Hollywood Yeşilçam’ı aksiyonla fethetti

Hollywood Yeşilçam’ı aksiyonla fethetti

Sinema yazarı Kerem Akça ‘Yerli Sinemada Hollywood Kuşağı’nda Türkiye’de 2000 ile 2016 yılları arasında Hollywood rüzgarının doğuşunu yönetmenler ve yapımlar üzerinden anlatıyor. Akça bu kuşak sayesinde polisiye, korku, aksiyon, savaş, tarihi-epik, kara film, fantastik, animasyon gibi türlere ait yapımların arttığını söylüyor.

ERKUT TEZERDİ / İSTANBUL

Türk sinemasında 1961 ile 1986 arasında yılda 200 film üretiliyordu. Ancak 90’lara gelindiğinde bu sayı yılda 10’a kadar düştü. Sinema yazarı Kerem Akça “Düşüş döneminde kimi feminist başkaldırı denemeleri, sinema yapma çabalarıyla birlikte artan ‘sendeleme yılları’ bariz bir şekilde gerilemeye yol açtı. Bir ayaklanma ihtiyacı hissediliyordu. Bu yardım eli de sanat sinemasının Yeni Yönetmenler Kuşağı’ndan geldi” diyor. Nuri Bilge Ceylan’dan Zeki Demirkubuz’a, Reha Erdem’den Yeşim Ustaoğlu ile Derviş Zaim’e 90’larda bir kuşağın bu boşluğu doldurduğunu söyleyen Akça, 2000 ile 2016 yıllarında Hollywood rüzgarının doğuşunu ise ‘Yerli Sinemada Hollywood Kuşağı’nda anlatıyor. Kitapta yönetmenler ve yapımlarla ilgili değerlendirmede bulunan Akça ile konuştuk.

* Film sayısı 2000’lerde yavaş yavaş yükselişe geçti. Şimdi yılda 150’ye yakın film izleyiciyle buluşuyor. Ama kitapta bunu 90’larda ilişkilendiriyorsunuz. Yükseliş için neler söylersiniz?

90’larda tek tük dokunuşlarla devreye girse de bir kalite vardı. Bir yönetmen bilinci oturmaya başladı. Sinan Çetin olsun, Mustafa Altıoklar olsun bir hareketlenme devreye girdi. ‘Berlin in Berlin’ (1993), ‘Bay E’ (1994), ‘Ağır Roman’ (1997) gibi kaliteli filmler popüler sinemada Hollywood etkisinin yolunu açtı.

* Popüler sinemayı birkaç örnekle özetler misiniz?

Türkiye’de popüler sinema deyince ‘kaliteli’den gidersek akla elbette Yavuz Turgul’un Yeşilçam destekli ama yönetmenliği öne çıkaran çalışmaları geliyor. ‘Muhsin Bey’den (1987) ‘Eşkıya’ya (1996) uzanan örnekler verilebilir.

* Kitapta yerli sinemada Hollywood kuşağının doğuşunu okuyucuya yönetmenler ve 64 film üzerinden aktarıyorsunuz. Seçimi neye göre yaptınız?

Hollywood estetiğini benimseyen filmlerden oluşturdum kitabı. Yerli sinemanın geçmişinde ‘illegal kopya çekme’ metodu furyaya dönüşmüştü. Ama günümüzde bu durum değişti. Yine bunu yapan ve ‘çöp kopyala-yapıştır örnekleri’ne dönüşen çalışmalar var. Ama bu dönemde bilinçli bir Hollywood geleneği ortaya çıktı. Bunu da Abdullah Oğuz, Taylan Kardeşler, Ömer Faruk Sorak, Mahsun Kırmızıgül ve Tolga Örnek, ‘öncü kuvvet’ olarak devreye soktu.

* Sinemamızda Hollywood’un etkisini kısaca anlatır mısınız? Kurgu, senaryo, yönetmenlik, oyunculuk… Özellikle hangi alanlarda etkili oluyor, değişim görülüyor? Yoksa bir bütün mü?

‘Yönetmenci popüler film’ Türkiye’de zor bulunur. Bu yavaş yavaş oluşmaya başladı. Mahsun Kırmızıgül, Abdullah Oğuz, Kıvanç Baruönü, Ömer Faruk Sorak deyince bir dilden bahsediyoruz. Bunun yanında vertigo efektinden balık gözü objektife uzanan kullanımlar da aktif olmaya başladı. Reklamcı/video klipçi bir yan kuşak da adeta ayrı bir yaratıcılık katmaya başladı.

* Figüranlı ve görkemli sahne çekmek ilk olarak ne zaman ve nasıl başladı? Hangi yönetmenler buna yöneldi?

‘Pars: Kiraz Operasyonu’ (2007) bu konuda önemli bir mihenk taşı. ‘Beyaz Melek’te (2007) böylesi bir sahne çeken Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Güneşi Gördüm’ündeki (2009) aksiyon sahnesi gerçek anlamda işi Hollywood seviyesine taşıdı. Bu kuşağa ‘destansı dokunuş’u katan Kırmızıgül, ‘New York’ta Beş Minare’ ve ‘Mucize’de de bu geleneğini sürdürdü. Ama ‘aksiyon-komedi’ ‘Hırsız Var!’ örneğin kurgusuyla sağlam olsa da böyle bir görkeme sahip değildi fakat seçimime girdi. ‘Pak Panter’deki (2010) ‘Görevimiz Tehlike 2’nin (2000) aksiyon sahnelerine özenen açılış sekansı, Murat Aslan’ın memurluğuyla halen akıllarda.

* Helikopter kamera kullanımı gibi teknolojik gelişmeler ilk olarak hangi yapımlarda ortaya çıktı?

‘Vizontele’de (2000) ve ‘Organize İşler’de (2004) kullanıldı. Yılmaz Erdoğan sonrasında ‘Kelebeğin Rüyası’nda wirecam’i sektöre soktu. Helikopter kameranın ‘Nefes: Vatan Sağolsun’dan ‘Son Mektup’a, ‘Çanakkale Yolun Sonu’ndan Mahsun Kırmızıgül filmlerine uzanan bir sinema yolculuğu var. Ama son 6-7 senede komedi filmlerinde de kullanılıyor. 2.35:1 sinemaskop formatını da unutmamak lazım. Ülkemizde 70’lerdeki tek tük denemelerle kalan, ileri gitmeyen bu format, ‘Organize İşler’de (2005) sonradan görme ve oranı tutturamayan bir kullanımla karşımıza çıktı. 2007’de ‘Beyaz Melek’le Mahsun Kırmızıgül’ün bunu popüler sinemaya ciddiyetle kazandırmasıyla sonrasında fazlaca film bu formata yöneldi.

* En çok hangi türde yapımlar sinemaseverlerin karşısına çıkıyor ve bunun nedeni nedir?

Ülkemizde Yeşilçam yıllarında ‘komedi’ ve ‘melodram’ geleneği vardı. Bu halen devam ediyor. Ancak bu kuşak sayesinde polisiye, korku, aksiyon, savaş filmi, tarihi-epik, gençlik filmi, fantastik, animasyon, kara film gibi türler arttı. 2017’de üç bilimkurgu filmi vardı. Bu da yavaş yavaş başka denemelere kayıldığını gösteriyor. Ama ‘korku’ dışında bunların yılda 10’dan fazla örnek verdiğini çok göremiyoruz. Tek tük örnekler var.

18-03/12/1.png

‘FETİH 1453’ÜN TAMAMINDA ‘YEŞİL EKRAN’ VAR

* Sinemamızda ‘görsel efekt’ açısından neredeydik, hangi yapımlar öne çıktı ve nereye doğru gidiyoruz?

‘Fetih 1453’ (2012), yeşil ekran teknolojisini tamamında kullanarak, aslında bunu biraz Avrupa standartlarında yapsa da ilk A-tipi tarihi-epik oldu. Cem Yılmaz’ın ‘G.O.R.A.’sında bu konuda işlevsel bir dokunuş gördük. Listeye ‘Küçük Kıyamet’ (2007), ‘Cin Kuyusu’ (2015), ‘Alamet-i Kıyamet’ (2016) gibi korku filmleri de eklenebilir. 2018’de ‘Arif V 216’ da bu kitabın tarihlerini yakalayamasa da bu alana dahil edilebilir.

18-03/12/2.png

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN