İyi bir öykü ilk paragrafta okuru yakalamalı

İyi bir öykü ilk paragrafta okuru yakalamalı

Düşler, Kâbuslar ve Gelecek Masalları, Hayalet Kitap, Varolmayanlar, Güneş Hırsızları, Kimdir Bu Mitat Karaman? kitaplarıyla hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine ulaşan Doğu Yücel’le son kitabı ‘Öldüğünü Google’den Öğrenen Adam’ı ve teknolojik bir çağda hikaye anlatıcılığına bakışını ve ‘can sıkıntısı’nı konuştuk.

Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam’öykü kitabınız tanımlamalar dışında olmakla beraber fantastik öğelerin belirgin olduğu bir kitap. Gündelik hayatta karşılaştığınız ya da aklınıza düşen hikâye parçalarının hayal dünyanızda fantastik bir boyuta nasıl ulaşıyor?

Öykü fikirlerini kategorize etmiyorum aslında. Bazen gözümde bir resim canlanıyor, bazen bir olay, bazen bir diyalog, bir karakter veya bir espri... Daha sonra buradan bir öykü çıkıp çıkmayacağı üzerine düşünmeye başlıyorum. Bu çıkış fikrinin ne kadar fantastik, füturistik veya gerçekçi olduğundan ziyade bu fikrin iyi ve heyecan verici bir öyküye yol açıp açmayacağı önemli benim için. Daha sonra da öykünün söylediği söz ve fikirsel altyapısı üzerine kafa yoruyorum. Yani fantastik öğeler aslında söylemek istediğim sözün aracıları. Mesela kitaptaki en fantastik öyküler olan ‘Denizler Altında’ ve ‘Para Adam’ bir yandan da en toplumsal gerçekçi öyküler. Böyle bakıldığında aslında öykü fikrinin fantastikten gerçeğe doğru evrildiğini söyleyebiliriz.

Teknolojik gelişmeler, bunun insan ilişkilerine yansıması öykünüzde oldukça yer kaplıyor. Normalde diğer yazarların eserlerinde teknolojik gelişmelerin insanları birbirinden uzaklaştırdığına dair öğeleri ön plana çıkarıp yaşadıklarını olumsuzlarken sizin öykülerinizde bu durumdan bir şikâyet algısı çıkmıyor. Bu, öykülerin gerektirdiği bir durum mu, yoksa sizin hayatı algılayış biçiminiz mi?

Aslında teknolojiyle kişisel ilişkim biraz muhafazakar gibi görünebilir. Cep telefonu kullanmaya çok geç başlamıştım mesela. Yine de gençken okuduğum bilimkurgu romanları geleceğe ve gelecek teknolojilere dair sıkça düşünmeme neden oldu. Öykülerimde ve hayata bakışımda ezberlere, basmakalıp düşüncelere, fark etmediğimiz tabulara karşı bir duruş sergilemeye çalışıyorum. Son zamanlarda özellikle dijital platformlardaki bilimkurgu dizilerinin teknoloji ve yapay zeka konularında muhafazakar davrandığını fark ettim. Ben de ‘Yaktın Bizi Kasparov!!’ gibi öykülerde objektif ve esprili bir bakışla bu konuyu tartışmaya açmak istedim.

Bir söyleşinizde ‘can sıkıntısı’ ve yazı arasında ilişki kurup bunun sizin yazma hızınızı ve biçimini nasıl etkilediğinden bahsetmişsiniz. Teknolojiyle bu kadar hemhal olan, dış etkenlerin çok fazla olduğu modern insanın canı sizce nasıl bu kadar çok sıkılabiliyor?

İnsanlar hayatın anlamını kaybetti. Tüm bu bilgi bombardımanı, hayal gücümüzü aşan teknolojik aletler, sosyal medya sayesinde ufak şöhretler yaşama hali hayatı algılayışımızı değiştirdi. Ama burada suç teknolojide değil, onu kullanmayı bilmeyen insanlarda. İnternet’i hayatına anlam katmak için kullanabilirsin, ama kolaya kaçıp ona buna laf atmayı ve ilişki kovalamayı tercih ediyorsan sorun teknolojide değil, sende. Tam da bu yüzden ‘Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam’da sosyal medyayla birlikte hayatımızı daha renkli kılabilecekken daha sıkıcı hale getirişimizi anlatmaya çalıştım. Bunun en dikkat çekici yansıması yeni çağ ilişkilerinde görülüyor. ‘Dr. Sanalaşk’ ve ‘Kusursuz Bir Ayrılık’ öyküleri de bu minvalde değerlendirilebilir.

Hikâye anlatmayı seviyorsunuz, bunu daha öncede dile getirmiştiniz. Ve hikâyeleriniz kolay okunuyor. Fantastik edebiyatın dille ve okunabilirlikle ilişkisine dair ne söylersiniz?

Bence iyi hikâye zaten kolay okunur. Bazı okurlarda kolay okunan kitaplar iyi edebiyat, yüksek edebiyat değildir diye bir algı var nedense. Beni çok etkileyen öykü yazarlarını düşünüyorum, Italo Calvino, Buzzati, Marquez, Maupassant, Çehov... Su gibi akıyordu hepsi. Keza Ray Bradbury, Roald Dahl gibi çağdaş ustalar da öyle. Ben bir de sinemadan ve müzikten çok etkilenmiş bir yazarım. Filmler bir grup seyirciyi karanlık bir salonda tutmak zorunda olduklarından ilk on beş dakikada seyirciyi avcuna almaya çalışır. Müzik, özellikle de rock müzik de daha en baştan dinleyicinin kanını kaynatır. Ben de bu tavrı edebiyatta göstermeye çalışıyorum, öykünün daha ilk paragrafından okuru yakalamasına çalışıyorum.

Roman ve öykü toplumu anlatır

Yazarın yaşadığı döneme ayna tutmak gibi bir görevi olmalı mı?

Hikaye anlatıcısı hikayesini anlatırken yaşadığı çağdan, mekanlardan, politik ortamdan, şahit olduğu olaylardan bahsetmeden nasıl hikaye anlatabilir? Anlatsa da okurlar neden bununla ilgilensin? Ayrıca, tarih kitapları belli başlı toplumsal olayları anlatacak ama toplumların ve bireylerin geçtiği süreçleri en iyi öyküler ve romanlar anlatacak. Fransa’da 19. yüzyılda nasıl bir hayat olduğunu görmek için önce Victor Hugo’ya bakıyoruz. Bu anlamda, ‘Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam’ın 2016-2019 arası Türkiye’yi ve yaşadıklarımızı yansıttığını düşünüyorum.

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN