İfade özgürlüğünün kısıtlanması çöküş sebebi

İfade özgürlüğünün kısıtlanması çöküş sebebi

‘Onlar da Kahramandı’ kitabında makamı ya da canı pahasına otoriteye boyun eğmeyen, zor zamanda doğruyu söyleyebilen siyasetçilerin, hukukçuların onurlu duruşlarını aktaran gazeteci-yazar Taha Akyol: “İkinci Meşrutiyet İslamcıları, istibdat eleştirilerinde kelam hürriyetinin, konuşmanın zorlaştırılmış olmasını çöküş sebepleri arasında sayarlardı. Cumhuriyet tarihinde bol bol yasaklar ve fikir suçları var. Sağ sol fark etmiyor, güçlü olan öbürünün konuşmasını hâlâ istemiyor.”

KARAR yazarı Taha Akyol’un ‘Onlar da Kahramandı’ kitabı Doğan Kitap tarafından ‘Güce Boyun Eğmediler’ alt başlığı ile okuyucuyla buluşturuldu. Akyol, Yargıç Suphi Bey’den, Fethi Okyar’a tarih sahnemizde otoriteye boyun eğmeyen siyasetçilerin, hukukçuların kahramanlık hikayelerini bir araya topladığı kitapta okurlarına zor zamanda doğruyu söyleyebilme cesaretinin önemini hatırlatıyor. Satır aralarında tarih sahnesine utançla kaydolanlara da yer veren yazar aynı zamanda kimlerden yana olduğumuzu sorgulama fırsatı da sunuyor. Televizyondan matbuata yarım asırlık meslek yaşamı boyunca birçok kahramanlık hikayesine yakından tanıklık eden duayen gazeteci-yazar Akyol ile kısa zamanda ikinci baskısı okuyucu ile buluşan kitabı vesilesiyle itaat kültürünü ve dokuz köyden kovulmayı göze alanları konuştuk.

Sayın Akyol, ‘Onlar da Kahramandı’ kitabınızın ikinci baskısı kısa zamanda okuyucuyla buluştu. Evvela adından başlamak istiyorum zira oradaki ‘-da’ bağlacı dikkat çekici. Kapağın ardındaki şahsiyetleri kahraman olarak görülmemesinden mi endişe ettiniz?

Kitabıma ‘Onlar da Kahramandı’ adını vermemin sebebi, bizde kahramanlık kavramının çok defa askerlikle ilgili olarak anlaşılmasıdır. Halbuki ‘medeni cesaret’ diye bir kavram da var. Sivil hayatta da insanlar riskleri göze olarak herhangi bir güç karşısında doğru bildiklerini savunabilirler. Baskı altında bir hakim düşünün, her bir baskıya göğüs gerekerek doğru bildiği kararı veriyor. Bu kakar yüzünden başka bir il veya ilçeye sürülebilir. Medya veya siyaset alanında linçlere maruz kalabilir. Böyle bir hakim kahraman değil midir?

Siyaset alanında, bir başbakan düşünün, daha yüksek bir otoritenin talebini reddediyor, bu yüzden makamını kaybediyor. Kahraman değil midir? Milletvekili düşünün, bir daha aday yapılmama riski var ama o yanlış bulduğu bir kanuna red oyu veriyor. Kahraman değil midir? Kitabımda tarihimizden böyle örnekler anlatılıyor.

Onun için kitabım ‘Güce Boyun Eğmediler’ alt başlığını taşıyor. Özetle ‘dokuz köyden kovulmayı’ göze alarak doğru bildiğini yazmak, söylemek, yapmak… Bu kültür otoriter geleneğin güçlü olduğu toplumlarda zayıftır. Bunu görüyoruz. Bizim tarihimizde sadece harp meydanlarında değil, bu alanlara da kahramanlar var, istiyorum ki bu gerçek görülsün; rol modellerimiz olsunlar.

İTAAT KÜLTÜRÜNÜN ARDINDAKİ KORKU VE NİMET BEKLENTİSİ

Yargıç Suphi Paşa’dan milletvekili Sıtkı Yırcalı’ya, kitapta yer verdiğiniz isimler zor zamanda doğruyu söyleyebilen daha doğrusu bulundukları alanlarda ‘otoriteye itaat’ kültüründe gedik açan insan portreleri sunuyor okuyucuya. İlimden bilime ya da devlet adamlığına itaat kültürünün temelinde nasıl bir insan tipi yatıyor sizce?

Bu sorudaki ‘zor zamanda doğruyu söyleyebilen’ ifadesi önemli. Doğruyu söylemenin zor olduğu zaman, otoriter kültür geleneğinde daha sıklıkla görülür. Bütün milletlerin tarihinde bu ‘zor zamanlar’ daha çoktu. Siyasi idamlar, sürgünler, hapisler…

Bizim tarihimizde ‘siyaseten katl’ müessesenin yarattığı korku ve ‘mansıp’ müessesesinin yarattığı nimet beklentisi, açık konuşmayı, eleştiriyi, hele de ‘zor zamanlarda konuşmayı’ büsbütün güçleştiren bir itaat kültürü yarattı. İslam tarihinde Cevdet Paşa, Muaviye’yi anlatırken çevresindeki fukahanın (hukukçular) ağız açmaya korktuklarını yazar.

Bizim tarihimizde İkinci Meşrutiyet İslamcıları, istibdat eleştirilerinde ‘kelam hürriyeti’nin, yani konuşmanın zorlaştırılmış olmasını inhitat (çöküş) sebepleri arasında sayarlardı.

Abdülhamid zamanında, İslamcı sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa’nın kitabı, o sadrazamken yasakladı! Tanpınar’a göre ‘kendi fikrinin sahibi’ olan ve bunu cesaretle söyleyen düşünürümüz, Namık Kemal’di. Namık Kemal’e kadar gecikme!

Cumhuriyet tarihinde bol bol yasaklar ve ‘fikir suçları’ var. Sağ sol fark etmiyor, güçlü olan öbürünün konuşmasını istemiyor. Hâlâ böyle...

UTANÇ ŞUURU GELİŞMELİ

Siyaset sahnesinde sık sık gündeme taşınan bir konu 1960 darbesi, Menderes ve Yassıada. Kitabınızdaki şahsiyetlerden biri de o dönemin Yargıtay Başkanı, ‘adalet kahramanı’ Recai Seçkin. Darbenin başındaki adamın, Org. Cemal Gürsel’in karşısında ‘güce boyun eğilerek’ verilen kararın bir zulüm olacağını söyleyebiliyor. Yassıada Mahkeme Başkanı Salim Başol ise Menderes ve arkadaşlarına “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istemiş” diyebilen bir isim. Bugün bir mahkeme salonunda ikisi karşı karşıya gelse size göre Salim Başol mu Recai Seçkin mi kahraman olur?

Elbette Recai Seçkin kahraman… Kitabımda anlattığım kahraman yargıçlardan biri merhum Recai Seçkin’dir. Bugün Yassıada Mahkemesi, tabii hakim, fevkalade mahkeme yasağı, hakim teminatı gibi usul hukukunun temel ilkelerini yıkan bir ihtilal mahkemesi örneğidir. Orada sözde yargıçlık yapanlar için de utan vericidir.

Bu olayları anlatmanın faydası şudur: Her devirde hakimler tarihe adlarını bırakırlar, ya Salim Başol gibi utançla, ya Recai Seçkin gibi onurla… Bu şuuru geliştirmenin önemli olduğuna inanıyorum.

BUGÜN HERKES KENDİNDEN YANA

Televizyondan matbuata, Türkiye’nin yarım asırlık macerasına yakından tanıklık ettiğiniz bir gazetecilik tecrübeniz var. Her gün manşette olması gerekenler, bugünün kahramanları kimler size göre?

Kitabımda bugüne girmedim. Bunun sebebi, bugün çok politize bir ortamdayız, herkes kendinden yana! Halbuki tarihî öneklerin daha bir anlatılabilir ve anlaşılabilir olduğunu düşündüm. Dahası, bugün siyaset meydanında vuruşanlardan falancaları kahraman diye manen ödüllendirecek binlerce, milyonlarca ‘taraftar’ var zaten! Benim kitapta savunduğum kahraman tipi, kendi otoritesinin cengaverleri değil, aksine güç cengine itiraz edenlerdir.

KEMAL TAHİR’İN İTHAMINI HİÇBİR KAYNAKTA GÖRMEDİM

Partizan ittihatçıların partiye ihanetle suçladığı Fethi Okyar’ı siyaset sahnesine hakim öfke dilinin karşısında, bir ahlak ve sağduyu örneği olarak tanımlıyorsunuz. Kemal Tahir ise kendisini bir gazeteci olarak kurguladığı ‘Yol Ayrımı’ romanında Paris Büyükelçisi Okyar’ı rüşvet almakla itham ediyor... Ne düşünüyorsunuz?

Fethi Okyar kendi deyişiyle bir ‘hürriyetperver’dir. Cumhurbaşkanı Atatürk’ün Takrir-i Sükun Kanunu talebini “Ben hürriyetperverim” diyerek kabul etmeyen, bu ilkeli davranışıyla başbakanlıktan uzaklaştırılan ilkeli bir siyasetçidir. Eylül 1930’da, Serbest Fırka lideri olarak Meclis’te yaptığı konuşma, bizim fikir hürriyeti tarihimizin en önemli hitabelerinden biridir. İrtica ve tehlikeler karşısında sert davranmamakla suçlandığında “Evet ben hürriyetperverim!” diye haykırmıştır. Kemal Tahir o yazdıklarını nereden aldı bilmiyorum. Ben Fethi Bey’i çok inceledim, hiçbir kaynakta böyle bir iddia görmedim. En keskin hasımlarından bile böyle bir suçlama duymadım. Doğuysa elbette çok vahim ama bu onun bir ‘hürriyetperver’ olduğu ve bunda ilkeleri davrandığı gerçeğini değiştirmez.

Dip Not: Bugüne kadar 30’a yakın kitaba imza atan Taha Akyol, 2019’da Selçuklu Vakfı tarafından ‘Erol Güngör Kültür ve Düşünce Ödülü’ne layık görüldü.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN