İktidarın kimyası

Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan oturmuş kameranın karşısına, il başkanlarına heyecan yüklemeye çalışıyor.

Bu cümleyi şöyle kursam daha iyi mi olurdu:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan oturmuş kameranın karşısına Ak Parti il başkanlarına heyecan yüklemeye çalışıyor.”

Bir problemli tarafı var değil mi bu ikinci cümlenin. Oturmuyor, sakil duruyor. “Ne ki bu, diye soruyorsunuz. Ne işi var Cumhurbaşkanının bir partinin il başkanlarıyla?”

Ama öyle. Anormal normali bu Türkiye’nin. Cumhurbaşkanı en çok Ak Parti il başkanlarının Cumhurbaşkanı.

Bu faslı geçelim. Çünkü bu fasıl, insanlara ne kadar garip gelse de Cumhurbaşkanına garip gelmiyor.

Bu faslın bir de “Peki bu ‘heyecan yüklemeleri’nin bir karşılığı oluyor mu, muhataplarda?” tarafı var.

Bence asıl o tarafta ciddi problem var. Heyecan bitti o cenahta. “Metal yorgunluğu” en hafif tanımlama. Ben “Ruh yorgunluğu” demiştim. Ruh yoruldu o kadrolarda.

Şimdi soralım: Mesela neyini savunsunlar Şehir Üniversitesini kapatmanın?

-Askerler bunu yapmazdı, yapamazdı. Askerlerin hep bir “dindar insanları rahatsız etmeyelim, bizim meselemiz dincilerle” gibi bir yaklaşımı vardı. Geniş halk kitlelerini rahatsız etmekten çekinirlerdi. En azından “Ordunun halkla ilişkileri” gibi bir gündemleri vardı. Bu iktidar, “yapılanlar muhafazakar camiada nasıl bir karşılık bulur?” gibi bir soruyu sormaktan bile imtina ediyor. Fütursuz.

Fütursuz da, diyelim Şehir Üniversitesi’nde okuyan bir genç, falanca ilde Ak Parti il başkanının karşısına çıksa “Ne istediniz üniversitemizden? Size ne zararı vardı? Ülkeye ne zararı vardı? Niye kapattınız? Türkiye’nin en öncelikli meselesi üniversite kapatmak mıydı? 28 Şubatlı günlerde devlet üniversitelerinden dışlanan birçok öğrencinin sığınağı olmuş bir üniversiteyi kapatmak sizin muhafazakârlığınıza mı düştü?” diye sorsa… ne der o il başkanı? “İyi ettik, helal olsun cumhurbaşkanımıza. Onun her yaptığında bir hikmet vardır. Siz henüz gençsiniz, anlamıyorsunuz” mu der?
Diyemez. İşte o “diyememe hali” var ya, odur “Ruh yorgunluğu.”

Kimyası bozuldu iktidar partisinin.

18 yılın yorgunluğu tabiidir. Heyecan düşmesi tabiidir. Oysa bu uzun yılları bile bir “iktidar doymuşluğu”na dönüştürmek, daha “kâmil” daha “süzülmüş”, hatta daha “Usta” bir niteliğe kavuşturmak mümkündü. Ama “Çıraklık dönemi heyecanı”nı, “kendini ispat çabası”nı, “Hata yapmama, insanları ürkütmeme duyarlılığı”nı, “Daha önümüzde yıllar var dinginliği”ni aratıyor iktidar.

Hayret bir şey. “İktidara doymama” hali gözleniyor her yeni günde. Bütün alanlar benim gücümü hissetsin, yaklaşımı.

Ah o kimya!

Ama bir şey daha var. “Savunma psikolojisi!”

Savunulamayacakları savunmakta zorlanma psikolojisi.

Bakıyorum iktidara adanmış medyaya, Şehir Üniversitesinin kapatılması ile ilgili bir savunma yazısı yok. Neredeyse öyle bir olay olmamış gibi suskunluk söz konusu.

Birkaç köşe yazısı yazdırılsaydı ya… “İyi ettik, iktidarın en büyük başarılarından birisi de Şehir Üniversitesi’ni kapatmaktır” falan diye…

İktidarı savunma misyonu ile ekranlara çıkartılan neredeyse “Gedikli” elemanlar savunsalar ya üniversite kapatmayı…

Hala oralarda yazabilip de içinde fırtınalar kopan arkadaşlar, garip arkadaşlar, “Ne yapıyoruz biz?” diye iç sancılar yaşayan arkadaşlar, içlerinde yazdıklarını silen arkadaşlar, kendilerine “Yukarısı”nın rahatsızlığı hatırlatılan arkadaşlar…

Ah o kimya!

Biz ne cengâverdik 28 Şubat günlerinde!

Bizimkiler hukuksuzluk yaparsa yutkunuruz. Bizimkiler “bütün alanlar bizim olsun” diyerek “farklı” her alana kelepçe geçirirlerse yutkunuruz.

Halbuki, tam da bugün lâzım dostluk. Adamlarınız dört nala yanlışın göbeğine at sürerken “Dur bir dakika, nereye gidiyorsun? Orası çıkmaz sokak. Orası uçurum. Orası bataklık” diyebilmek tam da bugün lazım.

Kopmuşsun gençlerden. Bugün iktidarın hepsi senin olsa ne yazar? Ne zaman kazanacaksın gençliği? Hani yatırım yapardın gençliğe? Hani “Türkiye’nin geleceğini inşa” diye bir derdin vardı. Hani şöyle sıradan bir gün, gelişigüzel seçilmiş bir genç topluluğun içine girip “Nasılsınız? Gelin bir çay içelim” diyecek rahatlık?

Ah o kimya!

Beyoğlu’nun barlarında bile ulaşılacak yürek bulunduğuna inanan heyecan!

Nerede ise limitsiz bir güç kullanma iradesi var. Ama azalıyorsunuz.

Etrafınıza bakın, yola çıktıklarınızla kopmuşsunuz. “Hep onlar kötü!” değil mi? “Hep onlar yanlış!” Hala yanınızda olanlar “Üç kul hüvellahü bir elhamdü okumadan” bir şey söyleyemiyorlar. Yolda bulduklarınız ne kadar ve hangi heyecanı taşıyorlar, emin değilsiniz.

Dönelim başa. Kameranın karşısında bir Cumhurbaşkanı parti il başkanlarına heyecan yüklemeye çalışıyor. Bu manzara her şeyi anlatıyor. Türkiye’nin sıkıntısını.

YORUMLAR (187)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
187 Yorum