20'sini uca doğru enerjisini bir miktar gönderiyor. Oralarda en son deprem 1514. Çok fazla sene geçmiş. Enerji birikmiş, 'kırıldım, kırılacağım' noktasına gelmiştir. İşin esbab-ı mucibesi bu.

"BİLİM ADAMLIĞININ DÜRÜSTLÜĞÜ VE DOĞRULUĞUYLA NET KONUŞAN İNSANLARIZ"

Ne AFAD ne de herhangi bir yerden bana bir talep geldi. Ben zannediyorum ki, onların nezdinde biz yaşamıyoruz. TBMM'de Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu. Herkes çağrıldı bir Celal Şengör bir Naci Görür çağrılmadı. Ben siyasetle ilgilenmiyorum. Bilim adamlığının dürüstlüğü ve doğruluyla net konuşan insanlarız. Ülkemize hizmetten öteye bir amacımız yok. 75-76 yaşına gelmiş bir adamım. Şimdi İstanbul'un depreme hazırlanması konusunda belediyede hizmet görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir hükümetin doğru dürüst katkısı olmaya Marmara'yı tehdit eden dinamikleri ana hatlarıyla ortaya çıkarmış ekibin başındayım. Marmara depremi hakkında bu ülkede bilgilerin temel çalışmaları yapan ekibin karınca kaderince başkanlığını yapmışsam, bizi de bir kere dinle. Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümetlerinden para çıkmadan böyle çalışmalar yaptık. Depremi konuşacaksan o adamların arasında ben de olmalıyım.

"ORADA ŞİMDİ ANORMAL BİR ŞEKİLDE STRES BİRİKTİ"

Türkiye'de çok değerli yer bilimciler var. Uluslararası nitelikte olanlardan var. Kimi meslektaşlarım medyaya çıkıyorlar. Sanki orada deprem oldu sorun bitti, enerji boşaldı diye konuşuyorlar. Bu işi bilmemekten, mekanizmayı bilmemekten geçiyor. Demek ki jeolojiyi yeterince bilmiyorlar. Bu deprem doğrultu atımlı fay sistemini üreten deprem. Her iki blok birbirlerine sürtünerek devam eder. Sürtünmenin en fazla olup hareketi engellediği yerde atım meydana gelir.

Depremi yöneten fay sol yönlü bir fay. Fayın asıl bloğu aşağıya güneye Hatay'a, Adana'ya doğru meydana geldi. Bu 4-5 metre gibi atım yaparsa, milyonlarca tonluk kütle güneyde bir yere bindiriyor. Orada şimdi anormal şekilde stres biriktirdi. O da muazzam bir basınç. Orada kırılmamış parçalar veya o fayın devamı olabilir. Kimi diyor ki, 'bir fayın diğer fayı tetiklemesi için geometrik ilişki olması lazım' diyor. Bu doğru değil, değmesi şart değil. Bu tetikleme için büyük strese ihtiyaç yok. Depremi bir gerçek olarak kabul edelim. Bu ülkede ebediyyen yaşayacaksak deprem dirençli kentleri nasıl yaparız onu konuşalım. Benim kendimi adadığım nokta bu. Halkın korkmasını anlıyorum, ben de korkuyorum.

"SİYASİLER DE BENİM KONUŞMAMI İSTEMİYORLAR"

Sene 2023. Bilimin ve teknolojinin ne duruma geldiğini biliyoruz. Çocukluğumda televizyon icat edilmemişti. Şimde elimizdeki telefonla bütün dünya ile bilgi alışverişi yapabiliyoruz. Deprem hakkında bilinçlenmek, bunları öğrenmek, zayıf noktalarımızı belirlemek, bunu da bilim adamının ağzından duymak sizi korkutmak için değil, hakikati gerçeği bilin ki, bu korkunun kaynağını yok edelim. Siyasiler de benim konuşmamı istemiyorlar. Halkı doğru bilgilendirmek bizim derdimiz. Doğru işleri yapmak. Yöneticiden demokratik anlamda hesap sormak. Neyi yapıp, yapamayacağını talep etmek. Bunlar önemli. Bu duruma gelemezsek bu ülkeyi ebediyete taşıyamayız. Biz kimseyi korkutmak için burada değiliz. Ben 2020 senesinde Maraş'a dikkat edin, burada felaket geliyor dediğimde halkı mı korkutmak istiyordum? Ne oldu şimdi, binlerce kişi göçük altında. Ne yapacağımız belli. Deprem dirençli kentler yapmak zorundayız. Bundan sonra gelen hükümetler birinci önceliği yol, havalimanı olmamalı. Elbette onlar da yapılmalı. Ama birinci özelliği halkın can güvenliğini sağlayacak deprem dirençli kentler yapmak.

DEPREM KÜLTÜRÜ OLAN TOPLUM CANININ ÇEKTİĞİ GİBİ EVİNİ DÖŞEMEZ

Deprem dirençli kentler yaratılabilir mi? Evet. Bakın Japonya, Kaliforniya, Meksika'ya. Çok basit. Kentin bileşenleri, yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomi. Bir kent bu altı parametrenin bir araya gelişiyle biz ona kent diyoruz. Bunları deprem dirençli hale getireceksin. Bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz. Yönetimde biz alışagelmişiz, Osmanlı'dan dönemi vali, belediye başkanı kenti yönetiyorlar. Vali veya belediye başkanı afeti yönetecek bir kenti deprem dirençli hale getirebilecek karar mekanizmasını, gerekli altyapıyı hazırlayabilecek nitelikte mi, bilgide mi? Onun için eğitimden geçmesi lazım. Afet yönetimi, risk yönetimi nedir bunu bilecek. Bir vizyonu olacak. Bunu bilen yönetim ancak depremle ilgili, afet müdahalesi ile ilgili koordinasyon ve organizasyonu yapabilir. İkinci parametre halktır. Bir halk düşünün ki deprem kentinde yaşıyor. Oranın deprem kenti olduğunu bilmiyor. Bir kadercilik anlayışı ile depremi başka şeylere bağlıyor. Deprem öncesinde, sırasında, sonrasında ne yapacağını bilmiyor. Halkı deprem odaklı eğiteceksin. Halka deprem kültürü kazandıracaksın. İlkokuldan eğitimle, töre ile babadan anneden görerek, nakledilerek kazanılabilir. Böyle bir deprem kültürü olmalı. Deprem kültürü olan toplum canının çektiği gibi evini döşemez. Yatak odasına neyi nereye koyacağını bilir.

Altyapı en önemli şeydir. Deprem altyapının en büyük düşmanıdır. En büyük yer hızı altyapıyı toprağa gömülü sığı yapıların tümünü tahrip eder. Kanalizasyon, elektrik, su, doğalgaz, tünel, yol köprü. Bütün bunları deprem dirençli hale getireceksin. Her istediğin yerden yol geçiremezsin. Depremin hattının olduğu yerlerden yolu kesiştiremezsin. Olası bir depremde bizim kanalizasyon sistemimizin büyük kısmı çöküyor. İstanbul 20 milyona yakın şehir. Bir depremde kanalizasyon çökünce, ebediyen besin zinciri vasıtasıyla o hastalık seni takip eder. Depremden daha fazla tahrip eder. Mesela barajlar, tüneller, viyadükler, yollar, köprüler.

Yapı stokunu da deprem dirençli hale getireceğiz. Bugünkü depremde 4-5 sene önce yapılmış, güya deprem yönetmelikle yapılan binalar çökmüş. Çevreyi kirletmeyeceğiz. Şimdi milyonlarca ton yapı malzemesi molozlar çıktı. Şimdi bunları nasıl bertaraf edeceğimizi düşünelim. Usülüne göre bertaraf etmezsen bunlar sana hastalık olarak geri döner. Şu anda İstanbul'da veya orada çıkan atıkları kamyonlarla taşıyıp, bitiremezsin. Çevreyi depremde heder etmeyeceksin. Depremi çevreyi yok edecek şekilde olmasına müsaade etmeyeceksin.

EN UCUZ YOL ÖNLEM ALMAK

Gaziantep ve Kahramanmaraş'ta ekonominin çarkları durdu. Gaziantep, Kahramanmaraş, Diyarbakır'da ekonomi çarklarını eski kapasitesinde ve hızlı çevirmek için birkaç sene bekleyeceğiz. Aynı şeyi İstanbul için söyleyelim. Biz eğer önlem almaz isek bu deprem tüm Türkiye'yi diz üstü çökertir. Ben onu sayın Cumhurbaşkanımızın sözüyle güçlendireyim. Dedi ki 'IMF bizden borç istedi, ben de verin dedim. Borç alan talimat alır dedim". Biz bu ülkenin aydınları olarak bu konuları konuşmayacak mıyız? Bütün bunları yaptığımız zaman o kent deprem dirençli olur. Gelecek deprem büyük ölçüde yıkmaz. Şu anda bu depreme harcayacağımız parayla Türkiye'nin çok büyük bölümünü deprem dirençli hale getirirdik. En ucuz yol önlem almak. Kenti yönetenler tehlike analizi yapmalılar.

Yönetici kendi kentini tehdit eden tehlikenin boyutunu bilmesi lazım. Depremi tehdidi faylardan gelecek. Kendi kendinin fay sistemine yakınlığını, enini, boyunu, derinliğini, ne büyüklükte deprem üreteceğini, tekerrür periyodunu ayrıntılı olarak etüd ettirip, raporlayacak. Buna tehlike analizi diyoruz. Bu önünde olacak.

Karlıova'dan Doğu Anadoülu Fayı Maraş'a kadar geliyor. Türkiye'deki yer bilimleri camiasının farklı görüşleri var. Celal Şengör ve ben aynı şeyi düşünüyoruz ama farklı düşünen arkadaşlarımız var. Doğu Anadolu Fayı'nı Hatay'a götüren bir kabul de var. Ölüdeniz fayı ve Hatay graderi Doğu Anadolu Fayı olarak devam eder. Bu faylar levha sınır falarıdır. Ölüdeniz Fayı Afrika ile Arap levhasının sınırı. Ölüdeniz Fayı Batı'dan Afrika ve Arabistan'ın sınırıdır. Kuzeydeki sınır da bu bindirme fayıdır. Kahramanmaraş'ta Anadolu, Arap ve Afrika levhasının birleştiği bir yer var.

Doğu Anadolu Fayı üçlü noktadan sonra İskenderun Körfezi'ne döner. Orada ciddi faylar var. Osmaniye Fayı gibi. Bu fay buralara yük bindirmiştir. Depremleri oluşturan mekanizla levha hareketleri. Bingöl'den giden Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı birleşiyor. Anadolu levhası yılda 2,5 cm. hareket ediyorsa, çok sayıda irili ufaklı faylar ortaya çıkıyor.

İSTANBUL'DAKİ CAN KAYBININ DAHA FAZLA OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM

Kahramanmaraş'ta 9 saat arayla iki büyük deprem oldu. Ciddi darbe yiyen bir bölge. Kentlerin deprem dirençli olmadığına bakarsak burada can kaybının fazla olacağı düşüncesindeyim. İstanbul Marmara bölgesinde en fazla 7,5 olacağını tahmin etmemize rağmen. Umarım tek deprem olur. Buna rağmen İstanbul'daki can kaybının daha fazla olabileceğini düşünüyorum. Orta Anadolu'da da önemli fay kuşakları var. Mesela doğrultu atımlı Tuz Gölü fayı var. Ecemiş fayı var mesela. Çok aktif değil ama deprem ürettiğini biliyoruz. Ecemiş fayı Kuzey Anadolu Fayı'ndan ayrılan fay.

ERZİNCAN VE BİNGÖL'E DİKKAT

Burada her zaman depremler olabilir ama, en ağırlıklı olarak Erzincan, Bingöl, Karlıova arasında Yedisu fayının bulunduğu yer var. En son 1790'larda olmuş. Burası yakında kırılır. Çok beklemeyeceğimizi düşünüyorum. Bir de Türkiye'nin güney batı yöresi de biraz sıkıntılı. Zaman zaman büyük depremler üretiyor. Bu aralar çok aktif, bu hareket; dalma batma Ege'de kuzey-güney gerilimi oluşturuyor. Ege'de irili ufaklı deniz içerisinde çok fay var irili ufaklı.

Yapılarımızın durumu şehirden şehire pek değişmiyor. Küçük farklar var ama Türkiye'de belli malzeme ve işçilik özelliği var. Bu dönemde 2000'li yıllara kadar yönetmelikler değişti. Alında dünyadaki güncel yönetmeliklerden çok da farklı değildi. Fakat bunlar 1999 yılında hepimizin bilinçlenmesine kadar maalesef uygulanmadı. 2000 öncesi binaların yarısında beton olması gerekenin yarısıydı. 2000 yılında ciddi sıçrama var. Bu dönemden sonraki yapıların deprem güvenliği ile öncekilerin deprem güvenliği arasında çok büyük uçurum var. Eski yapıları düzeltebilirdik. Buna başlamalıydık. Birtakım önemli çabalar oldu. 2007 yılında kentsel dönüşüm yasası devreye girdi.

BİNALARI DEPREME DAYANIKLI HALE GETİRELİM DERSEK GERÇEKTEN BÜYÜK PROBLEMLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Problem o kadar büyük ki, çok büyük sayıda bina var. Bu binaların incelenmesi, güçlendirme projelerinin yapılması bile çok uzun süreç gerektirir. Günümüzdeki yönetmeliklere göre. Bir önceliklendirme yapmak lazım. Vatandaşlar mühendislik bürolarına başvurarak binalarına inceleme yaptırabilirler. Binaları depreme dayanıklı hale getirelim dersek gerçekten büyük problemle karşı karşıyayız. İstanbul'da 2000'den önce yapılan 500 bin civarında bina var. Bunların 100 bini yüksek riskli yerlerde.

Hiç endişe etmesinler DASK bu depremin altından kalkacak güçte. Perşembe günü bölgeye gideceğim. Şu anda öncelik can kurtarmada. Buna rağmen DASK ödemeleri başladı. Ödemeler devam edecek. DASK bunu çok dahat öder onu söyleyeyim. DASK Türkiye genelinde yüzde 60'lar civarında. Gittikçe artan bir oran var. Kısa bir dönem içinde deprem dışındaki afetlerin de DASK kapsamına alınması sözkonusu. Sel ve yangın gibi afetler bu kapsama alınacak. İstanbul depremi olursa ne olacak? DASK riskini yurt dışı sigortalarla sigorta ediyor. İnşallah olmaz ama büyük bir deprem olduğu zaman bu bedelin karşılanması sözkonusu.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN