Google'dan Zeki Müren sürprizi

Google'dan Zeki Müren sürprizi

Zeki Müren kimdir? Neden öldü? Google tarafından doodle olunca merak edilip araştırılmaya başlandı. Zeki Müren'in doğum gününde unutulmadı. İşte Sanat Güneşi lakabı ile tanınan Zeki Müren'in hayatına ve ölümüne dair merak edilen detaylar...

Haberimizde Zeki Müren kimdir? Neden öldü? sorularının yanıtını bulabilirsiniz. Doğum Gününde unutulmayan Zeki Müren Google tarafından doodle oldu. Bu gün Sanat Güneşi Zeki Müren'in doğum günü. İşte Klasik Türk Müziğinin en büyük isimleri arasında yer alan Zeki Müren'in hayatına dair merak edilenler...

ZEKİ MÜREN KİMDİR? 

Zeki Müren kimdir? sorusu ve neden öldüğü vatandaşlar tarafından merak edilip araştırılıyor. Bilgisayarını açan ve Google'a giren vatandaşlar Google'nin Zeki Müren süprizi ile karşılaştılar. Google tarafından doodle olan Zeki Müren'in doğum gününde unutulmadı. Hem sesi hem de tarzıyla Klasik Türk Müziğine farklı bir soluk getiren Zeki Müren, 'Sanat Güneşi' lakabıyla bilinmektedir. İşte Zeki Müren kimdir? sorusunun cevabı...

Zeki Müren, Türk şarkıcı, besteci, söz yazarı, oyuncu ve şairdir. "Sanat Güneşi" ve "Paşa" olarak anılan Müren, Klasik Türk müziğinin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilir. Sanata olan katkılarından dolayı 1991 yılında "Devlet Sanatçısı" unvanıyla ödüllendirilmiş, Türkiye'de verilmeye başlanan Altın Plak Ödülü'nün de ilk sahibi olan sanatçı müzik yaşantısı boyunca altı yüzü aşkın plak ve kaset doldurmuş üç yüzü aşkın şarkı bestelemiştir.

ZEKİ MÜREN ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ

Bursa'nın Hisar semtinde, Ortapazar Caddesi'ndeki 30 numaralı ahşap evde Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak 6 Aralık 1931’de dünyaya geldi. Ailesi Üsküp'ten Bursa'ya göç etmişti. Babası kereste tüccarıydı. 

İlkokulu Bursa Osmangazi İlkokulunda (sonradan Tophane İlkokulu ve Alkıncı İlkokulu) okudu. Henüz ilkokuldayken yeteneği öğretmenleri tarafından keşfedildi ve müzikli okul müsamerelerinde baş rolleri oynamaya başladı. Hayatındaki ilk rolü, bu müsamerelerden birindeki çoban rolüdür.

Ortaokulu yine Bursa'da, Tahtakale'deki 2. Ortaokulda tamamladı. Ortaokulu bitirdikten sonra babasına İstanbul'a gitme arzusunda olduğunu açıkladı ve onun da onayıyla İstanbul Boğaziçi Lisesine yazıldı. Bu okulu birincilikle bitirdi. Olgunluk imtihanlarını pekiyi dereceyle verip İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisine (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pek çok kez sergiledi.

Babası oğlunun ayrıca müzik eğitimi alması gerektiğini biliyordu. Zeki, Tamburi İzzet Gerçeker’den solfej ve sanat müziği usul dersleri aldı. Kişisel yetilerini geliştireceği becerileri için bilgilenmişti.

Ortaokulu da yine Bursa’da tamamladı. 1946’da ilk bestesini yapmış; gözünü daha fazlasına dikmişti. Bundan sonrasında notalar onu İstanbul’dan çağırmaya başlamıştı. Büyük musiki üstatlarından ders almak, onları yakından dinlemek istiyordu. Bu isteğini babasıyla paylaştı; Kaya Bey’in onayından geçmişti. Sadece lise hayatının değil birçok şeyin daha başlangıcıydı bu. Zeki, İstanbul Boğaziçi Lisesi’nden birincilikle mezun oldu.

MUSİKİ SEĞİTİMİ 

1949’da lise eğitimini sürdürürken, bir yandan da sinema yönetmeni ve senaryo yazarı olan Arşavir Alyanak’ın babası ünlü Musiki Üstadı Agopos Efendi ve Udi Kirkor Efendi’den ders almaya başladı. Sonraki yıllarda Refik Fersan ve Şerif İçli’den Fasıl Musikisi, Klasik Türk Müziği makamlarında eğitim aldı.

Şükrü Tunar’la da beste yapmak üzerine çalıştı. 1949’da, ilk şarkısı ve akrostişi “Zehretme bana hayatı cananım”ı besteledi. İstanbul Radyosu’nda Suzan Güven, şarkıyı “Bursalı Zeki Müren’in Acemkürdi Şarkısı” anonsuyla sundu ve Zeki, henüz 17 yaşındaydı.

İstanbul Radyosu Sanatçısı, Zeki Müren

Zeki, dolu dolu bir lise dönemi geçirdi. 1950’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Üniversitesi) Yüksek Süsleme Bölümü, Sabiha Gezen Atölyesi’nde yepyeni bir eğitim sürecini başlatmıştı. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarında başlayarak çok kez sergiledi.

Her şey bir yana, müzik bir yanıydı Zeki’nin dünyasında. Akademiye başladığı yıl İstanbul Radyosu’nun açtığı bir sınava girdi. 186 kişinin katıldığı sınavda Zeki birinci oldu ve İstanbul Radyosu Sanatçıları arasına katıldı.

Artık bir radyo sanatçısıydı; inanamıyordu. Ama inanamayacağı daha pek çok güzel şey yaşayacaktı. İlki için çok beklemedi. 1 Ocak 1951’de radyonun sanatçılarından Perihan Altındağ Sözeri aniden rahatsızlandı ve onun yerine konsere çıkması için Zeki çağırıldı. Bir filmin sahnesini gerçekten yaşıyor gibiydi. Programa çıktı; 45 dakikalık nefis bir canlı performans sergiledi.

Herkes mest olmuştu. Konser bitiminde radyonun telefonu çalıyordu. Arayan Hamiyet Yüceses’ten başkası değildi. Zeki Müren’i tebrik etmek için aramıştı. Musiki kariyeri yükselişe geçmeye başlamıştı bile.

RADYO PROGRAMLARI

O dönemlerde TRT Ankara Radyosu, Anadolu’da en çok dinlenen radyoydu. İstanbul Radyosu, Anadolu’dan pek dinlenemiyordu.

Çıktığı şu enfes konserin haftası dolmadan ünlü klarnet sanatçısı Şükrü Tunar, Zeki’yi sahibi olduğu Yeşilköy’deki plak şirketine götürdü ve kendi eseri “Muhabbet Kuşu”nu plağa doldurttu. Bu plak, Zeki Müren adını Anadolu’ya tanıttı.

Bu küçük ama etkili iki güzel adımdan sonra Zeki, Türkiye radyolarında düzenli olarak, çoğu canlı yayında, eserlerini icra etmeye başladı ve bu program 15 yıl devam etti. Bundan sonra daha çok sahneye çıkacak ve daha çok plak çalışmalarında bulunacaktı.

Artık Zeki Müren ismini altın harflerle yazma günleri uzak değildi.

ZEKİ MÜREN'İN BEYAZ PERDE SERÜVENİ

Müzikallerde çok başarılıydı Zeki. Ama elbette daha yolun başındaydı. 1954’te dönemin sinema ilahesi ile başrolü paylaştı. O ilahe Cahide Sonku’ydu ve “Beklenen Şarkı” filmi ile beyaz perdedeydi.

Henüz hiç sahneye çıkmamıştı; insanlar onun sadece sesini duymuştu. İlk kez yüzünü göreceklerdi. Görünmeyene duyulan tarifsiz merakla insanlar sinemaya akın etti. Zeki Müren’in on bestesinin yer aldığı müzikal niteliğindeki film, gişe rekorları kırmıştı.

Müziğe duyduğu aşkın gücüyle kameranın önünde daha da parladı Zeki Müren; bir güneş gibi parladı, bir yıldız gibi. Gündüz, gece parladı. Yapabileceklerinin listesine sinema oyunculuğu da eklenmişti işte.

17 filmde daha başrol oynayacak; filmlere de kendi bestelediği şarkıların ismini verecekti: “Berduş, Altın Kafes, Bir Yaz Yağmuru, Hayat Bazen Tatlıdır…"

ZEKİ MÜREN SAHNEDE

Zeki Müren, mükemmel bir sanatçı olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyordu. Şarkı söylemenin yanında bir de mezuniyetinden doğan mesleği vardı; bunu da hep kullandı. Hayatında her şey nizami bir düzende, yakıştığı gibi olmalıydı.

26 Mayıs 1955’te ilk kez sahnedeydi. Genellikle kendi tasarladığı kıyafetleri giyiyordu. Saz heyetini de tek tip giydirmek konusunda titizdi. İlerleyen süreçte “T podyum” kullanmak gibi çeşitli yenilikler de getirecekti.

Maksim Gazinosu sahnelerinde de hiç ara vermeden 11 yıl boyunca Behiye Aksoy ile dönüşümlü sahne alarak parladı.

Geçen yıllar, başarılı yüzlerce çalışmadan sonra 1976’da Londra’daki Royal Alber Hall’da konser verdi. Bu sıradan gibi görünen değerli bir eylemdi. Çünkü Zeki Müren bu mekânda sahne alan ilk Türk Sanatçıydı.

ZEKİ MÜREN'E ALTIN PLAK

1955, Zeki Müren için her açıdan bereketli ve emeklerinin karşılığını aldığı bir yıldı.

Müzik kariyerinde önemli bir yol kat etmişti. “Manolyam” adını verdiği kürdilihicazkâr makamındaki eseri, 1955’te Türkiye’de ilk defa verilmeye başlanan “Altın Plak Ödülü”ne layık görüldü.

Bu ödülle sanatını taçlandıran Zeki Müren, yaşadığı dönemin aranan yüzü olmuştu. Öyle ki gazinolar adeta peşinden koşuyor; birbirleriyle yarışıyorlardı. Nasıl koşmasınlar, nasıl yarışmasınlar efendim; o mekânlar cumhurbaşkanları mı ağırlamadı, bakanlar mı görmedi…

VE SANAT GÜNEŞİ

Zeki Müren, kadife sesi, vurgulu yorumu ile insanın kulaklarının pasını siliyordu. Kendine özel zevkinden doğan gösterişli sahne kostümleriyle de adeta bir görsel şölendi. Sesi ne kadar seviliyorsa, bu gösterişi de bir o kadar beğeniliyor ve merak ediliyordu.

Sahnede bütünlük oluşturma titizliğiyle her sahnesi ayrı bir tiyatral hava estiriyordu. İşte bu yüzden ona, sadece yaşadığı süreçte değil, öldükten sonra bile adının yerine telaffuz edilecek “Sanat Güneşi” betimlemesi atfedildi.

1991’de de “Devlet Sanatçısı” olacaktı.

18-12/06/zeki-muren-kimdir.jpg

 

TÜRKİYE'NİN SİVİL 'PAŞA'SI

Zeki Müren, özellikle 70’li yıllarda birçok kaset çalışması yaptı. Televizyon ile tanıştıktan ve bu küçücük kutu yaşamımızda önemli bir yer tutmaya başladıktan sonra, Zeki Müren de sahnelerden ekranlara doğru bir geçiş yaptı.

Ziyadesiyle mütevazı bir yapısı vardı. Aldığı onca ödül, ona duyulan bunca sevgi, ne varsa hiçbiri ama hiçbiri onu bu çizgisinden öteye geçirmedi. Onu sanatında bunca değerli kılan da kuşkusuz aynı sebepten geçiyordu. Aslında sert bir ifadesi vardı ve buna tezat düşen nezaketi. Ve bir de duygusal besteleri…

Tüm bunların toplamında bir isim oluşuyordu işte; Zeki Müren ve Türkiye’nin ilk sivil “paşa”sı olmuştu. O, “Müziğin Paşası”ydı. Ona ilk kez bu şekilde, 1969’da gerçekleştirdiği Aspendos konseri sonrası Antalya halkı bu şekilde seslenmeye başladı.

Bu şekilde anılmaktan son derece memnun olmuştu. Yine de verdiği bir röportajda neden bu sözcüğe uygun görüldüğünü bilmediğini açıklamıştı.

 

ZEKİ MÜREN'İN HASTALIĞI

Zeki Müren, ilk kez 1980’de Kuşadası’nda kalp krizi geçirdi; ikincisinde de 1983’te Paris’teydi. Bodrum’daki evine istirahate çekildi. Son bir kez daha konsere çıkacaktı. 1984’te geliri antik tiyatronun restorasyonuna harcanacak Bodrum Kalesi konserini verdi.

Aldığı ilaçlardan sonra yıpranmaya başlamıştı; kilosu da artıyordu. bir yandan kalbi yorulmuş, bir yandan da şeker hastalığı nüksetmişti. Ama o asla böyle hatırlanmak istemiyordu. O, sahnedeki parıltılı, görkemli görüntüsüyle hafızalarda yer etmeliydi. Evine kapandı ve insanlardan uzaklaştı.

ZEKİ MÜREN'İN SON VEDASI

Her şey bir öğleden sonra Bodrum’daki evine gelen telefonla başladı; arayan yardımcısıydı. “Paşam” dedi her zamanki sesiyle. “Buyurunuz efendim” dedi Paşa. Bir yandan acı içindeydi. Hastalıktan parmakları da şişmiş, hareket etmekte güçlük çeken bedeni ve ellerinin hâlsizliğiyle ahizeyi tutmak dahi yorucuydu. Dinledi, dinledikçe de yüzünün şekli değişiyordu. TRT, şahsına özel bir gece düzenlemek istiyordu. Duyduğu bu haber karşısında mutluluğu ayrı, hüznü ayrıydı sanki.

İzmir Stüdyosu’nda canlı yayın düzenlenecek ve bir de ödül verilecekti. Yüzünde karmaşık ifadesiyle dondu kaldı. Doktorlar sahneyi ve ardından gelebilecek her şeyi, ufacık bir heyecanı dahi yasaklamıştı. Hastalığının bu aşamasında bu teklifi kabul etmesi çılgınlık olurdu. Yapmak istediği ne çok şeyi, hayata geçsin istediği ne çok fikri vardı. Ama bir yandan da dayanamadı, sanatına başlangıç noktası olan bu kuruma nasıl hayır diyebilirdi… “Memnuniyetle efendim. Acaba birkaç ricam olabilir miydi?” diyerek kabulünü bildirdi. Ajda Pekkan ve Muazzez Ersoy'un da davet edilmesini rica etmişti.

24 Eylül 1996 günü çatıp gelmişti. Saat 18.00’de arkasında onu ne zamandır yakalayamayan bir basın ordusuyla TRT İzmir binasına giriş yaptı. Nasıl mutluydu, nasıl heyecanlı… Makyaj odasında er zamanki titizliğiyle görkemli bir hazırlık yaptı. Yıllardır huyuydu, her kostümüne mutlaka isim verirdi. Bu gecenin kostümünün adı, “Son Gece”ydi.

Hazırlıkları bittiğinde stüdyoda kendine ayrılan koltuğa oturdu. Ajda Pekkan ve Muazzez Abacı da Türkiye’nin iki önemli sanatçısı olarak Sanat Güneşi’ni sevgiyle selamladı ve prova başladı. Herkes gibi onlar da biliyordu. Zeki Müren, Türkiye’de iyi sanatçılar listesinde sıralamaya girecek bir isim değildi. Liste zaten tepede onun adı yazıldıktan sonra başlayabilirdi.

Adı ödül için anons edildiğinde hantallaşan vücudu ve mesleğine duyduğu aşkla kalktı masadan. TRT Sunucusu ve Genel Müdür Yardımcısının yanına doğru gitti. Bir şeylerin yolunda gitmediği belliydi aslında. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. TRT Genel Müdür Yardımcısı ambalajlı olan sürpriz ödülü açtı. Ödül TRT Ankara Radyosunda ilk şarkılarını söylediği mikrofon. 45 yıllık geçmişin ve yaşadığı anın verdiği heyecan, üstüne bir de mikrofonun ağırlığıyla ödülünü daha eline alır almaz geri vermek zorunda kalıyor. Çünkü bu kadar heyecan fazlaydı ve her zaman özendiği seyircilerinin önünde düşme korkusu onda daha da panik yaratmıştı.

Neyse ki sunucunun kollarına tutunarak koltuğuna kadar gidebilmeyi başardı. Ama sakinleşemiyordu. Gülümsemesini yüzünden asla azaltmadan sadece şunu söyleyebildi: “Beni dışarı çıkarın”. Programa hemen ara verildi ve Zeki Müren makyaj odasına götürüldü. Düştüğü tek bir kare dahi olmamalıydı. Makyaj odasının kapısı açılır açılmaz kendini yere bıraktı. Sanat Güneşi, Müziğin Paşası, ah iki gözümün nuru… O anda, hep doğduğunu söylediği TRT’de şimdi ölmüştü 

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN